Siyaset Onlara Helal, Bize Haram mı?
Kocaeli/Gebze'den bir kadın metal işçisi, 3 Şubat 2025

Siyasi iktidar, biz işçilere siyaset yapmayın diyor, siyaset yapmayalım diye gözdağı veriyor. Toplumu her yerde ve her yönden baskı altına alıyor. Okullarda, üniversitelerde öğretmenler tarafından siyaset yapmayın deniyor ve hatta “siyaset yapmayacağım” diye imza attırılıyor. Sokakta ağzını açıp iktidarı eleştiren hemen gözaltına alınıyor. İşyerlerinde de durum farklı değil. Çalıştığım fabrikada sarı sendika tarafından telefonlarımıza şu mesaj gönderildi: “İş yerinde, serviste vs. siyaset yapmayın, birbirinizin görüşüne saygı duyun.” Aklım almıyor, sanki gerçek olmayan, sislerle çevrili, her şeyin ters döndüğü bir dünyada yaşıyoruz. Siyaset de yaparım, fikrimi de söylerim, arkadaşımın düşüncesini de eleştiririm ama dostluğumu da korurum! Birisi neden diğerine ters olsun?

Siyasi iktidar bize siyaset yapmayın diyor! Adı üstünde, siyasi iktidar! Yani siyasetin araçlarını, mesela devlet gücünü elinde tutan ve kendi siyaseti doğrultusunda ülkeyi yöneten iktidar “siyaset yapmayın” diyor. Neden? Siyaset bize haram, onlara helal mi? Düşünüyorum da biz işçilerin siyaset yapmasından neden bu kadar korkuyorlar? Çünkü biz gerçek siyaseti yani işçi sınıfı olarak kendi çıkarlarımız doğrultusunda siyaset yapmayı öğrenirsek ve yaparsak egemenlerin koltukları sallantıya girer. Patronların bizi bu kadar çok çalıştırıp sömürmelerine izin vermeyiz, hak aramayı öğreniriz. Gözlerini kâr hırsı bürüyen patronlar, iş cinayetlerinde bizi ölüme gönderirken bu kadar cesur olamazlar.

İnsanları korkutuyorlar. Sokakta konuşanı gözaltına aldırıp susturuyorlar. Gazetecileri gözaltına alıyorlar. İşçilerin hak aramasının önüne geçiyor, grevleri yasaklıyorlar. Muhalefeti baskı altına alıyor, halkın iradesini kırmak için belediyelere kayyum atıyorlar. Ağırlaşan yoksulluğa, baskı ve zorbalığa karşı biriken tepkinin açığa çıkacağı ve akacağı her türlü kanalı kapatmak, toplumu nefessiz bırakmak istiyorlar. Bunun için de bize siyaset yapmayın diyorlar. Eskiden “siyaset yapmak” denince Mecliste oturan takım elbiseliler akla gelirdi. “Siyaseti, mesleği siyaset olanlar yapabilir” denerek halkın siyasal süreçlere katılması seçimlerle sınırlandırılmak isteniyordu. Git oyunu kullan ve işine bak! İş öyle noktaya geldi ki siyaset yapmak üzere kurulmuş partilere bile “siyaset yapmayın” diyorlar. Siyaset yapmak ana muhalefet partisine, muhalefet partilerine, sosyalist partilere, işçilere yasak! Sadece bu iktidar mensuplarına serbest!

Hâlbuki alınan her karar, atılan her adım bizi ilgilendiriyor. Bugünkü asgari ücretle bizi sefalete, açlığa mahkûm ediyorlar. Ekmek alınamaz hale gelmiş, kiralar asgari ücretten fazla, marketlerde her gün değişen etiketlerin hızına yetişemiyoruz. Ama siyaseti tekeline alan iktidar bunları konuşmamıza bile tahammül edemiyor. İktidarın izinden giden ve körleşen arkadaşlarımız ise ne zaman pahalılıktan bahsetsek hemen “siyaset yapmayın” diye cevap yetiştiriyorlar. Oysa hayatımızın her alanı, birçok şey siyasete bağlıdır. Eleştirdiğimiz her konu, direkt takım elbiseli kodamanların aldıkları kararlarla yani burjuva siyasetiyle doğrudan alakalıdır. Ama yaşadığımız sorunlarla iktidarın aldığı kararlar, ülkeyi yönetme biçimi arasında bağ kurmamızı istemiyorlar. Yaşanan doğa olaylarının felakete dönüşmesi “kader” diye açıklanıyor. Madende göçük oluyor, “güzel öldüler” deniyor. Açlıkla, yoksullukla boğuşuruz dediğimizde; “az dişinizi sıkın, sabredin” diyorlar. Özetle başımıza ne gelirse gelsin onlar lüks ve şatafatlı yaşamlarına devam ediyorlar.  Siyaset yapmayı suç işlemek olarak damgalıyor ve azarlayıcı bir tonla bağırıyorlar: Siyaset yapmayın, şimdi siyaset yapma zamanı değil!

Kartalkaya’daki otel yangının ardından da benzer şeyleri duymadık mı? Her felaketin hemen ardından olduğu gibi yine Erdoğan çıkıp muhalefete, topluma sopa salladı, “siyaset yapmayın, gün dayanışma günüdür” dedi. Bir gecede aralarında gencecik kadın işçilerin de olduğu 78 insanın hayatına mal olan yangının sebebini sorgulayan, sorumlulardan hesap sorulmasını isteyen insanlar bir anda kendisini suçlu hissetmeye başladı. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” misali, iktidar her seferinde üste çıkıyor, toplumu susturuyor. Ama bilmeliyiz ki depremde evlerin kâğıt gibi çökmesinden siyasi iktidar sorumludur, iş cinayetlerinden siyasi iktidar sorumludur, Bolu’da 78 kişinin ölümünden siyasi iktidar sorumludur! Patronlar yani zenginler sınıfının çıkarlarını korumak üzerine kurulmuş siyaset sorumludur! Deprem yönetmeliğine uyulmadan binaların inşa edilmesine göz yumuluyor ve gerekli denetimler sağlanmıyorsa; işçiler sendikalaştıkları için işten atılıyor ve anayasal haklar çiğneniyorsa ve daha pek çok konuda haklarımız gasp ediliyor, özgürlüklerimiz kısıtlanıyor, nefessiz bırakılıyorsak bunların nedeni iktidarın yürüttüğü politikalardır. Çünkü devleti yöneten, yasaları çıkartan, denetimleri yapması gereken, orman yangınlarına veya depreme karşı önlem alması gereken iktidardır! İktidar gerekli denetimleri yapmak ve gerekli önlemlerin alınmasını sağlamakla sorumludur. Ama gerçek sorumlular cezalandırılmıyor, hesap sorulmuyor, olayları örtbas etmek için hemen yasaklar getiriliyor, medya karartılıyor, kimse konuşamıyor, gerçekleri söyleyemiyor.

İktidar emekçilerin haklarına saldırırken, patronların önündeki tüm engelleri kaldırdı. Onlara sermayelerini katlayacakları dizginsiz sömürü koşulları sağladı, dikensiz gül bahçesi yarattı. İşte iktidarın siyaseti budur! Biz bu siyasete yani zenginleri daha fazla zengin yapan, emekçileri daha fazla yoksullaştıran patron siyasetine karşıyız. Siyaset yapmamak yani siyasetsizleşmek emekçiler için ölümdür; yoksulluğa, işsizliğe, her türlü haksızlığa, adaletsizliğe sessizce teslim olmaktır! Bugün bize reva görülenlerin nedeni işçi sınıfı olarak kendi sınıf siyasetimizi yapmıyor oluşumuzdur. O halde gün tam da siyaset yapma günüdür!

Önümüzde Dağ Gibi Sayısız Engel Var Ama Aşacağız!

Los Angeles Yangını ve Gençlerin Geleceği

İlgili yazılar

Okur Mektupları, 23 Ocak 2025
Okur Mektupları, 16 Eylül 2024