6 kadın işçi… Cansu Esatoğlu 15, Nisa Taşdemir 15, Tuğba Taşdemir henüz 17 yaşındaydı, çocuktular, gençtiler, hayatlarının baharındaydılar; önlerinde uzun bir yaşam olduğunu düşünüyorlardı ama kapitalist kâr cehenneminde boğuldular. Şengül Yılmaz 55, Esma Gigan 65, Hanım Gülek ise 65 yaşındaydı; uzun çalışma yaşamının ardından dinlenmeleri ve bir parça olsun huzurlu bir yaşam sürmeleri gerekiyordu ama yoksulluk onları sabahın köründe fabrikaya sürükledi, bir kapitalistin doyumsuz kâr iştahı onları hayattan kopardı. 8 Kasım sabahı Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde bulunan Ravive Kozmetik’te 6 kadın işçinin canını alan yangın ile 25 Mart 1911’de ABD’nin New York kentinde Triangle gömlek fabrikasında 146 kadın işçinin canını alan yangın arasında tarihsel bir süreklilik var.[1] Bu tarihsel sürekliliği sağlayan şey, kapitalist kâr düzenidir, onun işleyiş yasalarıdır! Dönem ve mekân değişse de kapitalist açgözlülük değişmeden kalıyor ve işçilerin canını almaya devam ediyor.
Kapitalizm dünyanın her yerinde aynı mantıkla işler ama Türkiye gibi işçi sınıfının örgütsüz olduğu ülkelerde, hiçbir sınır ve kural tanımaz, tanımıyor da! Bu yüzden, üretici güçlerin ve teknolojinin ileri düzeyde geliştiği bir çağda, 6 kadın işçi fabrika içinde yanarak can veriyor. Her sabah, daha bir önceki iş cinayetlerinin, insanlarımızın canını alan katliamların acısı sürerken bir yeni katliama uyanıyoruz. Daha bir hafta önce Gebze’de çöken bir binada dört emekçi yaşamını kaybetti.
İşyeri kaçak bir şekilde parfüm imalatı yapıyordu; işçilerin sigortası bile yoktu. Parfüm üretimi, “çok tehlikeli” sınıfta yer alan bir iştir. Yanıcı ve patlayıcı kimyasalların kullanıldığı bu tür tesislerin şehir merkezlerinde, konutların arasında faaliyet göstermesi yasaktır. Ama Ravive Kozmetik, şehrin ortasında, evlerin arasında bir binada bulunuyordu ve üstelik de 50 metre uzaklığında akaryakıt istasyonu vardı. Yangın başladığında işçilerin kaçabileceği bir yer yoktu: Ne bir yangın çıkış kapısı ne bir yangın merdiveni ne de otomatik söndürme sistemi! Hiçbir önlemin alınmadığı bu işyeri, üstelik Çalışma Bakanlığına bağlı İŞKUR binasının hemen yanında bulunuyordu. Patronların önünü sonuna kadar açan siyasi iktidar, ölümün gölgesinde çalıştırılan bu kadınları görmedi, görmek istemedi. Diğerleri gibi bu yangın da bir “kaza” değildir; bilinçli şekilde göz yummanın, denetimleri kasten geçiştirmenin, cezasızlığın ve kâr hırsının neden olduğu bir katliamdır!
Çocuk işçilik ve güvencesiz kadın emeği
Ravive Kozmetik’te çıkan yangında hayatını kaybeden altı kadın işçinin üçü ise henüz 18 yaşın altındaydı. Yasal olarak çalıştırılmamaları gereken yaşta, üstelik tehlikeli kimyasallarla dolu bir atölyede, sigortasız ve korumasız biçimde çalıştırılıyorlardı. O binada ölen sadece genç kızlar değildi, emeklilik çağını geçmiş kadınlar da vardı. Bu tablo, Türkiye’de kadın emeğinin nasıl ucuz, güvencesiz ve görünmez kılındığının bir başka göstergesidir.
Güvencesiz çalışma, tüm çalışma yaşamına hâkim olmuş durumda ve bundan en fazla da çocuk işçiler etkileniyor. İSİG Meclisi’nin tespitlerine göre, 2025 yılı başından bugüne kadar en az 76 çocuk işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Türkiye’de resmi verilere göre yaklaşık 720 bin çocuk işçi bulunuyor. Sendikalar ve emek örgütleri, gerçek sayının 1,5 milyonun üzerinde olduğunu belirtiyor. Bu çocukların büyük kısmı, hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemi olmadan, tıpkı Cansu, Nisa, Tuğba gibi kayıt dışı, denetimsiz ve tehlikeli işlerde ölümle burun buruna çalıştırılıyor. Yasa açık şekilde “18 yaş altı gençler tehlikeli işlerde çalıştırılamaz” diyor ancak bu yasak kâğıt üzerinde kalıyor; patronların ucuz ve taze işgücüne olan açlığı, iktidarın ön açmasıyla yasaları işlevsiz kılıyor.
Derinleşen yoksulluk, gençlerin okulu bırakmasına, güvencesiz, ağır koşullarda ve düşük ücretle çalışmasına yol açıyor. Evrensel gazetesine açıklama yapan Tuğba Taşdemir’in ağabeyi de kardeşlerinin bu nedenle ölüme gittiğini doğruluyor: “Babam inşaatta çalışıyordu ama şu an işsiz. Ben, ağabeyim ve Tuğba çalışıyorduk. Tuğba da katkı olsun diye gitmişti işe. Okulu 9. sınıfta bırakmıştı. Sonra açıktan okuyacağını söylüyordu. Okuma şansı olsaydı okurdu. Ama okuldan bir gelecek görmedi. O da bizim gibi geçim derdindeydi. Tuğba iki sene önce işe başladı. O zamanlar 14-15 yaşlarındaydı. Patron öyle almış, kimse bir şey dememiş. Normalde sabah 08.00’de başlıyorlardı, bazen gece 24.00’a kadar çalışıyorlardı. Çok mesai yaptırıyorlarmış.”
Ravive Kozmetik’teki işçi sağlığı ve güvenliği ihlalleri Türkiye’nin resmidir!
TMMOB, TTB ve İSİG Meclisi’nin olay yerinde yaptığı ilk incelemeler, işletmede en temel işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin dahi alınmadığını ortaya koyuyor. Parfüm üretimi, “çok tehlikeli” sınıfta yer almasına rağmen işyeri hiçbir yasal gerekliliği yerine getirmiyordu. Kullanılan alkol bazlı kimyasalların yanıcı ve patlayıcı olduğu biliniyor. Bir kıvılcım, bir sigara, bir statik elektrik teması bile patlamaya neden olabilir. Böyle bir işyerinde yangın merdiveni, acil çıkış kapısı, havalandırma sistemi, yangın/duman algılama sensörü ve otomatik söndürme tertibatı zorunludur. “Çok tehlikeli” sınıfta faaliyet gösteren işletmelerde, çalışanlara işçi sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmesi, koruyucu ekipman sağlanması, acil durum tatbikatlarının düzenlenmesi ve işyeri hekimi ile iş güvenliği uzmanın bulundurulması zorunludur. Ancak Ravive Kozmetik’te bunların hiçbiri yoktu.
TMMOB temsilcileri, binanın tek çıkış kapısına sahip olduğunu ve bu kapının da duman ve ısıya karşı korumasız, sıradan bir metal kapı olduğunu tespit etti. İşçiler için kaçış yolu yoktu. Binanın yapısı da bu tür işyerleri için uygun değildi. Duvar ve çatı kaplamalarında kullanılan poliüretan paneller, maliyeti düşük ama yanıcılığı yüksek malzemelerdi. Bu paneller, alev aldığında saniyeler içinde bütün yapıyı sarıyor ve zehirli gaz açığa çıkarıyor. Yani işçiler, alevden kaçsalar bile dumanla boğularak ölmekten kurtulamayabilirlerdi.
Tüm bu eksikleri “ihmal” olarak tanımlamak doğru değildir, bu önlemlerin alınmaması bilinçli bir tercihtir ve bunu belirleyen de daha fazla kâr etme güdüsüdür. Patron kârını bir parça azaltacak her türlü maliyetten kaçtı, devlet ise defalarca yapılan şikâyete rağmen bu kaçışa göz yumdu, denetim yapmadı.[2] Ravive Kozmetik’te yaşananlar, Türkiye’de iş güvenliği sisteminin neden işlemediğinin en somut örneklerinden biridir. Kâğıt üstünde binlerce sayfa yönetmelik ve zorunluluk var ama pratikte her şey kapitalistlerin insafına ve inisiyatifine bırakılmış durumda. Denetim mekanizmaları özelleştirildi, müfettişler azaltıldı, cezalar caydırıcılığını yitirdi.
Bina kaçak, ruhsat şaibeli, CİMER umursamaz!
Gebze’de çöken binaya dair yazımızda ifade ettiğimiz gibi, sistem bir bütün olarak çürümüş durumda. “Tümüyle yağmaya odaklanma, emeğin ve doğanın sınırsızca sömürülmesi arzusu, devlet kaynaklarını yağmalayarak bir an önce zengin olma, kendi küçük çıkarı için kamu/halkın yararına olan hiçbir şeyi umursamama, bencillik, gıdadan inşaata her işe hile karıştırma, en küçük işte bile karşısındakini kazıklayarak kazanç elde etme anlayışı, iktidar ve çevresinden başlayarak devlet bürokrasisini, belediyeleri, şirketleri etkisi altına alıyor, tüm kuralların yok sayılmasına neden oluyor.” İşte bu yüzden Gebze’deki çöken bina ile iş cinayetleri, orman yangınları, maden açma adı altında zeytinliklerin ve doğanın yok edilmesi, on binlerin canını alan depremler, her gün bir yenisi patlayan yolsuzluk ya da çeteleşme arasında doğrudan ve iç içe geçmiş bir ilişki var.
Ravive Kozmetik’teki yangın sürekli tekrar edip duran bu çürümenin ve mekanizmanın bir sonucudur. Bu işyerindeki yangın, siyasi iktidarın sermaye yanlısı politikaları yüzünden bir bütün olarak denetim sisteminin çöktüğünü, devlet mekanizmalarının çürüdüğünü bir kez daha gösterdi. Yangının çıktığı bina, resmi kayıtlarda “kaçak yapı” olarak geçmiştir ve üstelik bu durum yeni de değildir. Arşivler, devletin bu binadan en az dört yıldır haberdar olduğunu açıkça ortaya koyuyor. 2021 yılında, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine (CİMER) yapılan bir şikâyet üzerine Dilovası Belediyesi binada inceleme yaptı. Denetim sonucunda yapının kaçak olduğu tespit edildi. Belediye encümeni, binanın sorumlusuna 89 bin lira para cezası kesti ve ruhsat alınması için bir ay süre tanıdı. Fakat bu süre sonunda ruhsat alınmadı, bina aynı şekilde faaliyet göstermeye devam etti. 25 Ağustos 2021’de belediye bu kez “yıkım kararı” aldı. Kâğıt üzerinde işlem tamamlandı ama yıkım hiçbir zaman gerçekleşmedi.[3]
Facianın ardından Kocaeli Valisi İlhami Aktaş, “işyeri ruhsatlı mıydı?” sorusunu “o konuyla ilgili araştırmalar sürüyor” diye cevapladı ama hemen ardından “işyerinin ruhsatı tabii ki var” dedi. Çok açık ki iktidar mekanizması, bir kez daha suçüstü yakalanmıştır ve bunun üzerini kapatmaya çalışıyor. Yükselen tepkiler üzerine Çalışma Bakanlığı, aralarında SGK ve İŞKUR il yöneticilerinin de bulunduğu yedi kamu görevlisini görevden aldı. Bunların arasında, binaya komşu konumdaki İŞKUR Dilovası Hizmet Merkezi Müdürü de vardı. Yani devletin istihdam kurumu, yıllardır hemen yanındaki kaçak atölyeyi “fark etmemişti” ve oraya işçi göndermişti!
Ravive Kozmetik aynı zincirin yeni bir halkasıdır
Ravive Kozmetik’teki yangın ve katliam, aynı zincirin yeni bir halkasıdır. 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da bir havai fişek atölyesinde patlama meydana geldi. İş hanındaki üretim “kaçak” yapılıyordu. Siyasi iktidar, sermayenin önündeki tüm yasal ve pratik engelleri kaldırdığını açıklamıştı ve bununla övünüyordu; patronlara kâr elde edin, gerisini umursamayın diyordu. Devlet bürokrasisi de bu temelde hareket ediyordu. Bu politika doğrultusunda denetim yapılmadı, uyarılar dikkate alınmadı. Patlamalar zincirleme gerçekleşti ve 21 işçi yaşamını yitirdi. Katliamdan sonra açılan davada sorumluların çoğu ceza almadı, devlet aklandı, suç ölen işçilerin üzerine kaldı.
Aynı zincirin bir devamı olarak, 3 Temmuz 2020’de bu kez Sakarya’nın Hendek ilçesinde iktidara yakın bir kapitalistin havai fişek fabrikasında patlama meydana geldi, 7 işçi yanarak öldü. Patronlar bir kez daha iktidarın desteğini aldı, Davutpaşa’daki senaryo tekrarlandı. Tutuklu fabrika sahibi Yaşar Coşkun, “konutu terk etmeme” adı altında, adli kontrol tedbiri ve mağdurların zararlarının karşılanması için 15 milyon lira güvence yatırma şartıyla tahliye edildi. 7 işçinin canını alan kapitalist, 15 milyon karşılığında serbest kaldı!
Biraz geriye gidelim: 11 Mart 2012’de İstanbul Esenyurt’ta, Marmarapark AVM inşaatının şantiyesinde işçiler barındıkları çadırlarda yanarak öldü. Çadırların içi yanıcı plastik malzemeyle kaplıydı. Yine aynı tablo: Ucuz malzeme, denetimsiz yaşam alanı ve yitirilen canlar. Mahkeme sonunda ana yüklenici firma beraat etti, taşeronlar sınırlı cezalarla kurtuldu.
2000’li yıllar boyunca Tuzla Tersaneleri, “iş cinayetleri bölgesi” hâline geldi. 2000 ile 2008 arasında en az 60 işçi, gemi inşaatlarında önlemler alınmadığı için hayatını kaybetti. Devlet Denetleme Kurulu raporu bu ölümlerin tamamının önlenebilir olduğunu tespit etti ama hiçbir üst düzey yönetici yargılanmadı. Taşeron sistemi yaygınlaştı, ölümler sıradanlaştı.
Aynı dönemde kot kumlama atölyelerinde çalışan işçiler, yıllarca soludukları silika tozundan dolayı ciddi şekilde hastalandı ve sonunda meslek hastalığından yaşamlarını yitirdiler. O atölyeler de kaçaktı, denetimsizdi, sorumlularsa yine cezasız kaldı.
13 Mayıs 2014’te Soma’da, Türkiye tarihinin en büyük maden katliamı yaşandı. 301 işçi, aşırı üretim baskısı, denetimsizlik ve maliyet düşürme politikaları yüzünden yerin altında can verdi. Erdoğan katliama tepki gösteren bir işçiye tokat atarken, danışmanı da bir madenciyi tekmeledi. Sorumlular birkaç yıl cezaevinde kaldı, sonra serbest bırakıldı. Utanmaz patron, asıl olarak kendisinin mağdur olduğunu bile söyledi. Şirket faaliyetlerine devam etti, patronun kârı büyüdü. Bugün Dilovası’ndaki katliam, önceki iş cinayetlerinin devamıdır. Aradaki tek fark ölenlerin isimleridir. Davutpaşa ve Hendek’te patlayan barutla, Esenyurt’ta yanan çadırla, Soma’da çöken maden arasında hiçbir fark yok. İş cinayetlerini durduracak olan kâğıt üzerinde kalan iş güvenliği yönetmelikleri değil, işçi sınıfının örgütlü ve hedefli mücadelesidir. İşçi sınıfı, en temel yaşam hakkı için bile mücadele etmek zorundadır ve bu mücadele kapitalist kâr düzenini hedef almalıdır. Önceliği insan değil kâr olan bu düzen yıkılmadıkça iş cinayetleri durmayacak, kapitalist cehennem yeni kadın veya erkek işçileri boğmaya devam edecek!
8 Mart: Direncin, Umudun ve Kararlılıkla Değiştirmenin Tarihi
[1] Gülhan Dildar, 8 Mart: Direncin, Umudun ve Kararlılıkla Değiştirmenin Tarihi, https://gelecekbizim.net/8-mart-direncin-umudun-kararlilikla-degistirmenin-tarihi
[2] Mimar Sinan Mahallesi Muhtarı Alaattin Durmuş, 1 Temmuz 2024’te Dilovası Kaymakamlığına bir dilekçe ila başvurdu, şöyle dedi: “Mimar Sinan Caddesi konut alanları içinde bulunan parfüm dolum tesisinin faaliyet esnasında çıkardığı ses, görüntü ve iş yerinde bulunan kimyasal maddeler tehlike arz etmektedir. Bölge halkından gelen şikâyetler neticesinde defalarca uyarmamıza rağmen hiçbir tedbir almamaları artık dayanılmaz hale getirmiş durumdadır. Mahalle sakinlerimizin can ve malı için tehlike teşkil etmektedir. Tedbir alınması için zatı alinizden arz ve talep ederiz.”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü adına Vali Yardımcısı Mustafa Ayhan, bu dilekçeye şöyle yanıt verdi: “Müdürlüğümüz teknik personellerince söz konusu bölgede 11 Temmuz 2024 tarihinde inceleme yapılmış olup başvuru dilekçesinde işletmeye ait herhangi bir ünvan/ticari ünvan ile adres belirtilmediğinden tarafımızca adres tespit edilememiştir. Bölgede bulunan işletmeler denetim programımız çerçevesinde ani olarak denetlenecek olup Çevre Kanunu’na aykırı faaliyet gösteren işletmelere idari yaptırım uygulanacaktır.”
12 Aralık 2024’te, bu kez bir mahalleli Ravive Kozmetik’i CİMER’e ihbar etti: “Mimar Sinan Mah. İş Bankası yanı Vahdet Camii bitişiğinde ismi levhası olmayan parfüm imalatı ve dolumu yapılan iş yerinde mahallemizin kadınları ve çocukları yaklaşık 15 çalışan olup bunların çoğu sigortasız çalışıp iş güvenliği hiç olmayıp ihtiyacı olan kadınların kovulma tehdidiyle çalıştırılıp yemek parası 70 lira karşılığında ‘yemeği kendiniz yiyin’ diyerek işçiyi, kadını sömüren bu doymaz işyeri sahibini yüce devletimize şikayet ediyorum.”
Verilen yanıt, katliamın neden göz göre göre geldiğini hiçbir tartışamaya yer bırakmadan ortaya koyuyor. Devlet kurumları, kendi görevlerini yapmak yerine onu şikâyet edenlere havale ediyor yani konuyu geçiştirerek katliama giden sürece göz yumuyorlardı. SGK İl Müdürlüğünün 2 Ocak 2025’teki yanıtı şöyle: “İş yerinin iş sağlığı ve güvenliği açısından denetlenmesi için alınmayan tedbirlerin neler olduğunu, iş yerinin hangi kısmında ne zamandan beri alınmadığını, çalışanların nasıl etkilendiğini, iş yerinin tam ünvanını, adres ve iletişim bilgisini belirttiğiniz takdirde başvurunuz işleme alınacaktır. Çocuk işçilerin ise yaşlarını ve kimlik bilgilerini paylaşmanız gerekmektedir.” https://halktv.com.tr/makale/adresi-bulamadik-diye-denetlememisler-985974

