Merhaba, ben metal sektöründe vardiyalı çalışan bir işçiyim. Fabrika 7 gün 24 saat çalışıyor. Biz de üç vardiya sistemi ile dönerli olarak çalışıyoruz. Çalıştığım fabrikada arkadaşıma “gece vardiyası neden var?” diye espriyle takıldım, o da bana bir isim vererek özellikle bir kadının çıkardığını belirtti. “Ah bu kadınlar ah” dedi. Ben de onun üzerine gerçekten nerden çıkmış bu vardiya sistemi diye araştırdım. Sanayi Devrimiyle birlikte, 19. yüzyıl boyunca patronlar hep daha fazla kâr elde edebilmek için yeni arayışlar içine girmişler. Yatırım yaptıkları makinelerin hiç durmadan çalışması ve daha fazla üretim yapılması, bu makinelere yatırılan sermayenin kısa sürede geri kazanılması anlamına geliyor. Patronlar, işçinin emek gücünü gece gündüz demeden, aynı bir vampir gibi sömürmek istiyorlar. Bu yüzden, 12 saat boyunca çalışan makineler gece boş kalmasın ve üretim devam etsin diye işçileri vardiya sistemine göre çalıştırmaya başlıyorlar.
Yani vardiya sistemini bulanlar, kâr hırsı sınır tanımayan patronlarmış. Ne de olsa patronlar zararlarına olabilecek en ufak bir şeye yanaşmazlar. İşçiler için geceyi ve gündüzü ortadan kaldıran bu vardiya sistemi, insan doğasına aykırı bir sistem. Ama bu durum patronların umurunda değil. Fabrikada nerdeyse haftanın 7 günü şalterler inmiyor makinalar susmuyor. Gürültülü makina sesleri her yeri inletiyor. Kaynak robotlarını 7/24 çalıştıran biz işçiler ay sonunu zor getirdiğimiz bir maaş alırken, açgözlü patronlar kârlarına kâr katıyorlar. Bu lanet vardiya sistemi biz işçiler için ise uykusuzlukla ve sağlık sorunlarıyla boğuşmak demek.
Bu mektup üzerine düşündüğüm sırada, 16.00-24.00 vardiyasından çıkmış ve 01.00’de eve varmıştım. Ama uyuyamıyordum, neden? Araştırmalara göre vücudumuz senkronize bir şekilde çalışır. İnsan organizması gece uyur, gündüz uyanık olur. Vücudun kan basıncı gündüz en yüksek seviyedeyken gece en düşük seviyede oluyor. Maalesef her şeyin kâr odaklı olduğu bu kapitalist sömürü düzeninde insanca bir yaşam bize reva görülmüyor ve dengemiz alt üst oluyor. Vardiyalı çalışanların %70’i uykusuzluk problemi çekiyor. Buna ben de dâhilim. Yeterli uyuyamama nedeniyle erken yaşta hastalıklar belirlemeye başlıyor. Kronik yorgunluk, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, sindirim sistemi rahatsızlıkları yaygın olan hastalıklar arasında yer alıyor. Gece çalışma kalp hastalığı riskini gündüz çalışmaya göre iki kat artırıyor. Kadınlarda meme, erkeklerde prostat kanseri gibi hastalıklar daha çok ortaya çıkıyor.
Çalıştığım bölümde genç işçiler çok ve nerdeyse herkes ortak problemlerden mustarip: Uykusuzluk, kronik stres, depresyon, hormonal bozukluk, mide ağrıları, sindirim sistemi rahatsızlığı bitmiyor… Bir hafta kabızlık yaşıyorken, diğer hafta ishal olma problemleri yaşıyoruz. Vardiya sistemi ayrıca kadınlarda adet düzensizliği gibi pek çok kadın hastalıklarına da yol açıyor. Düzensiz ve yetersiz beslenmekten bütün vitamin değerlerimiz düşük çıkıyor. Her şeyi unutabiliyoruz. 20’li yaşlarda gençlerde saç dökülmeleri başlıyor, seyrekleşiyor. Bu da onlarda büyük özgüven eksikliği yaratıyor yani bu düzendeki her şey birbirini etkiliyor zincirleme. Özetle bu kapitalist sömürü sistemi gerçekten de bir vampir gibi kanımızı emiyor, bizi hem ruhsal hem de fiziksel olarak hasta ediyor.
Ama bu yaşadıklarımız kader değil. Bütün mesele, sistemi değiştirmek; sistemi ve üretim biçimini değiştirsek, insanın doğasını yok sayan bu vardiya sisteminden kurtulabiliriz. Bu açından Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi, bize işçi sınıfının yaşadığı bütün sorunların çözüm yollarını gösteriyor; buna gece vardiyalarının yasaklanması da dâhildir. Rusya’da gerçekleşen işçi devrimi sayesinde çalışma sisteminde büyük bir değişim oldu. Kâra dayalı sistem yıkıldı, en çok verilen mücadelelerden biri olan 8 saatlik işgünü hayata geçirildi. Gece çalışmasının teknik nedenlerden ötürü mutlaka gerekli olduğu işçi örgütlerince onaylanmak zorundaydı. Bu durumlar haricinde yasaklandı. Gece çalışması 6 saat ile sınırlandırıldı. İşçi sağlığı ve güvenliği, sosyal güvenlik hakları tanınmış oldu. Bütün dünya işçilerine de farklı bir çalışma ve yaşam koşulları olabileceğini göstermiş oldu. Bize verildi denilen hakların aslında nasıl alındığını öğrenmiş oluyoruz. Üretilen tüm zenginliğin kaynağı biz işçileriz. Üreten bizsek, yöneten neden biz olmayalım?