İşçilerin Tatil Yapması Lüks Değil Haktır!
İstanbul/Avcılar'dan bir kadın metal işçisi, 7 Ağustos 2025

Sosyal medyada karşıma çıkan bir video beni ve sayısız işçiyi çok öfkelendirdi. Birçok kitap yazdığı da söylenen AKP’li Sevda Türküsev, milyonlarca emekçiyi aşağılayan şu sözleri sarf etti: “Gerizekâlı bunlar. Kredi çekip tatile gitmek ne demek biliyor musunuz? Hayatı para zannedip yaşayanlar sizsiniz. Sonra bankalar kapınızı çalıyor. Tatil yapmak zorunda değilsiniz. Önceki nesil sizin gibi tatil beldelerinde büyümedi. Biz tatilde köye giderdik. Beş kredi kartı olan biri zengin görünmeye çalışıyordur. Kredi kartı limitiyle hava atmak ezikliktir. Tatil yerine akraba ziyareti yapın.”

Bu üstenci, kibirli, işçileri aşağılayan sözler, sadece bu yazar bozuntusunun düşüncesini değil, aynı zamanda AKP iktidarının emekçilere bakış açısını yansıtıyor. Bu sözler, zenginliği üreten ve emeğiyle geçinen milyonlar için bir hakarettir. “Tatil yapmak zorunda değilsiniz” diyor. Neden? Tatil yapmak sadece kapitalistlerin veya devlet kaynaklarını yağmalayan iktidar çevresindeki asalak sürüsünün mü hakkı? Ayrıca 22 bin lira asgari ücret alan veya bunun biraz üzerinde ücrete çalışan milyonlarca işçi, bırakın bir tatil beldesine gitmeyi, köyüne bile gidemiyor. Yani “biz tatile köye giderdik” sözünün de bir karşılığı yok. Etrafı denizlerle çevrili İstanbul’da denizi göremeyen milyonlar var. Bu durum, sırtını iktidara yaslayarak elde ettiği pozisyon sayesinde kendini bir şey sanan küstah burjuva kadının umurunda değil.

Tatil, öncelikle işçilerin hakkıdır. Üreten, yorulan, tükenen işçilerin! Tatil, toplumsal bir haktır; işçinin ruhsal ve fiziksel sağlığı için gereklidir. Bu hakkımızı kullanabilmemiz için yıllık izin gün sayısının artırılması, ücretlerimizin yükseltilmesi lazım. Ancak iktidar sözcüleri ve patronlar tatil yapmayı işçilere fazla görüyorlar. Çünkü bu düzende işçiye biçilen rol nettir: Çalış, üret, patronu zengin et ama sakın daha fazlasını isteme; gerekmediği sürece nefes almaya bile kalkışma! Tatil yapmak, dinlenmek ya da bir restoranda yemek yemek işçi için lüks sayılıyor, hak görülmüyor.

Biz işçiler yıl boyunca fabrikada, tarlada, markette, inşaatta ter döküyoruz; gece gündüz demeden çalışıyoruz. Ama yılda en azından bir hafta dinlenmek istediğimizde, bize hakaret ediliyor. Sanki tatil yapmak istemek bir suçmuş gibi davranılıyor. Oysa asıl sorun, işçilerin tatil yapması değil, kirayı bile karşılamayan ücret almaya mahkûm edilmesidir. Asgari ücret, dört kişilik ailenin gıda harcaması olan açlık sınırının bile çok altında. Markette poşet dolmuyor, faturalar el yakıyor. Ama bunu saraylarda oturanlar görmüyor. Çünkü onların gözleri sarayın ışıltısından gerçeği seçemiyor. Onlar, ekmek bulamayanlara “pasta yesinler” diyenlerin devamcısılar, aynı zihniyete sahipler.

Polonez direnişçisi bir işçinin Ankara yürüyüşü sırasında, sahilden geçerken söylediği şu söz hep aklımda: “Memleketten geldim. Polonez’e girdim. Hiçbir gün deniz görmemiştim. İlk defa direniş sayesinde sahilde yürüyorum.” Bu söz her şeyi anlatıyor. Çünkü bu ülkede hâlâ sahil görmemiş işçiler var. Polonez işçileri çalışma koşullarını biraz olsun iyileştirmek, ücretlerini yükseltebilmek için sendikaya üye olmuşlardı ama patron, devletin kolluk güçleri, müftüsü, kaymakamı tüm iktidar aygıtları, elbirliğiyle işçilerin direnişini ezmeye çalıştılar, işçi düşmanlığında sınır tanımadılar. Patronların zihniyeti şudur: Ücretler artarsa işçi tatile de gitmeye başlar, sosyal, kültürel faaliyetlerde bulunur. Yaşam kalıpları değişir; kendini daha fazla insan gibi hisseder, yaşamdan tat almaya başlar ve daha fazlasını ister maazallah!

Bu sistem adaletsizlik yaratıyor. Her şeyi biz işçiler üretiyoruz ama zenginler daha da zenginleşiyor; biz ise her geçen gün daha da yoksullaşıyoruz. Tatil yapmak, dinlenmek, eğlenmek gibi temel insani şeyler bize lüks sayılıyor.

Sırtımızdan geçinen bu asalaklar sürüsünü duyunca, sınıf kinimiz daha da bileniyor. Tüm zenginliği üretirken neden yoksul olduğumuzu, neden kredi kartlarına mahkûm edildiğimizi sorgulamalıyız. İşçiler olarak birleşmeli, örgütlenmeli, mücadele ağlarımızı güçlendirmeliyiz. İşçi sınıfının aşağılandığı bu düzende bize bir gelecek yok. Onurlu bir yaşam ancak sömürü düzeni son bulunca mümkün olacak!

İlgili yazılar

Okur Mektupları, 5 Temmuz 2025
Okur Mektupları, 20 Temmuz 2025
Okur Mektupları, 11 Ağustos 2024