“Okul Sütü, Akıl Küpü” Projesi
Gülhan Dildar, 27 Haziran 2012

Hükümetin hazırladığı “Okul Sütü, Akıl Küpü” projesi 2 Mayısta uygulamaya koyuldu. Bu projeyle birlikte, Türkiye genelinde, anasınıfı ve beşinci sınıfa kadar olan ilköğretim öğrencilerine UHT sütler 200 mililitrelik kutular halinde dağıtılmaya başlandı. Ancak programın uygulandığı ilk gün yüzlerce çocuk hastanelik oldu. Diyarbakır, Sivas, İstanbul, Edirne, Adana, Mersin, Konya gibi birçok şehirde çocuklarda mide bulantısı, yüksek ateş, karın ağrısı gibi şikâyetler ortaya çıktı.

Öğrencilerin hastanelik olmasına ilişkin olarak valisinden bakanına hükümet kanadından yapılan hiçbir bilimsel dayanağı olmayan açıklamalar tam anlamıyla ibretlikti. Örneğin zehirlenme vakalarına dair ilk açıklamayı yapan Ömer Dinçer, “şu ana kadar elde ettiğimiz bilgiler bir zehirlenme vakası değil. Süte karşı hassasiyet olabilir” derken, Sivas Valisi Ali Kolat ise zehirlenmelerin üzerini şöyle kapatmaya çalışıyordu: “Zehirlenme değil de arkadaşlar sanıyorum süt herhalde biraz bozuk. Bozuk süt olduğu anlaşılıyor, arkadaşlarımızın tespitleri öyle. Zehirlenme demeyelim de bozuk sütün, bozuk gıdanın verdiği biraz kısmen psikolojik diyelim, kısmen de rahatsızlık şeklinde ama ciddi bir vaka yok.” Vali bir taraftan utanmadan sütün bozuk olduğunu itiraf ediyor, diğer taraftan da medyaya telkinde bulunuyordu: “Aman ha zehirlenme demeyin!” Farklı şehirlerdeki yüzlerce öğrencinin birbirlerinin psikolojilerinden etkilenmeleri zor olsa gerekti ama bunu başarmışlardı hükümet yetkililerine göre!

Bülent Arınç da çocukların süte karşı alerjileri olduğunu söyledi. Ama, Türkiye’de süt alerjisinin ve “süt şekeri (laktoz) tahammülsüzlüğü”nün son derece yaygın olduğu bilindiği halde gerekli testler yapılmadan ya da veliler uyarılmadan böyle bir dağıtımın nasıl olup da gerçekleştirildiği konusunda hiçbir hükümet yetkilisi ağzını açmadı. Üstelik bu vakaların tümü alerjiden kaynaklansaydı, Türkiye genelinde daha homojen bir dağılım göstermesi gerekirdi. Yani örneğin bir sınıfta 15 çocuk birden zehirlenme belirtileri göstermezdi. Aynı şey laktoz tahammülsüzlüğü için de geçerlidir.

Bu vakalardan sonra yapılan araştırmalar, etkilenen çocukların önemli bir bölümünün “ciddi manada aç” olduğunu, bu nedenle de aç karnına içilen sütün mide bulantısına sebep olduğunu göstermiştir. Peki, on yıldır iktidar koltuğunda oturan bir hükümetin kendine sorması gerekmez mi, “ilkokul çağındaki bu çocuklar neden okula aç geliyorlar” diye? Ama bir sermaye partisinden vicdan beklemek, emekçilerin sağlığını dikkate almasını beklemek boşunadır?

Burjuva düzen partileri her daim sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, Çernobil faciası döneminde yapılanlar bunun için iyi bir örnektir. 1986’da gerçekleşen Çernobil faciasından sonra Karadeniz bölgesinde depolarda bulunan ve sonrasında toplanan tonlarca radyasyonlu çay emekçilere içirildi. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, arsızlığı televizyonların karşısına geçip halkı radyasyonlu çayın sağlığa yararlı olduğuna ikna etmeye kadar ilerletti. Yine aynı dönemde ihraç edilmek istenen fındıklar yüksek oranda radyasyon tespit edildiği için iade edilmişti. Satılamayan bu fındıklar “heba” edileceğine okullarda avuç avuç öğrencilere dağıtıldı. O dönem ne güzel fındık yediklerini düşünen insanlar, sağlıklarının hiçe sayıldığının ve radyasyonlu fındık yediklerinin farkında bile değillerdi.

Asıl amaç süt firmalarına kıyak

Krizin derinleştiği, işçi ücretlerinin reel olarak her geçen gün daha da düştüğü, işsizliğin, açlığın yoksulluğun arttığı böylesi bir dönemde, yüzbinlerce aile çocuklarının en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz haldedir. Yüzbinlerce çocuk anne sütü haricinde süt içememektedir. Asgari ücretle yaşamlarını devam ettirmeye çalışan aileler, sağlıklı beslenmenin başında gelen bol protein içeren besinleri, süt ve süt ürünlerini tüketememektedirler. Oysa bilimsel olarak her gün çocukların iki su bardağı süt veya eşdeğeri süt ürünleri tüketmeleri tavsiye edilmektedir.

Türkiye, yıllık 14,5 milyon ton süt üretimi ile dünyada 7’nci sırada yer almasına rağmen kişi başına düşen yıllık süt tüketimi yaklaşık 25 litredir. Oysa Finlandiya’da bu miktar 134, İngiltere’de 106, İspanya’da 94 litredir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre ise Türkiye’de “düzenli olarak süt içiyorum” diyen çocukların oranı %30’dur. Bu rakamın resmi ağızdan yapıldığını düşünecek olursak, gerçekte bu oran çok daha düşüktür.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “Okul Sütü” projesinin amacını şöyle açıklıyor: “2012 yılı içinde yürütülecek proje, öğrencilerin sağlıklı ve dengeli beslenmesi ile süt içme alışkanlığının kazandırılmasını ve geliştirilmesini sağlayacak. Ayrıca, piyasada oluşacak süt arzı fazlasının alınarak üreticiyi düşük fiyat baskısından korumayı amaçlıyor.”

Bakanlığın yaptığı bu açıklama oldukça manidardır. Elbette ki, bu projenin hayata geçirilmesiyle birlikte ücretsiz süt dağıtılarak çocukların süt ihtiyaçlarının karşılanması önemlidir. Ancak AKP hükümeti, yoksul işçi ve emekçilerin çocuklarının sadece protein ihtiyacının karşılanması amacıyla bu programı devreye sokmuş değildir. AKP’nin asıl derdi, tam da yukarıda açıklamakta hiçbir beis görmedikleri gibi üretim fazlası sütü eritmektir. Çocukların süt ihtiyacı ise burada araç olarak kullanılmaktadır. Bizzat başbakan Erdoğan’ın da dediği gibi amaç üretimde istikrarı tesis etmektir!

Geçtiğimiz yıllarda da AKP, süt sanayicilerine sağladığı teşviklerle süt fiyatlarının düşmesinin önüne geçmeye çalışmıştır. Süt sanayicilerine sadece geçen yıl 70 milyon lira süt tozu desteği verildi. Yapılan teşviklerle kurulan yeni çiftlikler sayesinde süt üretimi iki katına çıkmıştır. Ancak süt miktarındaki artışa rağmen, süt fiyatlarında düşüş olmamıştır. Üstelik “Okul Sütü Akıl Küpü” projesi kapsamında hükümet sütü ihaleye giren firmalardan piyasa fiyatının iki katına almaktadır.

Ayrıca dikkat çekilmesi gereken diğer bir nokta ise, bakanlık tarafından mevsimsel süt arzı fazlalığının olduğu dönemler dikkate alınarak süt dağıtımı takviminin belirlenecek olmasıdır. Yani, hükümet çocukların süt ihtiyacına göre değil, eğer süt firmalarının ellerinde süt fazla kalmışsa sütün “heba” olmaması, fiyatların düşmemesi için dağıtım gerçekleştirecektir. Yoksa kimin umurundadır “sağlıklı genç nesiller”!

Burjuva hükümetler işçi-emekçi kitlelerin gözünü boyamak için birtakım hizmetlerde bulunuyormuş gibi görünürler. Bazen de kaşıkla biraz olsun pay verirler. Ama görünürde verdiklerinin kat be katını kepçeyle geri almasını da çok iyi bilirler. Gerek AKP hükümeti, gerekse geçmiş hükümetler döneminde en insani ihtiyaç olan sağlık dahi sermayenin çıkarlarına endekslenmiştir. Çocuklara radyasyonlu fındık dağıtılması veya bozuk sütlerin dağıtılması, çocukların zehirlenmesi, kanser olması onlar açısından sorun değildir. Onlar için önemli olan sermayenin istikrarının sağlanmasıdır, kapitalistlerin kâr oranlarının düşmemesidir.

Sağlıklı bir toplumun yaratılmasını bu çürümüş kâra dayalı kapitalist düzenden beklemek ham hayaldir. Bu ancak üretimin gerçek anlamda insanlığın ihtiyaçları temelinde planlandığı ve gerçekleştirildiği bir düzende mümkündür. İşte o zaman tüm insanlık rahatlıkla dilediği gıda maddelerine de ulaşabilir, her türlü ihtiyacını da karşılayabilir.

İlgili yazılar