Emekçiler olarak her geçen gün daha fazla yoksullaşıyoruz. Asgari ücrete yapılan yüzde 30’luk zam, gerçek enflasyonun çok ama çok altında kaldı. Bunun ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz, elimize geçen paranın satın alma gücü düştü yani reel ücretler daha da eridi. Biliyoruz ki asgari ücrete ve emeklilere yapılan zam, iktidarın politik tercihleriyle ilgilidir. Asgari ücrete ve emeklilere sefalet zammını uygun gören iktidar, böylece bir kez daha patronlar sınıfının yanında durdu, onlara hizmet ettiğini hiç çekinmeden gözümüze soktu.
İktidar kendi işini yapıyor, onun gerçek işi patronlar sınıfının sömürü düzenini korumak, onların daha fazla zenginleşmelerini sağlamak! Emekçileri Yoksullaştırma Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde MÜSİAD’lı patronlara bir konuşma yaptı. Patronların iktidardan kimi beklentileri olduğunu ama iktidarın da onlardan bir beklentisi olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Biz sizden para kazanmanızı bekliyoruz, daha çok para kazanmanızı istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz.” Bir iktidar sözcüsünün ya da bakanın hiç işçilere böyle bir konuşma yaptığını duyduk mu? Duymayız çünkü onların gözünde işçiler sömürülmesi gereken canlı makineler gibidirler. Patronlar ya işçileri sömürerek çok para kazanabilir ya da devleti soyarak, bunun başka bir yolu yoktur! Her iki durumda da sömürülen ve soyulan emekçiler olmaktadır. Yoksullaştırma Bakanı, “siz zenginleşin, biz sizin önünüzü sonuna kadar açacağız, başka bir istediğimiz yok” diyor! İşte bu yüzden de asgari ücrete sefalet zammı yaptı iktidar. Şimdi tüm işyerlerinde patronlar, işçilerin önüne asgari ücret zammını koyuyor, itiraz edenleri ise işten atmakla tehdit ediyorlar!
İşçiler-emekçiler olarak hepimiz çok iyi biliriz: Karşılarında bir güç ya da itiraz eden insanlar bulmayan patronlar, işçileri en aşağılık koşullarda çalıştırmaktan geri durmazlar, durmuyorlar da! Onları dizginlemenin, haklarımızı korumanın, ücretlerimizi daha fazla artırmanın yolu birleşip mücadele etmektir! Başka bir yol da başka seçeneğimiz de yok! Örgütlenip mücadele ettiğimizde sonuç da alıyoruz. Son günlerde başarı getiren iki örneğe bakalım: Bunlardan biri metal işçilerinin grevi, ikincisi ise Polonez işçilerinin direngen mücadelesidir.
Birleşik Metal-İş Sendikası ile patronların örgütü Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında başlayan, 4 ayrı işletmeye bağlı fabrikalarda çalışan 1500 metal işçisini kapsayan Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlanmıştı. Emekçi düşmanlığının kalelerinden biri olan MESS, her zamanki gibi düşük zam, esnek çalışma ve üç yıllık sözleşme dayattı. MESS yüzde 40 zam dayatırken, sendika yüzde 125 zam istedi. Patronların dayatmacı tutumu nedeniyle Hitachi’nin İstanbul Dudullu, Kartal Tuzla, Kocaeli’nin Dilovası’ndaki fabrikalarında, General Electric’in Gebze’deki Grid Solutions fabrikasında, Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli Gebze’deki fabrika ve deposunda işçiler greve çıktı. Bu grevlere, Kocaeli Çayırova’da bulunan Green Transfo Energy ve Balıkesir Gönen’deki Arıtaş Kriyojenik fabrikasındaki işçilerin grevi de eklendi.
Patronların daha fazla para kazanması ve kâr elde etmesi için gece gündüz çalışan iktidar, bir kez daha yardıma koştu ve metal işçilerinin grevini yasakladı. AKP iktidarı, işçiler sefalet içinde yaşasınlar ama patronlar çok para kazansın diye her fırsatta grevleri yasaklıyor. Bugüne kadar da sayısız grevi yasakladı. Grevleri yasaklayan AKP-MHP iktidarı, aslında patronlar karşısında işçilerin elini kolunu bağlayarak mücadelemizi kırmak istiyor. Çünkü grev, işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmaları, üretimi durdurup topluca hareket etmeleri demektir. Bizler çalışıp üretmeden patronlar kocaman bir hiçtir ve bir şey yapamazlar. Onların sermayesinin kaynağı biziz! Çarklar döndüğü müddetçe patronlar kârlarını büyütürler. İşte bu yüzden iktidar, işçilerin elindeki gücü yok etmek ve iradelerini kırmak için hemen patronların yardımına koşuyor. Ama metal işçileri, iktidarın yasağını tanımadılar ve fabrikaya girmeyerek greve devam ettiler.
İktidar eliyle grevleri yasaklayan MESS, metal işçilerinin iradesini kıramadı ve tekrar sendikayla toplu sözleşme masasına oturdu. Hitachi’yi kapsayan sözleşmeye göre işçiler birinci 6 ay için yüzde 60,5, ikinci altı ay için ise yüzde 20 zam alacaklar. MESS, üç yıllık sözleşme dayatmasından da geri adım attı. Diğer fabrikalardaki metal işçileri yeni yıla da grev alanında girdiler. Geçtiğimiz gün de Schneider Elektrik için sözleşme masasına oturuldu ve MESS başlangıçtaki teklifinden geri adım attı. Elbette söz konusu zam oranı sendikanın en başta talep ettiğinin çok gerisindedir. Ancak işçiler mücadele etmeseydi, yasağa rağmen greve devam etmeselerdi bu zammı da alamazlardı.
Hedeflerimize ulaşmanın tek yolu daha fazla örgütlü olmaktır. Bizler örgütlü bir güç haline gelmeden ve mücadele etmeden hiçbir hak elde edemeyiz. Metal işçileri ve Polonez fabrikası işçilerinin kararlı ve direngen mücadelesi bu gerçeği hepimize bir kez daha hatırlattı. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu Polonez işçileri, defalarca polis ve jandarmanın saldırısına uğradılar. Birçok işçi yerlerde sürüklendi, kimi işçilerin kaburgaları kırıldı. İktidar tüm polis gücünü patronun arkasına yığdı, yetmedi Çatalca müftüsüne işbaşı yaptırdı. İşçilerin karşısına geçen müftü, patronun ağzından konuşmalar yaptı, işçilere hakaretler etti, insanların dini duygularını kullanarak direnişi kırmak istedi. Ama işçiler geri adım atmadılar. Seslerini duyurmak için Çatalca merkeze yürüdüler, Ankara’ya yürümek istediler. Sonunda işçilerin direngen mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Çalışma Bakanlığının devreye girmesiyle bir anlaşma sağlandı. Varılan anlaşmaya göre işçiler kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra sendikal tazminat alacaklar ve ayrıca direnişte geçen sürecin ücreti de ödenecek. Polonez direnişi 7 Ocakta, işyeri önünde zafer halaylarıyla son buldu.
Ben de bir metal işçisi olarak o gün Polonez işçilerinin zafer halayındaydım. Tüm işçiler ve dayanışmayı büyütmek için gelen herkesin gözünde bir sevinç vardı. Metal grevi gibi Polonez direnişi de, direngen bir mücadelenin başarı getireceğini bir kez daha ortaya koymuş, herkese moral vermişti! İşçilerin örgütlenmesinin, bilinçlenmesinin ve mücadele etmesinin önünde dağlar kadar engel var, bunları biliyoruz. Ama bu dağları ve engelleri aşmaktan başka çaremizin olmadığını da biliyoruz. O zaman zamanımızı boşa harcamadan ve umutsuzluğa asla kapılmadan işçiler olarak örgütlenmeliyiz!