İtalyan yazar Umberto Eco’nun Gülün Adı isimli romanından yine aynı isimle sinemaya uyarlanan filmi bir grup kadın olarak izledik. Filmden hepimiz çok etkilendik. Film 14. yüzyılın İtalyası’nda geçiyor. Yani bundan yaklaşık 700 yıl öncesini anlatmasına rağmen birçok konuda bugünle bağlar kurmak mümkün. Orta Çağ karanlık bir dönem. Peki, bugün de kendine has karanlık bir dönem değil mi?
Ezilen ve sömürülenler üzerinde korku yaratıp otorite kurmak, sömürü düzenini ayakta tutmak isteyen egemenlerin, her daim benzeri yöntemler kullandığını gördük. Egemenler emekçi halkın sorgulamasının, gerçekleri görmesinin, başka bir dünyanın, başka bir yaşamın mümkün olabileceği düşüncesine ulaşmasının önüne geçerler. Aslında bu konuda dünden bugüne değişen yalnızca teknik ve teknolojik gelişmelerdir. Egemenler, bugün toplumu aldatmak, baskı altına alıp sindirmek için daha fazla olanağa sahipler.
O dönemde kilise egemen sınıfın bir parçası olarak toplum üzerinde büyük bir etkiye sahipti. Özellikle Katolik Kilisesi en güçlü kurum haline gelmiş, rahiplerden oluşan ruhban sınıfı feodal soylularla birlikte toplumu baskı altında tutmuş, emekçileri sömürmüştür. Sefalet içindeki halk açlıktan ölürken, kilise halkın elinde avucunda ne varsa vergi adı altında topluyordu. Açlıktan ölen insanlar, bolluk bereket içinde yaşayan soyluların, kralların, kardinallerin umurunda olmuyordu. Din, bir korkutma ve sindirme aracı olarak kullanılarak halkın sefalet içindeki koşullara boyun eğmesi sağlanıyordu. Bir zamanlar köleci Roma egemenlerine karşı muazzam bir isyan örgütlenmesi olan Hıristiyanlık, resmi din haline gelince sömürü düzeninin korunmasına hizmet etmeye başladı. Egemen sınıfın elinde, sömürü düzenini meşrulaştıran bir ideolojiye dönüştü. Dini kendi tahakkümü altına alan kilise; sanat, tarih, bilim, felsefe alanındaki tüm birikimin yer aldığı kitapları saklayarak bilimsel çalışmaların önüne geçiyor, toplum üzerinde otorite kuruyor, sömürü düzenine hizmet ediyordu. Tam bir gericiliğin yaşandığı Orta Çağ’da çürüme hat safhadaydı. Tüm sapkınlıkların, kirli çıkar ilişkilerinin, haksızlıkların üzeri kilisenin tekelindeki din kisvesiyle örtülüyordu.
Film, kilisedeki şüpheli ölümlerin araştırılması üzerinden ilerliyor. Filme konu olan kilisenin içerisinde Hristiyanlığın en büyük ve en eski kütüphanelerinden biri var. Labirent bir biçimde tasarlanan bu kütüphane, esasında bilgiye ve bilime giden yolun nasıl zahmetli olduğunu da ima ediyor. Halk üzerindeki tartışılmaz egemenliğini devam ettirmek isteyen kilise, bilim ve gerçeklere ulaşılmasın diye her türlü yola başvurur. Binlerce kitabı toplayıp kilisedeki kütüphaneye kilitlemiştir ve kimsenin de bu kitaplara ulaşmasını istemez. Kitaplarda yazılanlardan öylesine korkulur ki kütüphanedeki bazı kitaplara zehir sürülmüştür. Çünkü bu kitaplara ulaşmak her ne kadar zor olsa da imkânsız değildir. Tüm engelleri aşıp okuyan olursa bilgiyi başkalarına taşımadan zehirlenerek ölmesi istenir.
Kütüphanede zehirli halde saklanan kitaplardan biri de Aristoteles’in Poetika adlı eseridir. Aristoteles bu eserinde hocası Platon’un görüşlerinin aksini savunur. Platon’un seçkinci ideal devlet düşüncesine göre bilim ve felsefe insanı hakikate götürürken, sanat onu hakikatten uzaklaştırır. Aristoteles Poetika’da edebiyat sanatını, bu sanatın eleştirisini, teori ve pratiğini, tragedya bağlamında şiirsel yaratıcılığı ve kaynağını, şiirin tabiat ve hakikatle ilişkisini, sanatın amacı ve işlevini felsefi yönden ele alır. Kilisenin bu kitabı yıllarca saklanmasının nedeni, Aristoteles’in gülmeyi insana özgü olan bir şey olarak olumlu görmesidir. Oysa Orta Çağ’da egemen sınıfın bir parçası olan kilise ve papalık, baskı ve korku yoluyla otoritesini sürdürürken, gülmeyi şeytani ilan ederek yasaklamıştı. Mesela filmde başrahip Jorge, “Bir keşiş sessiz kalmalı, sorgulanana kadar düşüncelerini söylememeli, bir keşiş gülmemeli, çünkü kahkahalarla sesini yükselten yalnızca aptaldır” diyor.
Egemen sınıf, şunu çok iyi biliyordu: Gülmek korkuyu yok eder, umudu büyütür, yasaklanan şeylerin sorgulanmasının önünü açar ve kilise otoritesinin sarsılmasına neden olur. Bu sahneyi izlediğimizde gülmenin bile ne kadar büyük bir silah olduğunu fark ettik. Bugünün egemenleri de toplumda korku yaratıyor, insanların güzel günlere olan inancını ve umudunu yok etmeye çalışıyor. Konserleri yasaklayarak toplumdaki duygu birliğini kırmak istemelerinin nedeni de aynı değil mi? İnsanları korkutmak, yalnızlaştırmak ve boyun eğdirmek! Korku yaratarak kendi iktidarlarını korumaya çalışıyorlar. Ama tarihte gösteriyor ki boşuna…
Orta Çağ’da kilise otoritesi yıllarca kitapları saklamasına, zehir sürerek okunmasının önüne geçmesine rağmen insanlardaki merak duygusunun önüne asla geçemedi. Nitekim gülmeyi yasaklamasına karşın, manastır üyeleri tarafından gülmeye dair eserler merak edilmekte ve gizlice okunmaktadır. Filmde bir karakter “Bu nasıl bir dönem?” dediğinde hepimiz birbirimize baktık. Çünkü bu soruyu bugün de genç ya da yaşlı herkesten sıkça duymuyor muyuz?
Orta Çağ, genel olarak Batı Avrupa’da kentlerin küçülüp neredeyse yok olduğu, üretici güçlerin gerilediği, bilim, sanat ve felsefenin kilise tarafından zincirlendiği, insanın düşünmesine ket vurulduğu, insanların sapkınlıkla suçlandığı ve cadı denerek yakıldığı, yoksullar sefalet içinde yaşarken feodal beyler ve ruhban sınıfının lüks bir yaşam sürdüğü karanlık bir çağı anlatır. Bugün de kapitalist sistemin yarattığı korkunç bir çıkışsızlıkla boğuşuyoruz. Giderek yayılan savaşlar, gözümüzün önünde yaşanan soykırım, büyüyen yoksulluk, tüm servetin bir avuç insanın elinde toplanması, baskıcı ve zorba rejimlerin kurulması, demokratik hakların ve özgürlüklerin yok sayılması, her şeyin krize dönmüş olması, başta kadın ve çocukları hedef alan şiddetin yayılması, toplumsal ilişkilerde kendini gösteren çürüme… Bu çürümeyi yaratan kapitalist sömürü düzenidir. Trump ve Elon Musk gibilerinin, tek adam rejimlerinin düzendir. Bugün de Orta Çağ’ın karanlığı modern kostümlerle sahneye çıkmıyor mu? Trump gibileri Gazze’deki Filistin halkını topraklarından sürüp zenginler için lüks konutlar yapmak istiyorlar. Utanç duvarları o denli yıkılmış ki üstelik yurdundan edilen halkın yerine yapılan turistik kentte Trump’ın altından heykelinin yükseldiği video bile yaptılar.
Bizim yaşadığımız dönemin zorlukları sadece bize özgü değil. Geçmiş kuşaklar da pek çok sorunun olduğu ve zorlu dönemlerden geçtiler. Belki bugün bizim içinden geçtiğimiz gericilik döneminin yarattığı sorunlardan, zorluklardan kat kat büyüktü o dönemin sorunları. Kitapların labirentlerden oluşan zindanlarda kilitlendiği, gülmenin yasaklandığı dönemler aşıldıysa bugünler de elbet aşılacaktır! Orta Çağ karanlığı yırtıldıysa kapitalizmin yarattığı karanlık da yırtılacaktır! Elimizin altında olan işçi sınıfının bilimine yani bilimsel sosyalizme/Marksizme sarılarak, birliğimizi örerek bugün de karanlıkları yırtabiliriz.