11 Kasımda İzmir’de bir evde çıkan yangında en büyüğü 5 yaşında beş çocuğun hayatını kaybetmesi hepimizi derinden üzdü. Bizler anne ve emekçi kadınlar olarak çok üzgün ve öfkeliyiz. Özellikle AKP Milletvekili Özlem Zengin’in sarf ettiği sözler hepimizi derinden sarstı, üzdü ve daha fazla öfkelendirdi.
Bilindiği gibi İzmir’in Selçuk ilçesinde hayatını kaybeden 5 çocuk, anneleriyle birlikte derme çatma bir barakada sefalet koşullarında yaşıyordu. Çocukların babası bir suçtan dolayı cezaevindeydi ve anne, evi geçindirmek için hurdacılık yapıyordu. Anne Melisa Akcan 11 Kasım akşamı, her zamanki gibi hurda toplamaya giderken 5 çocuğunu evde bıraktı. İtfaiye raporuna göre, elektrikli sobanın devrilmesiyle çıkan yangında 5 çocuk hayatını kaybetti. Bu çocukların yaşamdan kopartılmasının sorumlusu kim?
Emekçiler olarak canımızı yakan ve bizi nefessiz bırakan bir yoksullaşma yaşıyoruz. Biz buna yoksulluk çukuru diyoruz ve emekçiler olarak hepimiz bu yoksulluk çukurunun içindeyiz. Kimilerimiz ise, mesela Melisa Akcan gibi emekçi kadınlar, bu yoksulluk çukurunun en diplerinde yaşam savaşı veriyoruz. Milyonlarca insan işsiz ve düzenli bir gelirden yoksun. En temel barınma koşullarının olmadığı, derme çatma barakalarda, sobasız ve doğalgazsız evlerde yaşamak zorunda kalıyorlar. İşte Akcan ailesi de bunlardan biriydi. Muhalefet partileri ülkedeki yoksulluğa dikkat çekip 5 çocuğun ölümünden iktidarı sorumlu tutarak eleştiriyor. AKP Milletvekili Zengin, bu eleştirileri savuşturmak için canımızı daha fazla yakan ve bizi daha fazla öfkelendiren şu yanıtı verdi: “Her şeyi paraya bağlıyorsunuz. Çok katmanlı, detaylı bir problemle karşı karşıya değil miyiz?”
Zengin ve onun dâhil olduğu iktidar çevresi için elbette para sorun değil, çünkü onlar muazzam bir zenginliği ellerinde tutuyorlar. Saray bir dakikada iki asgari ücret harcarken, iktidar yandaşları devlet kaynaklarını yağmalayıp palazlanırken, patronlar sınıfı kâr rekorları kırarken işçi sınıfı yoksulluk çukurunda yaşam savaşı veriyor. İşçi sınıfının en yoksul kesimleri ya çıkan yangınlarda veya benzeri şekillerde can veriyorlar. AKP’li Zengin ise biz emekçilerin yaşadıklarını zerrece anlamıyor ve parmak sallayarak her şeyin para olmadığını anlatıyor, ders veriyor! “Çok katmanlı bir problemle karşı karşıyayız” diyerek kendince sosyolojik analiz yapıyor, babanın cezaevinde olmasından hareketle ailenin suça karıştığını ima ediyor. Çok katmanlı bir sorunla yüz yüze olduğumuz doğru ama bu sorunu doğuran Zengin’in de temsilcisi olduğu siyasi iktidar ve kapitalist sömürü düzenidir. Mesela bu düzende suçu doğuran ne? Yoksulluk, işsizlik, insan yerine konmama, insanın toplum içinde değer görmeyerek özsaygısını kaybetmesi, aşağılanması ve yozlaşması, zavallı duruma düşerek her şeyi yapacak hale gelmesi, mafya ve çetelerin eline düşmesi vb. değil mi? Tüm bunları ve yoksulluğu yaratan kapitalist sömürü sistemidir. Eğer 5 çocuğumuz yoksulluğun olmadığı bir dünyaya gözlerini açsalardı yangında ölmeyecek ve bambaşka bir yaşam süreceklerdi.
Burjuva politikacıların gerçekte toplumsal sorunları anlamak ve onları çözmek gibi bir derdi yoktur. Onlar yoksulluğu kendi çıkarları için kullanmak, insanları muhtaç hale getirip kendilerine bağlamak ve oy deposuna dönüştürmek isterler. Yoksulluğu, nedenlerini ve yoksulların yaşadıklarını anlamak gibi bir dertleri olmadığı için pişkince ve pervasızca konuşurlar. 20 yıldır devlet kaynakları üzerinde har vurup harman savuranların topluma nasıl yabancılaştığını, fildişi kulelerinde yaşadıklarını biliyoruz. Öylesine kibirden başları dönmüş durumda ki en ufak bir eleştiride güç gösterisi yapmak için can atıyorlar. Bu yüzden de düşünmeden, had bildirmek ve gerçeklerin üzerini kapatmak için konuşuyorlar. Ama bunu yaparken içinde bulundukları durumu, ruh halini, gerçeklerden ve toplumdan kopuk oluşlarını da gözler önüne seriyorlar.
Peki, para ne anlama geliyor bu düzende? Kapitalist düzen, paranın egemenliğine dayalı sömürü düzenidir. Para zenginlik, güç ve iktidar demektir. Tarihin hiçbir döneminde para, kapitalist düzendeki gibi etkili olmamıştır. Çünkü kapitalizm nüfusu kentlerde toplamış, kitleleri köyden ve topraktan kopartmış, emekçilerin elindeki üretim araçlarını çekip alarak onları işgüçlerinden başka satacak şeyleri olmayan ücretli işçilere dönüştürmüştür. Para bu düzende sermaye ya da kapital anlamına gelir. Birikmiş parayı elinde tutan kişiler, bununla fabrika açarak işçileri sömürebilir ya da bu parayla başka yatırım yaparak zenginliklerini artırabilirler. Zenginler istedikleri gibi yaşar, en azından yaşamlarını istedikleri gibi düzenleyecek koşullara sahip olurlar. İşçi sınıfının bir birikmiş parası/sermayesi yoktur. İşçiler her gün emek güçlerini patronlara yani para sahiplerine satmak zorundalar. Bu sayede ellerine bir miktar para geçer. Ama bu parayı biriktirip yatırıma dönüştüremezler. Bu parayla zengin olamaz, istedikleri gibi yaşayamaz, lüks bir yaşam sürdüremezler. Ancak yaşamlarını idame ettirebilir, en temel ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
Üstelik Türkiye’de milyonlarca işçi asgari ücret ya da onun biraz üzerinde ücret alıyor. Bu parayla asgari/temel ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayabiliriz? Ne yazık ki milyonlarca emekçi ailesi asgari ücret düzeyinde bir gelire bile sahip değil. İşte bu yüzden 5 çocuk annesi hurda toplamaya gitti ve derme çatma bir barakada kalan 5 çocuk çıkan yangında hayatını kaybetti. İktidar sözcüleri, kendi suçlarının üzerini kapatmak için Akcan ailesine yardım yaptıklarını iddia ediyorlar. Aile ise daha önce 8 bin lira olan yardımın 4 bin liraya düşürüldüğünü dile getiriyor. 5 çocuklu bir aile nasıl 4 bin lirayla geçinebilir? İktidar, emekçilerden topladığı vergileri büyük projeler yoluyla müteahhitlere, yandaşlarına dağıtıyor, patronlara teşvik olarak veriyor. Sıra emekçilere gelince “para yok, her şey para mı?” deniyor.
Türkiye’de her geçen gün ağırlaşan yoksulluk özellikle çocukları vuruyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfının (TEPAV) geçtiğimiz günlerde açıkladığı rapor, çocuk yoksulluğuna dair korkunç tabloyu gözler önüne seriyor. Yoksul çocuk sayısının 9 milyon 590 bin kişiye ulaştığını belirten vakıf, 2 milyon çocuğun derin yoksulluk yaşadığına dikkat çekiyor. Derin yoksulluğun anlamı korkunç sefalettir. Yangında can veren 5 çocuğumuz da bu iki milyon içinde yer alıyordu. Raporda, yaş gruplarına göre yoksulluk oranı şöyle veriliyor: “2022 verilerine göre bebeklerde (0-2 yaş) yüzde 41,4, çocuklarda (3-14 yaş) yüzde 43,8, gençlerde (15-24 yaş) yüzde 29,9, 25+ yaş nüfusta ise yüzde 18,2 yoksulluk oranına ulaşılıyor. Türkiye’de bebeklerin çok büyük bir kısmı yoksul koşullarda yaşıyor.” Gerçek rakamın bunun çok üzerinde olduğunun altını çizmekte fayda var. Çünkü bu gibi araştırma kurumlarının yoksulluk tanımı çok dardır.
Bu rakamları bile alt alta koyup topladığımızda görürüz ki toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçiler derin bir yoksullukla boğuşuyor. Yoksulluk emekçilerin çocuklarını hem zihinsel hem de bedensel gelişim bakımından etkiliyor. Raporda bu konuda şöyle deniliyor: “Yoksulluk içinde yaşamak zorunda bırakılan ailelerin çocukları, bu tür risklere daha açık hale gelmekte, çocuk yoksulluğunun ne kadar derin ve yakıcı olduğunu hepimize hatırlatmaktadır. Bu acı olayın ardından, çocuklarımızın güvenliği ve refahı için kapsamlı ve sürdürülebilir politikalara ne kadar acil ihtiyacımız olduğu ortadadır. Çocuk yoksulluğu, sadece maddi yetersizlikleri değil, aynı zamanda bu çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkileyen sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlere erişimdeki engelleri de beraberinde getirmektedir.”
Paranın egemenliğine dayalı bir düzende “her şeyi paraya bağlamayın” sözü anlamsızdır, emekçilerle alay etmektir. Yoksulluğumuzun kaynağı para düzeni kapitalizmdir. Bu düzende tam da her şey para/sermaye olduğu için işçi sınıfı sömürülüyor. Bu düzende her şey para olduğu için zenginlik bir avuç kapitalistin elinde toplanıyor ve toplumun ezici çoğunluğu yoksulluk çukurunda yaşıyor. Bu düzende her şey para olduğu için toplumsal eşitsizlik ve adaletsizlik var. Bu düzende her şey para olduğu için savaşlar milyonlarca insanın canını alıyor. Ne zamanki para düzenine yani kapitalist sömürü düzenine son veririz, işte o zaman sömürünün olmadığı, herkesin çalışıp güzel ve onurlu bir yaşam sürdüğü, yoksulluğun son bulduğu, çocukların yoksulluk çekmediği, yangınlarda ve savaşlarda ölmediği bir dünya kurarız!