Türk-İş Mitingi, Sırtımızdaki Vergi Dağı ve “Üstün Irk” Patronlar!
İstanbul’dan bir grup kadın metal işçisi, 24 Ekim 2024

Türk-İş’in çağrısıyla on binlerce işçi “Zordayız Geçinemiyoruz” mitingi için Ankara Tandoğan Meydanında bir araya geldi. Uzun yıllar sonra ilk kez Ankara’da bu denli kalabalık bir miting düzenlendi. Bizler de kadın metal işçileri olarak sabahın erken saatlerinde, on binlerce kardeşimizle birlikte yürüyüş kollarında buluşup meydana yürüdük. Yürüyüş kolu ve Tandoğan Meydanı dolup taşmıştı. Böylesine büyük bir işçi kitlesinin toplanması, emek veren ve üreten biz işçilerin gücünü gösteriyordu. Bu yüzden heyecanlıydık. İşçilerin hep birlikte olması insana güven veriyor. Fabrikalarda çay ve yemek molalarında zaman kısıtlı olduğu için birbirimize selam bile veremiyoruz çoğu zaman. Mitingde sadece kendi arkadaşlarımızla birlikte sloganlarımızı atmadık, tanımadığımız binlerce işçi kardeşimizle aynı taleplerimizi haykırdık; geçinemiyoruz dedik, vergide adalet istedik! Bu şekilde birlikte hareket etmek, birlikte aynı sloganları atmak, birlikte ortak talepler etrafında birleşmek ve gücümüzü görmek bizlere moral verdi.

Siyasi iktidar ekonomik bir program uyguluyor. Bunun adı “kemer sıkma” programıdır. Güya bu şekilde enflasyonu düşürecekler. Bu programdan biz zarar görüyoruz, biz kemer sıkıyoruz. Demek ki bu ekonomik program işçilerin değil patronların çıkarına. Çünkü bu program işçilerin daha fazla yoksullaşmasına, çocuklarımızın geleceğinin çalınmasına neden oluyor. İktidar har vurup harman savuruyor, bütçeden patronlara teşvik veriyor, vergi afları çıkartıyor. Yani devletin elindeki kaynakları sermaye sınıfına aktarıyor. Kimi patronların vergi borçları tek kalemde siliniyor. Ortaya çıkan bütçe açığı ise bizim sırtımıza daha fazla vergi yüklenerek kapatılıyor. Toplanan vergiler asla bizim için harcanmıyor. Mesela her geçen gün sağlığa ve eğitime ayrılan bütçe azalıyor. Vergiyi veren biz, hizmetten yararlanamayan yine biz! Eğitime yeterince bütçe ayrılmadığı için okullar temizlenemiyor, okulları veliler temizliyor. Ama birçok okul iyi temizlenemediği için hastalık saçıyor, zaten yoksulluktan dolayı iyi beslenemeyen çocuklarımız sıkça hasta oluyorlar. Sağlık sistemi ise tam olarak çökmüş durumda. Sağlık çetelerinin nasıl insanları öldürdüğünü hepimizi izliyoruz, görüyoruz. Ama mesele bu değil sadece. Yeterli doktor yok, yeterli hemşire yok hastanelerde. Bu yüzden randevu almak haftaları buluyor. Utanmadan bir de hastanelerde kuyrukları kaldırdık diyorlar. Doğru artık hastane koridorlarında değil evde bekliyoruz. Büyük bir gelişme!

Fiyatların artması hayatı bizim için pahalı hale getiriyor. Peki, ücretlerimiz de fiyatlar düzeyinde artıyor mu? Reel ücret dediğimiz satın alma gücümüz düşüyor. Reel ücretlerimizi baskılamak için enflasyon oranını bilerek düşük gösteriyor iktidar, TÜİK eliyle. Bu da patronların işine geliyor. Madem fiyatlar durmadan artıyor, ücretlerimiz de aynı şekilde artsın ve alım gücümüz korunsun! Ama enflasyonu düşük tutarak ve ücretlerimize düşük zam yaparak bizi yoksullaştırıyorlar. Bir de bu yetmezmiş gibi sayısız vergiyi sırtımıza yüklüyorlar. Maaşlarımızdan kesilen doğrudan vergi, KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin oranı sürekli yükseltiliyor. Öyle bir noktaya geldik ki nefes alsak vergi kesecekler! “Kredi kartı limiti 100 bin liranın üzerinde olanlardan 750 lira kesmek istemeleri” başka nasıl açıklanır? Harcama yapmadığımız halde vergi kesmek istiyorlar. Yani emekçileri soymakta sınır falan tanımıyorlar. “Türkiye’yi tek kelime ile tanımlayın” deseler, petrolü yok ama vergi madeni var deriz.

Bu durum hepimizin öfkesini artırmış durumda. Biz “işçiler değil patronlar kemer sıksın” bilinciyle hareket ediyoruz. Diyorlar ki “ekonomik yangın var” iyi de kardeşim bu yangını biz mi çıkardık? “Ekonomik kriz var” diyorlar, peki biz miyiz bu krizin sorumlusu? İşçi sınıfı olarak, üreten emekçiler olarak biz mi belirliyoruz ekonomi politikalarını? Hayır! O zaman neden işçi sınıfı olarak, emekçiler olarak bu yangının içine biz itiliyoruz? Zaten aldığımız maaşın yarısı vergiye gidiyor ama bu da yetmiyor Mehmet Şimşek efendiye! Mehmet Şimşek diyoruz da, o sadece bu iktidarın ekonomi bakanı. Sorumlu olan bu iktidardır! O yüzden mitingde bizim öfkemiz de iktidaraydı. Yıllardır bu iktidarın koltuk değneği gibi hareket eden Türk-İş yönetimine ve Ergun Atalay’a da büyük öfke vardı alanda. Birçok kez yuhalandı.

Ha bire yangın var deyip duruyorlar ya, bu yangını nasıl söndürdüklerine bir öykü üzerinden bakalım. Geçen Evrensel gazetesi yazarlarından birisinin aktardığı öykü şöyle: Bir köylünün samanlığında yangın çıkar. Köy ahalisi samanlığın içinde bir adam olduğunu fark eder. Yangını el birliğiyle söndürdükten sonra adamı ağır yaralı olarak apar topar hastaneye götürürler. Hastanede bulunan doktor, adamı muayene ettikten sonra bir de röntgen çekilmesini ister. Çekilen röntgeni incelediğinde adamın her tarafında kırıklar olduğunu görür. Doktor şaşkınlıkla adama sorar: “Siz hastanemize yanık tanısıyla gelmişsiniz ama vücudunuzda yanıktan çok kırık var. Bu nasıl oluyor?” Adam cevap verir: “Samanlık yanarken alevler bana da sıçradı. Köy ahalisi samanlığa girdiğinde kıyafetlerim yanmaya başlamıştı. Beni kürekle söndürdüler.” İşte bu şekilde, iktidar zaten kendisinin başlattığı yangını söndürüyor ama yara bere içinde kalan, vücudunda onlarca kırık oluşan biz işçileriz, emekçileriz!

Zaten düşük olan ücretlerimiz, vergi adı altında iyice kuşa dönüyor. Gerçek ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Doğru düzgün beslenemiyoruz. Milyonlarca aile çocuklarını okula gönderirken beslenme çantasına doğru düzgün bir şey koyamıyor. İnsan ekmek ve makarna ile de karnını doyurabilir ama bu şekilde beslenmemiz daha fazla hastalanmamız demek, zihinsel olarak yorgun düşmemiz demek, erken yaşlanmamız demek. Ankara’da yuhaladığımız Türk-İş Başkanı Ergun Atalay, geçtiğimiz günlerde patronları kast ederek çok doğru bir laf etmiş: “Kendilerini üstün ırk sanıyorlar!” Aynen böyle, sermaye sınıfı kendisini üstün ırk sanıyor!

Çünkü bizi sömürerek muazzam zenginliğe el koyuyorlar. Bizden farklı olarak bolluk içinde ve sağlıklı yaşıyorlar. Çocuklarını istedikleri gibi besliyor, istedikleri gibi okutuyorlar. Öylesine rahat ve emekçilerden uzak yaşıyorlar ki toplumdan kopuyorlar. El koydukları zenginlik sayesinde her istediklerini yapabiliyorlar. Bu onlarda bir güç zehirlenmesine, ayaklarının yerden kesilmesine, yabancılaşmaya neden oluyor. Bizim sırtımızdan elde ettikleri zenginlik sayesinde yaptıkları şeyleri kendi yetenekleri sanıyorlar. Kendilerinin üstün oldukları kuruntusuna kapılıyorlar. Bizi aşağılamaktan ve hor görmekten geri durmuyorlar. Ücretlerimizin artırılmasını istediğimizde ise sanki onların zenginliğini yok etmek isteyen açgözlülermişiz muamelesi yapıyorlar. Öyle ya, onlar yetenekli ve üstün ırk, bize ise sefil ve aşağı ırk! Daha fazla ücret isteyerek onları batırmak, ekonomiye zarar vermek istiyormuşuz!

Onlara gerçeğin ne olduğunu ve kimin açgözlü, sömürücü ve hırsız olduğunu gösterebiliriz. Ama bunun için işçiler olarak örgütlenmemiz, işçi sınıfı olarak birleşmemiz ve elbette haklarımız için mücadele etmemiz lazım! Bizler örgütlü olursak yangında kemikleri kırılan olmayız. Bizler örgütlü olursak, kendilerini üstün ırk sanıp bizi aşağılayanlara gerçek dünyanın ne olduğunu gösterebiliriz!

Sermaye Sınıfı İşçi Sınıfına Orman Kanunlarını Dayatıyor

İnsan-İşçi Olarak Değer Görmek İstiyoruz!

İlgili yazılar