Sermayenin Saldırılarına ve Horlanmaya Karşı Dirençli Bir Mücadele Mayalanıyor!
Gelecekbizim, 9 Eylül 2024

Sermaye sınıfı ve rejim dört bir koldan işçi sınıfına, çiftçilere, hayvanlara saldırıyor, doğayı talan ediyor. Bir taraftan uygulanan ekonomi politikalarıyla emekçiler yoksulluk çukurunun en derinine itiliyor, emeğin ve doğanın sömürülmesinde sınır tanınmıyor, öte taraftan ise emekçiler cephesinden direniş ve mücadele gelişmesin diye devletin sopası sürekli toplum üzerinde sallandırılıyor. AKP iktidarı, uzun süredir muhafazakâr/dindar, milliyetçi, düzen çerçevesinde hareket eden, sorgulamayan, itaatkâr, rızacı, devlet ile toplumun iç içe geçtiğine inandırılmış insanlar yığınına dayalı bir işgücü rejimi yaratmaya çalışıyor.[1] Bu “itaatkâr ve kanaatkâr” işgücü rejimine boyun eğmeyip sesini çıkartanlar ise devlet gücüyle bastırılacaktı! Bu perspektiften baktığımızda, sermaye-tarikatlar-mafya-uyuşturucu çeteleri ile iç içe geçen faşist rejimin doğanın talanına karşı duranları ve işçi direnişlerini acımasızca bastırması daha bir açıklık kazanır.

Elbette rejim ve sermaye sınıfı işçilerin, çiftçilerin, doğasını savunan köylülerin direnişinin ortaya çıkmasının ve birçok örnekte gördüğümüz üzere kararlı bir boyut almasının önüne geçemedi, geçemez de! Cumhuriyet tarihinin en büyük yoksullaşma dalgası altında reel ücretler enflasyon karşısında hızla erirken ve işçi sınıfının alım gücü dibe vururken veya maden arama adı altında doğa katliamı köylülerin yaşam alanlarını yok ederken hiçbir direnişin olmaması nasıl düşünülebilir? Elbette burada sorulması gereken soru şudur: Bu denli yoksullaşma, bu denli haksızlık ve adaletsizlik, doğa yağması varken, demokratik haklar ve özgürlükler yok edilirken toplumdan neden daha gür bir ses çıkmıyor, neden kitlesel bir işçi sınıfı mücadelesi gelişemiyor? Kuşkusuz bunun sayısız nedeni var. Ne yazık ki 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin yıkıcı etkileri bir türlü aşılamadı. Hem bunun bir nedeni hem de sonucu olarak sosyalist hareket zayıflayıp etkisiz hale geldi. Sosyalist hareketin krizi sendikal hareketin krizini de derinleştirdi. DİSK gibi bir zamanların mücadeleci sendikaları CHP gibi düzen partilerinin güdümüne girip burjuva siyasetinin dengelerinden medet umdular, umuyorlar. AKP’nin iktidar yılları boyunca burjuva siyasetinin toplumu ve emekçileri nasıl yapay temelde kutuplaştırdığını biliyoruz. AKP/Erdoğan’ın iktidar tabanını konsolide etmek için toplumu inanç, mezhep, kültür, milliyetçilik temelinde bölüp ayrıştırması işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesini tıkayan önemli bir faktördür. 2015 yılının ortasında iktidar/devlet eliyle oluşturulan kaosun ardından kurulan faşist rejimin tüm toplumu baskı altına almasının, her alanda sürekli gerilimi yükseltmesinin, milliyetçiliği kışkırtıp kitleleri körleştirmesinin yarattığı yıkıcı sonuçların üzerinden atlanamaz. Elbette tüm bunlar olurken CHP’nin başını çektiği burjuva muhalefetin toplumsal alanda biriken öfkeyi bastırmasının ve kitleleri sürekli seçime ve sandığa yönlendirmesinin nasıl pasifleştirici bir sonuç doğurduğunun da altını çizmek lazım.

Ancak her şeye rağmen birçok alanda direnişler, mücadeleler ortaya çıkıyor. Özellikle sosyalistlerin başını çektiği bağımsız sendikaların örgütlediği kimi mücadelelerin kararlı bir boyut alması, sabah akşam “faşist rejim var” diyerek ve nesnelliğe sığınarak kendilerini hareketsizliğe mahkûm edenlerin tezlerinin ne denli geçersiz olduğunu gözler önüne seriyor. Neredeyse tüm Türkiye’de maden araması adı altında doğanın pervasızca yağmaya açılması örneğinde gördüğümüz üzere, sermaye sınıfının ve rejimin emekçilere bu denli açgözlü saldırmasının tepkiye yol açması kaçınılmazdır. Bu vesileyle belirtmek lazım ki doğaya dönük sınırsızca saldırı ve yağma, çevre mücadelesinin anti-kapitalist bir içerikle yürütülmesinin ve işçi sınıfı mücadelesiyle birleştirilmesinin bir zorunluluk olduğunu bir kez daha göstermektedir

Türkiye işçi sınıfı, örgütsüzlük sarmalını kıramadığı için sermayenin ve rejimin saldırıları karşısında sayısız dezavantaja sahiptir. Ancak Türkiye toplumunun önemli bir dönüşüm geçirdiğini, kapitalizmin tarihsel krizinin çok yönlü etkilerinin rejimin ekonomi politikalarıyla birleşerek kitleleri zorunlu olarak tepki vermeye ittiğini unutmamak lazım. 2022 tarihli bir yazımızda dile getirdiğimiz ve birçok kez dikkat çektiğimiz şu hususları akıldan çıkartmamak gerektiğini düşünüyoruz: “Nüfusunun yüzde 90’ından fazlasının artık kentlerde yaşadığı, 10 milyona dayanan işsizlerin önemli bir kısmını üniversite mezunlarının oluşturduğu, toplumsal ihtiyaçların çeşitlenip arttığı bir çağda yoksullaşmanın giderek daha fazla derinleştiği, gelecek kaygısının artıp depresif bir sonuç doğurduğu, buna baskı ve kültürel çölleşmenin eşlik ettiği bir durumu Türkiye toplumu ilk kez yaşıyor.”[2] Elbette kitlelerin tepkisinin kendiliğinden bir mücadeleye dönüşmediğini de unutmamak lazım! Yolu açacak, emekçilerde biriken tepkiyi ve öfkeyi toplumsal mücadeleye kanalize edecek olan sosyalistler ve mücadeleci sendikalardır!

Bugünkü işçi mücadelelerinde yalnızca ücretleri artırmaya dönük talepler değil ama onunla birlikte aşağılanıp horlanmanın son bulmasına dönük talepler de öne çıkıyor. Ücretleri düşük tutan patronlar, “dışarıda dünya kadar işsiz var, beğenmiyorsan kapı orada” anlayışıyla hareket ediyor ve işçilerin birlikte hareket edemeyeceklerine o kadar güveniyorlar ki, buradan aldıkları güçle haklarını isteyen işçileri derhal aşağılıyor, hor görüyor, irade kırmaya çalışıyorlar. Son dönemdeki direnişler bir kez daha gösterdi ki patron, iktidar ve polis arasındaki işbirliği belki de hiçbir zaman bu kadar alenileşmemişti. Sermaye sınıfının ve iktidarın toplum üzerindeki sopası olan kolluk kuvvetleri, hakları için mücadele eden işçilerin, tarım girdileri yüksekken ürünlerini ucuza satmak zorunda kalan çiftçilerin ve doğasını savunan köylülerin protestolarına nefretle yaklaşıyor. “Siz de kim oluyorsunuz da patrona/devlete karşı çıkıyorsunuz” anlayışıyla dolu polis ve jandarma yetkilileri, nefret duygularını gizlemiyor, derhal emekçileri horlayıp aşağılayan bir söylem tutturuyorlar. Bu şekilde emekçilerin iradesini kıramadıklarında ise Antep’te ve İstanbul Esenyurt’ta gördüğümüz üzere işçilere saldırıyor, copluyor, ters kelepçe takarak veya dizlerini işçilerin başına koyup işkence edecek kadar ileri gidiyorlar.

Patron-iktidar işbirliğini ve emekçilerin mücadelesine dönük nefretin bir örneğini de Hopa’da gördük. Maden arayarak doğanın ve köylülerin yaşam alanlarının yok edilmesine karşı direnen emekçilere, çevrecilere, sosyalistlere karşı yalnızca polis ve jandarma harekete geçirilmiyor, çeteler de devreye sokuluyor. Reşit Kibar, maden patronunun kiralık katilleri tarafından katledilirken, onunla birlikte direnen ve bu katliamı teşhir eden sosyalistler de tutuklandı. Sermaye-mafya-uyuşturucu çeteleri ve tarikatlarla iç içe geçmiş faşist rejim toplumu her alanda baskı altına alarak ve en küçük direnişi bile polis/jandarma zorbalığıyla ezerek daha büyük bir mücadelenin gelişmesinin önüne geçmeye çalışıyor. Ama son direnişler de gösteriyor ki sermayenin saldırılarına ve horlanmaya karşı dirençli bir mücadele mayalanıyor! 8 yaşındaki Narin Güran’ın alçakça katledilmesine sosyalistler ve Kürt halkı başta olmak üzere toplumun muhalif kesimlerinden yükseltilen tepkinin de son derece önemli olduğunun altını çizmekte fayda var. Şimdi işçi direnişlerindeki son duruma bakalım:

İşten atılan Akcanlar Tekstil işçileri direnişi sürüyor

İşten atılan Akcanlar Tekstil işçileri direnişi sürüyor

Gaziantep 5. Organize Sanayi Bölgesinde (OSB) üretim yapan Akcanlar Tekstil fabrikası işçileri, 17 Ağustos günü yedili çalışma sistemine ve vergi kesintilerine karşı iş bırakma eylemi yaparak üretimi durdurdular. Akcanlar patronu 90 işçiyi işten çıkardı. Önce kod 46 ile tensikat yapan patron, daha sonra işsizlik maaşı almalarını önlemek için işçileri kod 22’den işten çıkarttı. Fabrika önünde direnişe devam eden işçiler seslerini duyurmak için aynı işverene ait Grand ve Divan otelin önünde de eylemler yaptılar. 28 Ağustosta Divan Otel önünde eylem yapmak isteyen işçilere polis saldırdı, işçileri darp edip ters kelepçe ile gözaltına aldı. Direnişlerinin 22. gününde işçiler, eşleri, çocukları, yakınlarıyla birlikte Balıklı Parkında toplanıp Demokrasi Meydanına yürüdüler. Kucaklarında bebekleriyle eyleme katılan işçi eşleri, “ters kelepçe yapacak ne yaptı bu işçiler diyerek” yakınlarına yapılan zulmü protesto ettiler. İşçilerin mücadelesi tüm kararlığıyla devam ediyor.

İşten atılan Polonez işçilerinin direnişi sürüyor

İşten atılan Polonez işçilerinin direnişi sürüyor

İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez işçileri, ağır çalışma koşullarına, zorunlu olarak sürekli fazla mesai yaptırılmak istenmesine ve düşük ücretlere karşı Tekgıda-İş sendikasında örgütlenmeye başladılar. Patron sendikalaşma mücadelesine karşı 19 Temmuzda sendikaya üye olan 13 işçiyi işten attı. Fabrikadaki işçiler atılan arkadaşlarının geri alınması ve sendikanın tanınması için iş yavaşlatma ve iş durdurma eylemi yaptılar. 24 Temmuzda ise bu kez 100’den fazla işçi işten çıkartıldı.

Kararlı bir şekilde mücadeleye devam eden işçiler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın devreye girmesini sağladılar. Tazminatsız olarak işten atılan işçiler, Bakanlığa çıkış kodunu düzelttirerek işsizlik maaşı almalarının önünü açtılar. Toplu işten çıkartmayı İş-Kur’a bildirmeyen patrona ayrıca para cezası kesildiği ve savcılığa suç duyurusunda bulunulduğu bakanlık yetkilileri tarafından açıklandı. 150’ye yakın işçi direnişlerine emek örgütlerinin dayanışmasıyla güçlenerek devam ediyor.

Ancak patron-polis zorbalığıyla işçilerin direnişi kırılmaya çalışılıyor. 9 Eylülde patronun fabrikaya kaçak işçi sokmasını engellemek üzere giriş kapasını kapatan işçilere polis saldırdı ve sendika temsilcilerini gözaltına almak istedi. Fakat işçiler hep birlikte hareket ederek polisin saldırısını geri püskürttüler.

MKB Rondo işçilerinin grevi devam ediyor

MKB Rondo işçilerinin grevi devam ediyor

İstanbul Tuzla Kimyacılar Sanayi sitesinde bulunan ve Selüloz-İş Sendikasında örgütlü MKB Rondo işçileri, toplu sözleşme görüşmelerinin uzaması ve taleplerinin karşılanmaması üzerine 28 Ağustosta greve çıktılar. Grevin 13. gününde işçilerin mücadelesi tüm kararlığıyla devam ediyor. İşçiler ücretlerinin yüzde 80 arttırılmasını, çalışma koşullarının düzeltilmesini, işyerinde disiplin kurulu oluşturulmasını, sendika odası kurulmasını talep ediyorlar.

Fernas Madencilik işçilerinin direnişi sürüyor

Fernas Madencilik işçilerinin direnişi sürüyor

Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan Fernas Madencilik işçileri Bağımsız Maden-İş Sendikasına üye olarak örgütlendiler. Sendikaya üye oldukları gerekçesiyle patron tarafından 6 işçi işten atıldı. 26 Ağustosta işçiler sendikaları öncülüğünde direnişe geçtiler. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı Fernas Madencilik işçileri, gerekli önlemlerin alınması başta olmak üzere atılan işçilerin geri alınmasını, Soma havzasının ortalaması göz önüne alınarak ücretlere zam yapılmasını talep ediyorlar. İşçilerin yayınladığı video görüntülerinde, neredeyse boyunlarına kadar suyun içerisinde çalışıyorlar. Suyun içerisinden elektrik kabloları geçiyor. Elektrik çarpma riski olmasına rağmen işçiler, önlemler alınmadan çalıştırıyorlar. Fernas patronu AKP Batman milletvekili. İşçiler sürekli olarak kolluk kuvvetlerinin saldırısına uğruyor, gözaltına alınıyorlar. İşçiler baskı ve şiddete rağmen maden önünde mücadele etmeye devam ediyorlar. Çocuklar “Fernas Geleceğimle Oynama, Babamın Hakkını Ver” dövizleriyle babalarına destek veriyorlar.

As Plastik İşçilerinin direnişi sürüyor

As Plastik İşçilerinin direnişi sürüyor

İstanbul Hadımköy’de bulunan As Plastik fabrikasında çalışan Petrol-İş Sendikasında örgütlü, aralarında işyeri temsilcisinin de bulunduğu 4 işçi işten atıldı. Fabrikada, toplu iş sözleşmesi görüşmeleri tıkanmış ve grev kararı alınmışken, işçiler hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldı. 2 Eylülde fabrika önünde direnişe geçen işçiler, işten çıkartmaların grev öncesinde bir korkutma ve tehdit olarak kullanılmak istendiğini, ancak birlik ve kararlılıklarının bozulmadığını vurguluyorlar. Grevin başlayacağı 19 Eylüle kadar direnişlerini sürdüreceklerini dile getiriyorlar.

Tolsa işçilerinin grevi devam ediyor

Tolsa işçilerinin grevi devam ediyor

Ordu’nun Fatsa ilçesinde bulunan kedi kumu üretimi yapan İspanyol Tolsa fabrikasında toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı. Maden-İş üyesi işçilerin yüzde 50 zam talebine karşı patronun yüzde 25 zam teklif etmesinin ardından işçiler 2 Eylülde greve çıktılar.

***

[1] Utku Kızılok, Eğitim Şûrası Kararları: AKP’nin Kendi Suretinde Bir Toplum Hayali, https://gelecekbizim.net/egitim-surasi-kararlari-akpnin-kendi-suretinde-bir-toplum-hayali/

[2] Utku Kızılok, Rejimin Çıkmazı Büyürken, https://gelecekbizim.net/rejimin-cikmazi-buyurken/

Eğitim Şûrası Kararları: AKP’nin Kendi Suretinde Bir Toplum Hayali

Rejimin Çıkmazı Büyürken…

İlgili yazılar