Yoksullar Zenginlerden 10 Yıl Daha Az Yaşıyor
Gülhan Dildar, 4 Ağustos 2010

İngiltere’de kamu harcamalarını denetleyen kurumun yıllık raporuna göre, zenginlerle yoksullar arasındaki yaşam süresi farkı artıyor. Yoksullar, zenginlerden 10 yıl daha az yaşıyor. Araştırmada birkaç örneğe de yer verilmiş. Örnek olarak Blackpool’da erkekler 73,6 yaşına kadar yaşarken, daha zengin olan Londra’nın merkezinde yaşayan erkeklerin ortalama yaşı 84,3. Yani ikinciler 10,7 yıl daha fazla yaşıyorlar. Benzer bir rakam da kadınlar için var. Lancashire’da yaşayan kadınlar 78,8 yıl yaşıyor. Bu rakam, 89,9 yıl yaşayan Londra merkezinden kadınlara oranla 10,1 yaş daha az. Bu farkı indirmek içinse, yoksulların tansiyonunun düşürülmesi ve kolesterollerini dengelemek için ilaç dağıtımının artırılması, daha yoksul bölgelerde sağlık kontrollerinin sıkılaştırılması gerektiği belirtiliyor.

İnsanların doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, çalıştığı koşullar kadar gelir eşitsizliği de insan ömrünü ve sağlığını büyük ölçüde etkiliyor. İşçilerin yaşam koşullarıyla patronların yaşam koşulları karşılaştırıldığında böyle bir farkın oluşmasının nedeni daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Bir tarafta işçiler doğumdan ölüme harıl harıl yaşam kavgası verirken, patronlar hayatın sefasını sürüyorlar. Bir işçi hastalandığında hastaneye en son aşamada giderken, patronlar düzenli kontrollerini aksatmazlar. İşçiler hastane kapılarında paraları olmadığı için geri çevrilirken, ölüme terk edilirken, patronlara en iyi hastanelerin kapıları sonuna kadar açıktır. İşçiler saatlerce çalışmalarının karşılığında ancak karınlarını doyurabilirken, en temel gıda ürünlerini dahi alamazlarken, patronların sofralarında bir tek kuş sütü eksiktir. Patronların bir gecelik yemek masrafları, bir işçinin aylık ücretinden kat kat fazladır.

Hal böyleyken hükümetler bu sorunu gidermek için yoksul insanlara tansiyonlarını düşürerek ve kolesterollerini dengelemek için daha fazla ilaç dağıtarak çözüm bulmaya çalışıyor. Bu tam bir ikiyüzlülüktür. Bir taraftan emeklilik yaşı yükseltilirken, kamu harcamaları kısılırken, bütçeden sağlığa ayrılan pay düşürülürken, utanmadan ölüm yaşlarındaki eşitsizliği gidermekten bahsediyorlar. Sormak lazım, acaba insanların yaşam koşullarını, çalışma koşullarını değiştirmeden nasıl çözecekler bu eşitsizliği?

Bizler Türkiye’de yaşıyor olsak da burada da durum farklı değil, hatta daha kötü. Patronlar sınıfı bugün dünyanın her tarafında ortak hareket ediyor ve işçi sınıfına yönelik saldırılarını artırıyor. İnsanlar doğduklarında kendi sınıflarını seçemezler. Yoksul ya da zengin olarak doğarsın ve bu bir kader olarak sunulur. Toplumun sınıflardan oluşuyor olması normal karşılanır. Zengin, zengin olarak doğmuştur ya da çok çalışmış(!) hak etmiştir güllük gülistanlık yaşamayı! Yoksul ise yoksul doğmuştur, kaderine küssün! O, sefalet içinde yaşamaya mecburdur!

Oysa bizlere dayatılan açlık ve sefalet koşulları bir kader değildir. Bu kaderi biz yazmadık. Bugün işçi sınıfının örgütsüz ve dağınık olduğu bir süreçten geçiyoruz. Bu yüzden de patronlar sınıfı ve onların temsilcisi hükümetler ortak hareket edip istedikleri gibi yazıyorlar kaderlerimizi. Ama bu kaderi bozacak olan işçi sınıfının örgütlü gücüdür. Bugün Yunanistan işçi sınıfının mücadelesi bizlere örnek olmalıdır. Yunan işçiler burjuvazinin hak gasplarına karşı mücadele bayrağını yükseltiyorlar. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanarak, genel grevlerle patronlar sınıfının saldırılarına boyun eğmeyeceklerini gösteriyorlar. Bizler de kendi yaşadığımız bölgelerde bu örgütlü gücü yaratmak için çalışmalıyız. Nasıl patronlar kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda ortak hareket ediyorlarsa, işçi sınıfı olarak bizler de kendi sınıf çıkarlarımız doğrultusunda enternasyonalist mücadele bayrağını yükseltmeliyiz.

4 Ağustos 2010

İlgili yazılar