Stavro’nun Hikâyesi ve Halkların Kardeşliği
İstanbul’dan bir metal işçisi, 24 Temmuz 2024

Elia Kazan’ın Amerika Amerika adlı romanı, okuyucuyu 19. yüzyıl sonlarında Anadolu topraklarında Erciyes eteklerinde bir kasabaya götürür. Bu kasabada Ermeniler, Rumlar ve Türkler birlikte yaşarlar. Şunu da belirtmek gerekir ki Rum/Yunan ve Ermeni halkları, Türkler ve Müslümanlar tarafından azınlık olarak görülürler.  Zaten Osmanlı devletindeki resmi konumları da budur. Biliyoruz ki egemenler sorun yaratmadıkça, farklı dini inanışlara ve etnik kimliklere sahip olsalar da halklar birlikte yer içerler, farklı duygu ve özlemlerle de olsa gözleri aynı dağlara bakar. Aynı havayı solurlar.

Kazan, aslında bu kitapta amcası Avraam Elia Kazantzoglou’nun (İbrahim Elia Kazancıoğlu) hikâyesini anlatır. Stavro Rum, Vartan ise Ermeni asıllıdır ve aralarında güzel bir dostluk vardır. Fakat Stavro’nun ailesi çok istemez Vartan’la arkadaşlık etmesini. Çünkü o günlerde Ermeniler Abdulhamid istibdadının, baskıcı yönetiminin ağır baskısı altındadır. Köyler Osmanlı askerleri ve özel olarak oluşturulmuş Hamidiye Alayları tarafından basılır, insanlar öldürülür. Rum aile çocuklarının Ermeni birisinin yanında görünmesini istemezler. Naifçe bu şekilde kendilerini koruyacaklarını sanırlar.

Genel olarak farklı halklardan ve inançlardan insanların birlik içinde yaşadığı kasabaya kara bulutlar çökmüştür.  Osmanlı askerleri köye gelirler ve durum Ermeniler için iyi değildir. Kışkırtılan Müslüman ahali kiliseyi ateşe verir, Vartan ise halkını korumak için kendini öne atar. Ama birçok insan gibi Vartan da öldürülür. Ne yazık ki kara bulutlar dağılmaz Erciyes eteklerinde. Stavro’nun arkadaşı öldürülmüştür ve derin bir üzüntüye kapılır; artık arkadaşı yoktur ve sıra Rumlara gelecektir.

Stavro’nun babası bütün mal varlığını toplar ve oğlunu İstanbul’a yollar. Ama onun özlemi Amerika’dır. İstanbul yollarında çaresizliğin en dibini yaşar. İnsan ilişkilerine ve hayata bakış açısı değişir. Stavro yorucu bir yolculuğun ardından İstanbul’a varır ama o zorlu yolda bütün her şeyini çalarlar, eli boş gelir akrabasının yanına. İstediğini burada bulamaz, ağır çalışama ve açlık canına tak eder. Ve Amerika yolunu tutar. Çok zorlukla karşılaşır, ölümle burun buruna gelir ama en sonunda ABD topraklarına ayak basar. Bir mültecinin yaşadığı zorlukları ve hayatta kalma mücadelesini görürüz. Empati duygumuzu harekete geçiren bu kitap gerçek insanları, olayları anlatmaktadır. Yaşadığımız toprakları daha iyi anlamak için okuyabileceğimiz bir kitap. Eğer yaşadığımız toplumu anlamak istiyorsak geçmişi adımız gibi bilmemiz gerekir.

Osmanlı dağılmaya yüz tutmuş, son yıllarını yaşamaktadır. Bu çürümüş imparatorluğu ayakta tutmak isteyen egemenler, halklara büyük acılar yaşatırlar. Ama halkların çektiği acı bitmiyor, İsrail Filistin’de soykırım uyguluyor, savaşlar her yerde… Geçmişte bu topraklarda Ermeniler ve Rumlar birlikte yaşadılar, onların sayısı şimdi bir elin parmaklarını geçmiyor. Ama tepedekilerin “böl yönet” politikası son bulmadı, sürüyor. Kürt halkı demokratik haklarını istiyor ama haklarını istediği için “bölücü” ve “düşman” ilan ediliyor. Tepedeki politikacılar ha bire konuşuyorlar, “kardeşiz” falan diyorlar ama yalan. Kardeşlik, sadece susup oturunca geçerli! Milliyetçiliği düşmanlığı kışkırtıyorlar. Aleviler yok saylıyor. Günümüzde büyük bir göç dalgası var. Milyonlarca Suriyeli var ülkemizde ve şimdi de Suriyeliler düşman ilan ediliyor. Biz işçileri, emekçileri yani aynı ağacın dallarını düşman etmek istiyorlar. Beyler, paşalar, ağalar, beyler, patronlar, ülkeyi yönetenler rahat bıraksa tüm halklar barış içinde yaşar. Birlik içinde yaşayan halkları birbirine düşmanlaştıranlar ise halkların kardeşliğine düşman egemenlerdir.

Haksızlığa ses çıkartmayan toplumlar çok ağır bedeller ödemiştir. Bu kitapta anlatılan olaylar yaşadığımız toprakları daha iyi tanımamıza vesile oluyor. Bütün zorluklara rağmen umudunu kaybetmeyen Stavro, bugün göç yollarında bir umut geleceğini arayan göçmenlerin/mültecilerin yaşadıklarına ayna tutuyor. Hiçbir şey göründüğü gibi değil, o yüzden bizi yalanlarla beslemelerine izin vermeyelim. Biz emekçiler insani değerlere sahip çıkmalıyız, bu değerlere sadece biz sahip çıkabiliriz çünkü. Çünkü emek harcayan, üretip var eden, bu düzenden çıkarı olmayan işçi, yanındaki kardeşine düşman olamaz, olmamalı! O yüzden düşmanlaştırmaya inat yaşasın halkların kardeşliği!

İlgili yazılar