Kapitalizm Kadınları Fuhuş Bataklığına Sürüklüyor
Gülhan Dildar, 20 Mayıs 2015

Avrupa’ya gidip iş bulabilme umuduyla her yıl binlerce Afrikalı göç yollarını tutuyor. Umut yolculuğuna çıkan yüzlerce Afrikalı göçmen, burjuva medyada karanlık sulara gömülen tekne haberleriyle gündeme geliyor çoğu zaman. Oysa onlar insanca yaşayabilecekleri ülkelere gidebilme hayaliyle ölüm tehlikesini göze alarak doğdukları toprakları terk ediyorlar. Riskli yolculukların ardından Türkiye’nin metropol şehri İstanbul’a ya da İtalya’ya ulaşanlar tam hayatta kalabildiklerine sevinirlerken, bu kez bambaşka zorluklarla, hayal kırıklıklarıyla karşılaşıyorlar. Özellikle de kadınlar.

İşsizlikle, açlıkla boğuşan Afrikalı göçmen kadınlar pek çok tehlikeyi göze alarak savaşın ve kaosun olduğu bölgelerden geçerek önce kıtanın kuzeyine doğru ilerliyorlar. Çoğu zaman Libya’dan Akdeniz’e açılan teknelerle başlıyor umut yolculuğu. Mutlu bir yaşam sürme, çalışıp ailelerine, sevdiklerine para gönderme hayalleriyle yola çıkan gencecik kadınlar, İstanbul’a ya da İtalya’ya ulaştıklarında hayatın aslında hiç de umdukları kadar kolay olmadığını acı deneyimlerle anlıyorlar. Çalışma izni alamayan kadınların hayatları tam bir trajediye dönüşüyor. Kimisi öğretmen, kimisi sosyolog, kimisi birkaç dil birden biliyor ama yine de ulaştıkları ülkelerde iş bulamıyorlar. Çaresizliğe, çıkışsızlığa sürüklenen gencecik göçmen kadınlar fuhuş bataklığına itiliyorlar.

Adları Luciba, Kedreth, Jessica, Leyla da olsa fark yok aralarında; aynı kaderi paylaşıyorlar. Zimbabwe’den, Kenya’dan, Tanzanya’dan, Nijerya’dan umutlarıyla yola çıkmışlardı bir zamanlar. Hayalleri işsizliğin, savaşın olduğu ülkelerinden kurtulup, Avrupa ya da ABD’ye gidip, geçinebilecekleri bir iş bulmaktı. Afrika’nın neredeyse her ülkesinden yollara düşen kadınlar, İstanbul’un göbeğinde izbe evlerde kalıyorlar. Küçücük odalarda 4-5 kişi kalarak kira masraflarını düşürmeye çalışıyorlar. Bir yandan da para biriktirip kendi yurtlarına, ailelerinin yanına geri dönmeyi amaçlıyorlar. İstanbul’a gelen Afrikalı göçmen kadınların hikâyeleri kapitalizmin insanlığı nasıl bir bataklığa sürüklediğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor.

Zimbabweli 23 yaşında Luciba İstanbul’a geleli daha bir yıl olmamış. Sosyoloji mezunu, anadili dışında İngilizce ve Fransızca biliyor. İstanbul’a vardığında hayat dolu olan bu genç kadın, çalışma izni olmadığı için iş bulamıyor ve birçoğu gibi bedenini satmak zorunda kalıyor. Luciba, birkaç ay içerisinde hayatı öğrendiğini söylüyor.

24 yaşında, Zambiyalı Leyla, İstanbul’a burada fuhuş bataklığına sürüklenen bir başka Afrikalı kadın aracılığıyla turist olarak gelmiş. Ama yolculuk parasını sağlayan kişi pasaportuna el koymuş ve masrafların iki katını istemiş. Evlenip Macaristan’a yerleşen annesinin yanına gitmek isteyen Leyla’ya İstanbul’dan ayrılabilmesinin yolu olarak bedenini satması dayatılmış. Şimdi fuhuş bataklığında olan Leyla’yı, annesi fabrikada çalışıyor zannediyor.

Irak’ta Amerikan ordusunda paralı askerlik yapmış olan 24 yaşındaki Kenyalı Kedreth üç çocuk annesi. Ülkesinde bıraktığı çocukları için çalışmaya gelmiş. Memleketine giden bir Kenyalıyla zaman zaman çocuklarına hediyeler alıp gönderiyor.

Bu örnekler sadece İstanbul’da bedenini satmaya zorlanan kadınlardan birkaçının hikâyesi. Ancak, Afrikalı kadınlar kimi zaman daha kıtadan ayrılamadan fuhuşa sürükleniyorlar. Avrupa’ya ulaşma hayaliyle Nijer’in Agadez kentine ulaşan 23 yaşındaki Vivienne, Nijerya’daki koşullar sebebiyle yola çıktığını ve iş bulup ailesini sevindirmek istediğini söylüyor. Hayata dair büyük umutları olan Vivienne’in tüm hayalleri yıkılmış. Avrupa’ya gidemeden insan tacirlerinin eline düşen genç kadın, fuhuşa sürüklenmiş. Nijeryalı 10 kadınla izbe iki odayı paylaşan Vivienne, önce Avrupa’ya çıkabilmek için en azından temizlik yapabileceği bir iş bulabileceğini düşünmüş. Ama Nijerya’da hiç iş olmadığını söyleyen Vivienne, “Burada Nijeryalı arkadaşlarla tanıştım ve bana buradaki koşullarla başa çıkma yolunun bu olduğunu söylediler. Ben de erkeklere çalışmaya başladım. Yaptığım işten memnun değilim ama hayatta kalmanın tek yolu bu” diyor. Avrupa’ya açılma umuduyla yola çıkan daha pek çok göçmen, kaçakçılar, insan tacirleri tarafından çaresizliğe itiliyor. Ne zaman yola devam edeceklerini bilmeden gayri insani koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mecbur bırakılıyorlar.

Esasında, fuhuş bataklığına sürüklenenler sadece Afrikalı göçmen kadınlar değil; savaş nedeniyle evlerini barklarını bırakıp göç etmek zorunda kalan yüz binlerce Suriyeli göçmen kadın da benzer sorunları yaşıyor. Bugün Türkiye’de on binlerce Suriyeli göçmen kadının para karşılığında ikinci-üçüncü eş olarak alındığı biliniyor. 12-13 yaşlarındaki Suriyeli kız çocuklarına 20-50 lira karşılığında fuhuş yaptırılıyor. Mazlumder’in Suriyeli göçmenlere ilişkin hazırladığı rapora göre Türkiye’de kamplar dışında 667 bin kadın sığınmacı bulunuyor. Rapora göre, “72 kadından 6’sı (yüzde 8-9) cinsel tacize maruz kalmış. 5 kadın ise ya ikinci ya da üçüncü eş. Evlilik de ticarete dönüşmüş. Suriyeli kadınlarla evlenmek isteyenlere 250 ilâ 500 lira karşılığında aracılık yapanlar var. Ailelere de 2 bin ile 5 bin lira arasında başlık parası veriliyor. Gaziantep, Kilis, Hatay, Urfa ve Batman gibi sığınmacıların yoğun olduğu illerde görülen evliliklerde özellikle 15-20 yaş arası kadınlar tercih ediliyor. Göçmen kadınların karşı karşıya kaldığı en ciddi sorun fuhuş. İnsan ticareti yapan çeteler tarafından Suriyeli kadınlar ve aileleri kandırılıyor. Suriye’de dini nikâhı kıyılan kadınlar Kilis’e getirildikten sonra evlere yerleştiriliyor, fuhşa zorlanıyor. İtiraz etmeleri halinde şiddete, baskı ve tehdide maruz kalıyor. Ailelere ise ‘başlık parası’ adı altında, ortalama 2 bin ile 5 bin lira veriliyor. Bu aileler, kızlarının Türkiye’de iyi şartlarda yaşatılacağı vaatleri ile ikna ediliyor. İnsan ticaretine kurban giden kadınların yaş ortalamasının 15-18 arasında olması dikkat çekiyor.”

Pek çok sorunda olduğu gibi ne yazık ki insan ticareti, kadınların fuhuşa sürüklenmesi sorunu da Türkiye’ye özgü bir sorun değil. ABD’den Asya ülkelerine dek pek çok ülkede bu sektördeki kadın sayısı giderek artmakta. Üstelik Hindistan, Bangladeş, Kamboçya gibi Asya ülkelerinde 10 yaşlarındaki çocuklar dahi fuhuşa zorlanıyor. Hindistan’da her yıl on binlerce kız çocuğu kaçırılıyor ve fuhuşa, ev köleliğine ya da evliliklere mecbur bırakılıyor. BBC’de yayınlanan bir habere göre Hindistan’da her yıl 150 ilâ 200 arasında kız sattığını söyleyen bir adam şöyle diyor; “Kızların yaşları 10 ile 17 arasında değişiyor. Anne babalarına, kıza Delhi’de iş bulduğumuzu söylüyoruz. Sonra onları gidecekleri yerlere yerleştirecek elemanlara teslim ediyoruz. Gerisi beni ilgilendirmiyor. Polis ne yaptığımızı çok iyi biliyor. Bir kızı bir yerden bir yere götürürken her bir eyaletin polisine ayrı rüşvet veriyorum, Kalküta’da, Delhi’de, Haryana’da ayrı ayrı.” Her sattığı kızdan 1000 dolar kazandığını söyleyen adam tutuklansa bile rüşvetle çıkacağını biliyor. Yani diğer ülkelerde olduğu gibi Hindistan polisi de çocuk yaştaki kızların alınıp satılmasına, tecavüze uğramasına, fuhuşa sürüklenmesine göz yumuyor hatta kimi zaman polisin bizzat kendisi bu suçların organizatörlüğünü yapıyor.

Yoksulluk ve sefalet koşulları kadınları fuhuşa zorluyor. ABD’de yazları işsiz kalan bir öğretmen dahi iş bulamadığı için kendi bedenini satmak zorunda kaldığını söylüyor. Dünyada derinleşen ekonomik krizle birlikte fuhuşa sürüklenen kadın sayısı da her geçen gün artıyor. Örneğin 2007’de İspanya’da seks işçiliği yapan kadın sayısı 400 binken, ekonomik krizle birlikte bu sayı hızla yükseldi. Fuhuşun yasaklı olduğu ABD’de (sadece Nevada eyaletinde serbest) yaklaşık 500 bin, İngiltere’de 100 bin, Almanya’da 200 ilâ 400 bin, Fransa’da 40 bin kadın bedenini satıyor. Türkiye’de ise son on yılda AKP iktidarı döneminde seks işçiliği yapan kadınların sayısı 3 kat artarak 300 bine çıktı. Dindar geçinen, kadının iffetli olmasından, namustan, ahlâktan bahseden AKP iktidarı döneminde, üstelik çok sayıda genelev kapatılmasına ve fuhuş operasyonları yapılıyor olmasına rağmen nasıl oluyor da sayı bu kadar artıyor?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, fuhuşa sürüklenen kadın sayısının böylesine yüksek rakamlara ulaşmış olması, burjuva bir hükümet olan AKP’nin ikiyüzlüce yürüttüğü politikaların ve keskinleşen sınıfsal çelişkilerin bir sonucudur. Sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda hareket eden AKP hükümeti döneminde, bir yandan dolar milyarderinin sayısı artarken ve Türkiye’nin büyümesiyle övünülürken, öte taraftan yoksulluk ve işsizlik daha da arttı. Çaresizlik içerisinde çırpınıp duran kadınlar fuhuşa sürüklendi. Bugün her ne kadar AKP ahlâk bekçisi kesilip sayılarını 45’e indirdiği genelevlerde çalışan kadın sayısının 1500 olduğuyla övünse de, sokaklarda on binlerce kadının bin bir türlü tehlike altında bedenini pazarlamak zorunda kaldığı ortadadır. Hayatını bedenini satarak kazanmak zorunda kalan çok sayıda kadın sokak ortasında öldürülüyor ya da koşullara daha fazla katlanamadığı için intihar ediyor. Seks işçiliğinin ruhsatlı genelevler haricinde yasak olduğu Türkiye’de, bedenini satmak zorunda kalan kadınların maruz kaldığı en büyük sorunlardan bir diğeri de polis şiddetidir. Yukarıdaki rakamlar da gösteriyor ki, yasaklamalarla bu sektör ortadan kaldırılamaz.

Kapitalizm fuhuşu bir sektör haline getirmiş bulunuyor. Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre Almanya’da bu sektörün yıllık cirosu 15 milyon euroyu buluyor. Almanya örneği bu alanın büyük bir pazar haline getirildiğini somutlamaktadır. Kadın bedeninin meta haline getirilerek oluşturulan bu pazarın ortadan kaldırılması, kapitalist devletlerin devreye soktuğu ikiyüzlüce yasalarla mümkün değildir. Gerçekte burjuva devletlerin kadınların seks kölesi haline getirilmesini ortadan kaldırmak gibi bir çabası da, niyeti de yoktur. Seks işçilerini aşağılamak ve polis terörü uygulamak dışında bir şey yapmayan burjuvaziden ve onların hükümetlerinden bir çözüm beklenemez.

Her geçen gün daha da çürüyen ve etrafa pis kokular yayan kapitalizm ortadan kaldırılmadan fuhuş bataklığı kurutulamaz. İşsizlik, savaş, yoksulluk, açlık yüzünden yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan göçmen kadınların da, Avrupa’dan Asya’ya tüm kadınların da bu bataklıktan kurtuluşu ancak kapitalizmin yıkılmasıyla mümkün olabilir. Kapitalizm yıkıldığında, sömürü ortadan kalkacağı gibi, kadın bedeni de bir meta olmaktan çıkacak, her türlü insani duygu özgür bir şekilde yaşanabilecektir.

İlgili yazılar