Oportünizmin “Yeni Enternasyonal” Anlayışı ve Devrimci Bir Enternasyonalin Eksikliği-1
Akın Erensoy, 19 Aralık 2004

Komünist Enternasyonalin 1 Eylül 1928’de yapılan Altıncı Kongresinin üzerinden 76 yıl geçti. Bu kongrede, dünya işçi sınıfının komünist önderliğinin bürokratik karşı-devrimin darbeleri altında ağır bir yenilgiye uğratıldığı tescillenmiş oldu. Ekim Devriminin prestijinin ve Avrupa’daki devrimci rüzgârların belirleyici olduğu bir dönemde kurulan işçi sınıfının bu dünya-devrimci önderliği, devrimin dünyaya genişleyememesi sonucunda içten yürüyen bürokratik bir karşı-devrimle yıkılan işçi devleti ile birlikte son buldu. İşçi devletinin cesedi üzerinde kendine has bir egemen sınıf olarak yükselen bürokrasi, Komünist Enternasyonalin tüm devrimci-komünist özünü ve devrimci program anlayışını tasfiye etmekle kalmadı; onu var eden komünist militanlara karşı, dünya ölçeğinde bir yok etme savaşı da yürüttü. Bürokrasi Bolşevik Partiden sonra ve onun prestijine dayanarak Komünist Enternasyonali de fethetti. Partiyi ele geçiren bürokrasi, Bolşevik-Leninist militanlara karşı yoğun bir savaş yürüttü; binlerce militan ya öldürüldü ya da partiden atıldı. Aynı süreç uluslararası arenada da işledi ve seksiyonlar içinde de yoğun bir tasfiye yaşandı. Böylelikle Komünist Enternasyonal karşı-devrimci Sovyet bürokrasisinin çıkarlarını gözeten bir aygıta dönüştürüldü. Ve nihayet 23 Mayıs 1943’de Komünist Enternasyonalin dağıtıldığı açıklandı.

Komünist Enternasyonal’in Sovyet bürokrasisinin darbeleri altında önce fiilen ardından da resmen ortadan kaldırılmasından bu yana yeni bir komünist enternasyonal hâlâ vücut bulmuş değil. Troçki önderliğindeki Bolşevik-Leninistlerin 1938’de kurduğu Dördüncü Enternasyonal ne yazık ki ölü doğdu. Troçki’nin katledilmesinden sonra Dördüncü Enternasyonal önderliğinin sürüklendiği yanlış tutumlar onun kaderini de kısa sürede belirledi. Kendini Dördüncü Enternasyonalin devamı sayan kimi sektlerin varlığı (başta Birleşik Sekreterlik) Dünya Sosyalist Devriminin Partisini yaşatmaya yetmedi. Troçkist hareket, Troçki’nin devrimci Marksizmi savunan görüşlerini çarpıttı ve giderek Menşevik görüşlere kaydı. Örgütsel bir gelenek yaratılamadığı gibi ideolojik-politik olarak da Marksizmden uzaklaşıldı.

Troçki, Dördüncü Enternasyonalin programında, bugün insanlığın bunalımı devrimci önderliğin bunalımına indirgenmiştir diyordu. Bu bunalım hâlâ devam ediyor. İşçi sınıfı hareketi dünya ölçeğinde böylesi bir önderlikten mahrum olarak yükseliş ve düşüşlerle, geriye savrulmalarla yoluna devam ediyor. Yenilgiler, geriye savrulmalar işçi sınıfının devrimci hareketini onlarca yıl kesintiye uğrattı.

Avrupa’da, burjuvazinin işçi sınıfına dönük kapsamlı saldırıları sürerken bürokratik diktatörlükler 1989’dan başlayarak çöktü. Bu çöküş, dünya işçi sınıfı ve devrimci hareketini derinden etkiledi ve moral bozukluğuna sürükledi. Gelişen burjuva gericilik dalgası işçi sınıfının ve devrimci hareketin üzerine çullandı. Bir devrimci enternasyonalin olmaması koşullarında derinleşen ideolojik kargaşa, giderek derinleşti.

Ancak işçi hareketi günümüzde yeniden kıpırdanmaya başlıyor. Son olarak Irak savaşı sürecinde kendiliğinden bir yükseliş gösteren işçi hareketi, her türlü olumsuzluğa rağmen, geleceğe dönük olumlu ipuçlarını da içinde barındırıyor. Avrupa’da sosyal hakların gaspına dönük saldırılara işçi sınıfı kitlesel yanıtlar veriyor. Dünyanın her köşesinde sınıf hareketi geçmiş yıllara kıyasla bir canlılık gösteriyor. Hindistan, Kore, Çin, İtalya, İspanya, İngiltere, Yunanistan, Nijerya, Fransa’da milyonlarca işçi toplumsal hayatı sarsan grevler yaptılar. Latin Amerika’nın tamamında devrimci rüzgârlar esiyor. Arjantin’de başlayan devrimci dalga peş peşe diğer ülkelere sıçradı; Bolivya ve Venezuela’da kitleler hâlâ devrimci coşkularını kaybetmiş değiller. Fakat Latin Amerika’daki devrimci yükselişe cevap olacak bir devrimci önderlik ne yazık ki yok! Devrimin önüne dikilen sözde solcu, ama özde burjuva milliyetçi Chavez gibi liderlerin gerçek yüzünü devrimci kitlelere gösterecek bir devrimci önderliğin bulunmaması Latin Amerika’daki devrimci yükselişin geleceğini tehlikeye atıyor. Bu ülkelerdeki devrimci akımlar işçi sınıfına devrimci bir perspektif sunamadıkları gibi, kitleleri Chavez’in kuyruğuna takıyorlar. Tarih böylesine bir siyasal bönlüğü asla affetmez!

Önümüzdeki yıllarda dünya ölçeğinde, sınıf mücadelesinin yükselmesiyle gelişecek daha sert olaylarla yüz yüze kalacağız. Kapitalist sistemin krizine devrimci bir çözüm bulunmadığı takdirde yaşanacakları tahayyül etmek gerçekten zor! Yoğunlaşan çelişkilerin büyük çaplı bir emperyalist savaşa dönüşmesi, dünyayı yeniden bir kan gölüne çevirecektir. Kapitalist sistemin insanlığı sürüklediği toplumsal yabancılaşma ve yozlaşma korkunç boyutlara varacaktır; burjuvazi insanlık kültürünü, gelecek toplumun üzerinde yükseleceği üretici güçleri yıkıma uğratacak bir çılgınlık içindedir. Devrimci bir enternasyonale olan ihtiyaç, içinden geçtiğimiz tarihsel kesit göz önünde tutulursa her zamankinden daha acil! Marksist ilkelere dayanan, enternasyonalist devrimci programla donanmış bir devrimci partinin olmadığı koşullarda, ne toplumsal krize devrimci bir çözüm bulunabilir, ne emperyalist savaşın getireceği gericilik dalgasına karşı konabilir ve ne de gelişen işçi sınıfı hareketi kapitalizmin temellerine yönlendirilebilir.

Dünya partisi fikrini sözde kabul edenler pratiğe gelince onu unutuyorlar

Uluslararası komünist bir önderliğin yaratılması fikri ya da bunun gerekliliği bizlerin tahayyülünden ileri gelmiyor. Küre üzerinde örgütlenmiş bir komünist önderliğe olan ihtiyaç nesnel bir gerçekliktir. Dünya işçi sınıfına yol gösterecek, dönemeç noktalarını öngörebilecek, devrimci strateji ve taktiklerle donanmış, dünya ölçeğinde ortak devrimci bir programa sahip uluslararası komünist önderlik olmadan işçi sınıfının mücadelesi parçalanmaktan, dağılmaktan kurtulamayacaktır.

Fakat enternasyonalizmi ve dünya partisi anlayışını sözde kabul eder gözükenler, iş pratiğe geldiğinde onu unutuyorlar. Enternasyonalizm ve Bolşevik bir dünya partisinin inşası hedefi, şu ya da bu politik platformun ilkeleri arasında aksesuar olarak yer alacak bir fikir değildir. Zira bu, tüm devrimci faaliyetin mihenk taşıdır. İşçi sınıfının devrimci önderliğinin inşasında daha baştan tutulması gereken ana halka uluslararası komünist bir çekirdeğin örgütlenmesidir.

Böylesine bir inşa süreci, bu doğrultuda yoğun ve sabır isteyen bir çaba olmadan mümkün değildir. Verili gerçeklikte komünist hareket tamamen dağınık ve parçalı bir durumda. Onun bileşenleri üzerinde otorite kuracak uluslararası komünist bir çekirdek ise henüz oluşmuş değil. Bu durumda, devrimci Marksizmin temel ilkeleri ekseninde verilecek bir ideolojik-teorik-politik mücadele kadar, dünya ölçeğinde onu inşa edecek kadroların yetiştirilmesi ve birliğinin sağlanması da gerekiyor. Bu ise, hiç durmaksızın uluslararası düzeyde bir çabayla, durup dinlenmeksizin çalışmakla, ter akıtmakla mümkün. Ulusal düzeyde girişilen inşa çabası asla ve asla uluslararası örgütlenmeden bağımsız olamaz! Zira komünist bir enternasyonal, ulusal örgütlerin birbirinden bağımsız, ayrı programlara sahip olarak örgütlenip sonrasında bir araya geldikleri bir federasyon değil, ta baştan, dünya ölçeğinde aynı program etrafında yukarıdan aşağıya örgütlenecek bir dünya partisidir. Böylesi bir mücadele hattında olmayanlar, enternasyonal fikrini lafzi düzeyde kabul eder gözükseler de, gerçekte onu belirsiz bir tarihe erteliyorlar demektir.

Bolşevik dünya partisini yaratma çabası, uluslararası düzeyde komünistlerin birliğini sağlama hedefini geleceğe erteleyerek şekilsiz ve kendiliğinden hareketlere tapınarak ve şu ya da bu temeldeki uluslararası forumlara, toplantılara vb. bel bağlayarak başarıya ulaştırılamaz! Buna rağmen, devrimci dünya partisi anlayışını kabul eder gözükenlerin büyükçe bir bölümü, pratikte onu şekilsiz ve omurgasız küçük-burjuva hareketlerin gelişimine havale edebiliyorlar. Örneğin, Troçkist hareket içinde yer alan ve enternasyonalizmi lafzi düzeyde kabul eden çevrelerin çoğu böylesi bir yanlıştan kurtulamıyorlar. Troçki’nin öldürüldüğü 1940 sonrasında şekillenen ve 60’lı yıllardan bu yana başını Birleşik Sekreterlik’in (Bir-Sek) çektiği Troçkist hareketin bileşenlerinin çoğu, tastamam Menşevik bir örgütsel anlayışa sahiptir. Bu anlayış, işçi sınıfının öncü kesimlerini komünist militanlar olarak örgütleme perspektifinden yoksundur. Somut pratik-politik tutumları, komünist bir örgütün inşasını kendiliğinden hareketlerin yükselişine havale eden bir yaklaşımı dışa vurmaktadır. Örneğin, Bir-Sek’e göre “yeni bir enternasyonal”in omurgasını gelişen “küreselleşme” karşıtı hareket oluşturacaktır. Zapatista hareketi, çevreciler, feministler, eşcinseller, anarşistler, “topraksız köylüler” ve sendikaların üzerinde yükselen bu “yeni enternasyonal” onlara göre kitle enternasyonali olacakmış! Tüm bu grupların içinde yer aldığı ve özünde burjuva reformist bir içeriğe sahip Dünya Sosyal Forumunun toplantıları Bir-Sek’in “yeni enternasyonal”inin ilham kaynağı.

Bir-Sek’in daha baştan temsil ettiği Menşevik eğilim zamanla dünyanın diğer parçalarındaki Troçkist örgütlere de bulaşmış ve onları da sakatlamıştır. Bolşevik bir örgütün yaratılması mücadelesine doğrudan ve bağımsız komünist nüveler olarak girişecek yerde, Troçkist çevreler bu amaca varmak için sözümona birtakım taktikler denemekten vazgeçmiş değillerdir. Örneğin, kendini burjuva düzeni tamir etmeye adayan burjuva sol partilere (onlar buna reformist işçi partileri diyorlar) tâbi olmuş bir çalışmayı antrizm taktiğiyle açıklıyorlar: “Bolşevik örgütün yaratılmasına giden yolda özgün bir taktik”! Kendini enternasyonal olarak tanımlayan bazı Troçkist çevreler ise, bir ulusal örgüt formunu aşamadıkları gibi, giderek kendi ulusal uzantılarını diğer ülkelerde de üreten bir mezhebe dönüştüler. Enternasyonalizm olarak sunulan, esasında ulusal dar kafalılık, mekanik bir yapılanma ve sekterlikten başka bir şey olmadı. Türkiye’deki Troçkist çevrelerin Menşevik örgütlenme anlayışından muaf olduğunu söylemek de güçtür. Onca yaşanan deneyimden ders almış gözükmeyen Troçkist çevrelerin birçoğu, hâlâ mevcut olmayan bir “Kitlesel İşçi Partisi”nden, iyi niyetler dünyasındaki devrimci Blok partisinden vb. medet ummaya devam ediyorlar.

Bir-Sek’in öncülük ettiği ve “yeni bir parti” olarak sunduğu KİP, gerçekte Brezilya İşçi Partisi (PT) örneğine dayanıyor. PT gibi partilerin kurulması fikrine Türkiye’de ve diğer birçok ülkede bazı Troçkist çevreler çoktan tav olmuş durumda. Yürüyen tartışmalarda kimi çevreler KİP’i bir taktik olarak olumlarken, bu taktiğe karşı olanları da sekterlikle eleştirmekten geri durmuyorlar. Esas olarak sendikaların desteklediği ve reformist bir programa sahip (yeşillerden feministlere, papazlardan anarşistlere) birçok çevrenin içinde yer aldığı bu tür kitle partileri omurgasız bir yapıya sahip. Bu örneğe en çok uyan parti Brezilya İşçi Partisidir. Türkiye’de ise bir dönem ÖDP’ye benzer bir misyon yükleyenler oldu. Sonuç: hüsran! Kimi Troçkist çevrelere göre bu partiler içinde gelişecek devrimci Marksist eğilim partiyi sola kıracak ve kendi amaçlarına yönlendirecekti! Böylelikle yaşanacak olan bir ayrışmadan Bolşevik örgütün çıkabileceği gibi hoş ve boş hayallerle kendilerini avutuyorlar. Gerçekte bu tür düşüncelerin ve böylesi bir pratiğin Bolşevizmle hiçbir ilgisi yoktur. Bu yaklaşımlar tastamam Menşevizmdir!

Maddi dünyada ve toplumsal ilişkilerde doğru fikirler kendi başına hiçbir anlam ifade etmezler. Politika güçler ilişkisidir; somut bir örgütsel güce dayanmayan son derece devrimci bir program, ne kadar doğruları savunsa bile politik arenada pek dikkate alınmayacaktır. Buna karşın tutarsız ve son derece yanlış görüşlere sahip bir hareket eğer maddi bir güce dönüşmüşse, politik arenada etkili olmaya ve gücü oranında politikayı belirlemeye, kitleleri peşinden sürüklemeye devam edecektir. Stalinist KP’ler yıllarca işçi sınıfı yığınlarını peşlerinden sürüklemediler mi? Troçkist hareketin zaafı, devrimci olduğunu düşündüğü bir programa kendi ötesinde ilahi bir önem atfetmek, ama beri taraftan onu hayata geçirebilecek gerçek bir Bolşevik Partinin örgütlenmesi görevini türlü bahanelerle reddetmektir. İşçi sınıfı içinde kök salmış, sendikalarda ve diğer işçi örgütlerinde mevziler tutmuş komünist bir örgüt olmadığı müddetçe, Bolşevik-Leninist programı hayata geçirmek söz konusu olamaz. İşçi sınıfı kendiliğinden doğru bir programın peşinden değil, örgütlü bir gücün peşinden gidecektir.

Yeni bir enternasyonal kendiliğinden hareketlerin üzerinde yükselmeyecektir!

Son dönemlerde Troçkist hareket içinde yeni bir enternasyonalin kurulması tartışması yürüyor. IV. Enternasyonal-Birleşik Sekreterlik yaptığı 15. dünya kongresinde “yeni bir enternasyonal”in inşası kararını aldı. Bir-Sek’in “yeni bir enternasyonal”den kastettiği, işçi sınıfına dünya ölçeğinde önderlik edecek bir dünya-devrim partisi değil, 90’ların ikinci yarısından sonra gelişmeye başlayan ve “küreselleşme karşıtı” olarak adlandırılan kendiliğinden hareketin içinde bir iletişim ağı yaratmaktır. Bir-Sek çizgisinin önderlerinden Michael Löwy, Bir-Sek’in resmi bildirisindeki görüşleri daha genişçe ele alıyor ve anti-Marksist fikirlerini etraflıca açıklıyor. Löwy’nin “yeni enternasyonal”i aynı zamanda bir kitle enternasyonalidir! Fakat önce Bir-Sek’in bildirisinden bir pasaj aktaralım:

“… Bu ‘yeni enternasyonalizm’ Seattle’dan bu yana söz konusudur. 1989-91 dönüm noktasından bu yana bir dizi gelişme, bunu hazırlamıştır; Yeni Zapatizm’in ortaya çıkması… Dünya Sosyal Forumu’nun Porto Alegre’deki iki toplantısının ve Brezilya’da üçüncü bir toplantı düzenleme perspektifinin ardından, örgütsel ve programatik sağlamlaşma süreci sürmektedir.”

“… O … “yeni” ve son derece meşru bir toplumsal hareket olarak ortaya çıkıyor. O, aynı zamanda, kendisini uluslararası devrimci örgütlerden ayrı tutuyor ve politik partileri kapsamaya genel olarak karşı çıkıyor. Öte yandan bu hareket son derece politiktir …

Yalnızca egemen sınıfla proletarya arasında doğrudan çatışmalar … yeni bir enternasyonalin inşası perspektifiyle ulusal düzeyde anti-kapitalist, enternasyonalist, feminist-yeni bir politik güç kurmaya yetecektir.[1]

Bu yazılanların Bolşevik-Leninizmle hiçbir fikir akrabalığı yok! Bu çarpık ve muğlak görüşlerin teorik omurgasını pasifizm ve reformizm oluşturuyor. Örgütsel temellerini ise Menşevizmden alıyor. Ve buna “yeni parti” diyorlar! Oysa bunun yeni bir tarafı yoktur. Bir-Sek, Menşevik görüşlerini Dünya Sosyal Forumu (DSF) üzerinden yeniden üretebileceği bir zemine kavuşmuş oluyor.

DSF ve Zapatizmin, işçi sınıfının dünya komünist önderliğinin örgütlenmesine ne gibi “perspektifler” sunacağına gelmeden önce, temel bir çarpıtmaya dikkat çekmek gerekiyor. Bir-Sek, organik bir dünya-devrim partisi fikrinden vazgeçiyor ve onun yerine “ulusal düzeyde” örgütlenmeleri salık veriyor. Bunu öylesine sinsice yapıyor ki, öne çıkartılmaya çalışılan enternasyonalizm ve anti-kapitalizm vurgusu, ulusal temellerde örgütlenmek gerektiği argümanının üzerini kapatan bir örtüye dönüşüyor. Böylelikle Bir-Sek, enternasyonalizmi gerçekte, ulusal düzeyde örgütlenmiş partilerin bir dayanışmasına indirgemiş oluyor. Organik bir yapıya sahip, tek bir dünya partisi fikrinin yerine geçirilen şey bir dayanışma kurumudur. Böylelikle Bir-Sek, söylem düzeyinde de Bolşevik komünist enternasyonal fikrinden resmi olarak vazgeçiyor.

Bir-Sek ve Löwy’nin “yeni enternasyonal”i, “otoriter” olmayan, merkezi düzeyde örgütlenmeyen, ideolojik-politik bir netlik taşımayan, son derece gevşek bağlarla birbirine bağlı, birçok farklı siyasal çevreyi içine alan, örgütsel omurgası olmayan bir enternasyonaldir! Löwy, bu “yeni enternasyonal”e methiyeler düzerken, Bolşevizme saldırmaktan da geri durmuyor. Ona göre Üçüncü Enternasyonal “Otoriter niteliklere ve askeri türden disipline” sahip bir örgüttür. Löwy’nin yeni enternasyonali tüm bu özelliklerden arınarak, otorite karşıtı ve özgürlüklerden yana olacaktır! “Yeni enternasyonal”in üzerinde yükseleceği hareketi anlatırken şunları yazıyor Löwy: “Bütün bu etkenlerin karışımı ve birleşmesi patlayıcı bir kokteyl yaratıyor, Küresel Direniş Hareketinin enternasyonalist kültürünü.” Böylelikle anlıyoruz ki Löwy’nin enternasyonalden kastettiği uluslararası komünist bir örgütün yaratılması değil, küçük-burjuva karnaval hareketinin kendi arasında bir iletişim ağına kavuşmasıdır. Bolşevik Komünist Enternasyonale alternatif olarak ileri sürülen “yeni enternasyonal”in amacı dünya devrimi değil, karnavallar örgütlemektir. Peki bu “patlayıcı kokteyl” hareketi neyin üzerinde yükselmektedir? Löwy’den dinleyelim:

“Küresel Direniş Hareketi, sendikaları, feministleri, anarşistleri, ekolojistleri, kurtuluşçu Hıristiyanları, farklı türden sosyalistleri, köylüleri, yerel hareketleri, STK’ları, entelektüelleri, herhangi bir örgütsel bağlılığı olmasa da protesto etmek, yürümek, savaşmak ve tartışmak isteyen birçok genç insanı, kadını ve işçiyi içine alıyor.”[2]

Bu hareketin tarihsel gelişimi konusunda ise Löwy, Bir-Sek’in bildirisindekileri tekrarlıyor:

“Zapatistaların 1994 yılındaki ayaklanması karanlıktaki bir ışık kıvılcımı gibi belirdi. İki yıl sonra, Chiapas dağlarında İnsanlık için ve neo-liberalizme karşı Birinci Kıtalararası Buluşma gerçekleşti … Bu toplantıdan, “neo-liberalizmin temsil ettiği uluslararası teröre karşı”, enternasyonali inşa etme umudunun tarihsel çağrısı yükseldi … Birkaç yıl sonra, Seattle’daki büyük protesto gerçekleşti (1999) ve bu yeni enternasyonalizmin, yani Küresel Direniş Hareketinin ana taşıyıcısı haline geldi…”

Ama Löwy’e göre hâlâ bir eksiklik mevcuttur; kurulacak “yeni enternasyonal” nasıl bir örgütsel yapıya sahip olmalı ve nasıl işlemelidir? Bir kere bu “yeni enternasyonal” Komünist Enternasyonal gibi otoriter olamayacağından, işleyişi farklı olacaktır! Fakat diğerleriyle de özdeşleşmesi istenmediğinden söz konusu enternasyonale “beşinci” denmesinde bir sakınca yoktur. Ama Löwy yine de bu “beşinci” “yeni enternasyonal” ile Birinci Enternasyonal arasında bir özdeşlik kurmaktan çekinmiyor. Löwy’den dinlemek daha eğlenceli:

“Günümüzdeki politik koşullar besbelli ki tamamıyla farklı olsa da geçmişteki enternasyonaller arasında belki de en ilham verici olanı, farklı politik görüşlerin düşünce ve pratikte birbirine yaklaşabildiği çoklu, çeşitli ve demokratik bir hareket olan Birincisi olacaktır. Bu demek değildir ki UİB’nin kurulduğu ve işlediği biçim bugün tekrar edilebilir. Bu yeni enternasyonalist gücün ne gibi örgütsel biçimlerinin olabileceğini öngörmek mümkündür –ademi merkeziyetçi bir federasyon, örgütlü bir iletişim ağı ya da basitçe, periyodik olarak toplanan bir konferans– fakat, bu güç her ne olursa olsun esnek ve yenilikçi olmalı, resmi bürokratik yapılardan uzak durmak zorunda olmalıdır. İdeal olarak, yalnızca partileri, cepheleri değil, sol dergileri, araştırma gruplarını, toplumsal hareketlerin örgütlerini ve entelektüelleri de kapsamalıdır”

Menşevizmin Bir-Sek biçimi! Löwy yazısında “yeni enternasyonal”in geleneğini açıklarken gerçekten de ilginç bir kokteyl yaratıyor. Foureir’den Marx’a, Bakunin ve Blanqui’den Rosa Luxemburg’a, Lenin’den Emma Goldman’a, Troçki’den Emiliano Zapata’ya, Ho-Chi-Minh’den Malcolm X’e kadar birçok ismin mirasçısıymış Bir-Sek’in yeni enternasyonali! Ütopik sosyalistler, anarşistler, küçük-burjuva milliyetçi Stalinist önderler ile Marksizmin kurucuları (Marx ve Engels) ve taşıyıcıları (Lenin, Troçki, Rosa) aynı ideolojik ve örgütsel gelenek içine tıkıştırılıyor. Löwy, farklı politik görüşlerin aynı enternasyonal içinde yer alması gerektiğini söylerken, söz konusu farklı politik görüşlerin farklı sınıfların çıkarlarına hitap ettiğini nedense unutuyor! Küçük-burjuva sosyalizminin türevleri olan politik görüşler ile proleter dünya devriminin politik bir ifadesi olan komünist görüşler iki ayrı sınıfın çıkarlarını temsil ederler. Bundan dolayıdır ki, onların örgütleri ve örgüt anlayışları da farklıdır. Küçük-burjuvazi ile işçi sınıfını ortak bir program ve örgüt içinde bir araya getirmeye çalışmak budalalıktır.

Yeni bir devrimci enternasyonal, kendiliğinden hareketlerin gelişme zemini üzerinde omurgasız, gevşek, federatif bir tarzda yükselmeyecektir. Bir-Sek’in “yeni enternasyonal”inin üzerinde yükseldiği hareket, ağırlıklı olarak küçük-burjuva reformist bir içerik ve bileşime sahiptir. 1994’de Meksika yerlilerinin (Zapatistalar) ayaklanması, işçi sınıfından umudu kesmiş, yenilmiş, Marksizm bitti diyen küçük-burjuva solcuların ilgisine mazhar olmuştu. “Yeni toplumsal dinamikler”, “yeni devrimci hareketler” arama gayreti içinde olanlar, bu tür hareketleri selamlamaktan ve onlara boyundan büyük misyonlar biçmekten geri durmadılar. İşçi sınıfı, üzerine çöken enkazla derin bir suskunluğa girerken, ideolojik-politik mevzilerde büyük savrulmalar meydana geldi. Uluslararası devrimci bir önderlik alanındaki boşluktan yararlanan küçük-burjuva hareketler bu boşluktan içeri daldılar. Oysa Zapatista tipi hareketlerin ulusal içerikli talepleri yükseltmesi, genel olarak devrimci mücadeleye bir ivme kazandırabilecek olsa bile, bu tip hareketler kapitalist sistemi yıkmaya muvaffak olacak bir politik ufka sahip değildirler. Her köylü hareketi özünde küçük-burjuva bir programa sahiptir. Komünist bir önderliğin peşine takılmamış küçük-burjuva radikalizmi önünde sonunda burjuva sistemin çatlaklarında yok olup gitmeye mahkûmdur. Nitekim sol liberallerden anarşistlere, Stalinistlerden Troçkistlere kadar geniş bir yelpazenin ilgisine mazhar olan ve gündemi meşgul eden Zapatista hareketinin balonu çoktan sönmüş bulunmaktadır.

1999’da Seattle’da başlayan ve dünyanın diğer yerlerine yayılan “küreselleşme karşıtı” hareketin içinde birçok siyasal akım bulunmaktadır. Bu hareket Dünya Sosyal Forumu olarak örgütsel bir kimliğe de kavuşmuş durumda. DSF, dünya burjuvazisinin bir örgütü olan Dünya Ekonomik Forumu’na karşı bir alternatif olarak tarif ediyor kendini! İçinde sosyalistler, anarşistler, feministler, çevreciler, sosyal demokratlar, küçük-burjuva milliyetçileri yer alan DSF’nin programı reformistlerin etkisinde şekillendirildi. DSF’nin amacı daha “yaşanır” bir kapitalizm yaratma düşünden başka bir şey değil. Kapitalizmi ehlileştirme derdinde olan reformistler, burjuva sistemin açıklarını yamayarak onu daha cicili bir hale sokmaya çalışıyorlar.

Geniş kitleleri kapsayan, içinde çeşitli siyasi çevrelerin olduğu, devrimci bir programa dayanmayan, bir partiden ziyade karnavallar organize eden bir üst iletişim ağına benzeyen Bir-Sek’in “yeni enternasyonal”i, devrimci rüzgârların sert estiği, dönemeçlerin keskin olduğu bir tarihsel kesitte, parçalanarak dağılmaktan kurtulamaz. Lenin’in, devrimin arifesinde söylediği “bugün çok erken, yarın çok geç” sözleri, emperyalist çağda devrimci yükselişlerin, ani değişimlerin ne kadar belirleyici olduğunu anlatması bakımından önemlidir. Tüm bu değişimleri, keskin dönüşleri, ani düşüş ve yükselişleri göğüsleyebilecek, çatırdayıp parçalanmadan ayakta kalacak bir parti, devrimde proletaryaya önderlik edebilir ancak.

Sonuç olarak, küçük-burjuva sosyalizminin çeşitlerini de içinde taşıyan DSF, değil yeni bir enternasyonalin üzerinde yükseleceği zemin olmak, olsa olsa parçalanması gereken, reformizmden ayrışmanın, komünist safları sıklaştırmanın mücadelesinin verildiği bir alan olabilir. İşçi sınıfının dünya-devrimci önderliği omurgasız, pasifist, reformist, küçük-burjuva hareketlerin bir bileşkesi olamaz! Komünist enternasyonal bir kitle enternasyonali değil, kitlelere kılavuzluk eden bir devrimci öncü olacaktır. Bugün yapılması gereken, küçük-burjuva sosyalizminin türevleriyle birleşmek değil, onlarla ayrışmak, Bolşevik bir önderliğin inşası yolunda ilerlemektir. Marx ve Engels, Uluslararası İşçiler Birliği içinde, daha en başından küçük-burjuva akımlara karşı savaşım yürüttüler; Lenin II. Enternasyonal reformizmiyle savaştı; Troçki Stalinizme karşı devrimci Marksizmin bayrağını elden bırakmadı. Marksizmin önderlerini takip etmek gerekiyor.


18 Aralık 2004

Oportünizmin “Yeni Enternasyonal” Anlayışı-2 Birinci Enternasyonalin Tarihi Önemi ve Misyonu


[1]  “IV. Enternasyonal-Birleşik Sekreterlik 15. Dünya Kongresi Kararı”, SSS Sosyalizm, Ocak 2004, s.47-48

[2] Michael Löwy’den yapılan tüm alıntılar için bkz: Marksizm: Beşinci Enternasyonal’e Doğru, http://www.uzaklar.net/

İlgili yazılar