Gelecek Bizim Gelecek Sosyalizm ile Türkiye İşçi Partisinden Ortak Etkinlik
Gelecekbizim, 6 Ekim 2024

Gelecek Bizim Gelecek Sosyalizm ile TİP birlikte “Hayat Pahalılığına, İktidarın Zorbalığına ve Savaşa Hayır! Birlik ve Dayanışmamızı Büyütelim” etkinliği gerçekleştirdi. Tuzla’da yapılan etkinliğe, birçok sektörden işçiler, öğrenciler ve grevde olan MKB Rondo işçileri katıldı. Etkinlikte, patronların, polis ve jandarmanın engellemelerine, baskı ve zorbalığa rağmen mücadele eden işçiler selamlandı. Mücadele şiirlerinin ve şarkılarının okunduğu; yoksulluğa, sömürüye ve savaşa hayır denilen videoların yer aldığı etkinlikte şöyle denildi: “Bizler üreten ve hayatı var eden işçileriz, emekçileriz, yarını kuracak olan gençleriz! Bizler haksızlık karşısında susmayanlarız, zulme boyun eğmeyenleriz! İstiyoruz ki bitsin sömürü ve savaşlar, son bulsun insanın insana kulluğu! İktidar sahipleri irademizi kırmak istiyorlar ama başaramayacaklar! Birçok işyerinde, köylerde, Mecliste, yani hayatın her alanında direniyoruz, direneceğiz! Hayat pahalılığına, işsizliğe, iktidarın zorbalığına ve savaşa karşı hayır diyor, birlik ve dayanışmamızı büyütüyoruz. Bu amaçla bizi bir araya getiren, ortak bir duygu birliği oluşturmak isteyen Gelecek Bizim Gelecek Sosyalizm grubuna ve Türkiye İşçi Partisine teşekkür ediyoruz! Yaşasın sosyalist dayanışma!

Biz Yoksullaşırken Onlar Zenginleşiyor!

“İnsan onurunu ayaklar altına alan, sürekli kötülük üreten bir düzende yaşıyoruz. Kapitalist düzeninin tüm hücrelerinden sömürü, rant, talan, yolsuzluk fışkırıyor. Zenginlerin cenneti yoksulların cehennemi üzerinde yükseliyor. Emeğimizi, alın terimizi, çocuklarımızın gözündeki ışıltıyı çalıyorlar” denilen etkinlikte, şunlara dikkat çekildi: “İşçi sınıfı olarak cumhuriyet tarihinin en büyük yoksullaşma dalgası altındayız. Kapitalist düzen dünya genelinde kriz, hayat pahalılığı ve enflasyon üretiyor. Fakat Türkiye’de Saray rejiminin ekonomi politikaları durumu daha yıkıcı hale getiriyor. Patronlar sınıfını daha fazla zenginleştiren, emekçileri ise daha fazla yoksullaştıran bir ekonomik program uygulanıyor. Reel ücretler hayat pahalılığı karşısında hızla eridiği ve alım gücümüz hızla düştüğü için her geçen gün daha fazla yoksullaşıyoruz.

“İktidar enflasyonu bilerek düşük gösteriyor. Böylece ücretlerimiz gerçek enflasyon karşısında erirken, onlar sahte enflasyonu dikkate alarak zam yapıyorlar. Bu şekilde yıllardır işçi ücretleri baskılanıyor ve reel ücretler düşürülüyor. Açlık ve yoksulluk sınırı da bunu doğruluyor. Dört kişilik bir ailenin gıda harcamasını oluşturan açlık sınırı 20 bin lirayı, yoksulluk sınırı ise 63 bin lirayı aşmıştır. İstanbul’da en düşük ev kirası 15-20 bin lira bandına otururken, asgari ücret sadece 17 bin liradır!”

Biz Yoksullaşırken Onlar Zenginleşiyor!

İktidar ve Mehmet Şimşek Patronların Emrinde!

Etkinlikte, ulusal ve uluslararası tekelci sermayenin programını uygulayan iktidar ve Mehmet Şimşek’in yoksullaştırma programı eleştirilirken, mücadele çağrısı yapıldı. Şöyle denildi: “Yüksek enflasyonun ve artan hayat pahalılığının sorumlusu biz değiliz ama geçim sıkıntısı altında ezilen bir kez daha biziz. Mehmet Şimşek’in uyguladığı kemer sıkma programıyla emekçilerin içine itildiği yoksulluk çukuru daha da büyüdü. Temmuz ayında asgari ücrete zam yapmayan siyasi iktidar, milyonlarca emekliyi de sefalete sürükledi. Doğalgazdan elektriğe tüm ürünlere fahiş zamlar yapıldı, emekçilerin sırtındaki vergi yükü daha da artırıldı.

“Okulların açılmasıyla emekçi ailelerin sırtındaki yük daha da ağırlaştı. Türkiye’nin dört bir tarafında yüz binlerce işçi ailesi çocuğunun beslenme çantasına yiyecek bile koyamıyor. Sağlıksız ve yetersiz beslenmeden dolayı çocuklarımız sık sık hastalanıyor. Birçok işçi ailesi evine bir kilo domates alırken bile düşünmek zorunda kalıyor. Ama aynı anda, artan tarım maliyetlerinden dolayı çiftçiler ürünlerini tarlalarda çürümeye terk etmek zorunda bırakılıyor. Pazarcı ve esnaf kan ağlıyor. Bolluk ile yokluk, varlık ile açlık aynı anda yan yana! Bu adaletsizliğin, bu mantıksızlığın sorumlusu kapitalist düzen ve siyasi iktidardır.

“Bize ‘kemer sıkın’ diyenler har vurup harman savuruyorlar. Lüks araçlara binmeye, devlet kaynaklarını sınır tanımadan yağmalamaya devam ediyorlar. Başta büyük şirketler, Koçlar, Sabancılar, Ülkerler, 5’li veya 10’lu çeteler olmak üzere sermaye sınıfı kâr rekorları kırıyor. Her türlü vergi bizim sırtımıza yıkılırken; teşvik, yatırım garantisi, af ve benzeri adı altında devasa şirketlerden vergi alınmıyor, devlet kaynakları patronlara aktarılıyor.”

Sermayenin Saldırısına Karşı Direniş!

Sermayenin saldırılarına ancak örgütlenerek ve mücadele ederek karşı durabileceğimiz vurgulandı: “Sermaye sınıfı ve siyasi iktidar dört bir koldan emekçilere saldırıyor. Siyasi iktidar, yeni yılda ‘hedef enflasyon’ adı altında asgari ücrete yüzde 20 zam yapmayı planlıyor. Saray rejimi, ulusal ve uluslararası tekellerin çıkarları doğrultusunda, asgari ücreti daha fazla baskı altına almak istiyor. İşçi sınıfının büyük gövdesi asgari ücrete veya onun biraz üzerinde bir ücrete mahkûm edilmiştir. Sermaye sınıfının amacı yeni yılda tüm ücretlere sefalet zammı dayatmak, toplu sözleşmeleri kendi istediği gibi bağlamaktır.

“İş Yasasını yeniden değiştirmek, çalışma yaşamını daha da kuralsızlaştırmak, kıdem tazminatına el koymak istiyorlar. Ama işçi sınıfına kara kışı yaşatmak istemelerine izin vermeyeceğiz.” Bu bölümde emekçilerin taleplerinin ve mücadele çağrılarının dile geldiği “İzin Vermeyelim” videosu izlendi.

İnsana ve Doğaya Düşman Bir Düzen!

İnsana ve Doğaya Düşman Bir Düzen!

Artan işsizliğin özellikle gençleri ve kadınları daha fazla etkilediğine dikkat çekilirken, milyonlarca gencin işsiz ve geleceksiz olduğu belirtildi. Gençliğin itildiği çıkışsızlığa ve iş cinayetlerine dikkat çekildi: “Üretim sürecinin dışına atılan ve geleceksiz bırakılan gençlerin bir kısmı uyuşturucuya yöneliyor. Milyonlarca insan ise depresyonla boğuşuyor. Yüz binlerce üniversite öğrencisi yüksek yurt masraflarını ve ev kiralarını karşılayamıyor. Kapitalist düzen ve siyasi iktidar gençlerimizin yaşam sevincini ve umudunu öldürüyor.

“Sermaye sınıfı ve siyasi iktidar, işçi sınıfına orman kanunlarını dayatıyor. İş kazaları ve iş cinayetleri durmaksızın devam ediyor. Patronlar, kârları azalmasın diye işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almıyorlar. Her gün inşaatlardan, fabrikalardan, çalışma alanlarından işçi kardeşlerimizin ölüm haberleri geliyor. MESEM projesi kapsamında çalıştırılan çocuk işçiler, iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyorlar. Sermaye düzeni her sene 2000’e yakın kardeşimizin canını alıyor.

“Açgözlü sermaye sınıfı, hiçbir sınır tanımadan doğayı talan ediyor, yaşam alanlarımızı yok ediyor. Çünkü sermayenin vicdanı ve empati duygusu yoktur. Onların tüm derdi daha fazla kâr elde etmektir. İşte bu yüzden bir doğa olayı olan deprem tarihin en büyük felaketine dönüşüyor ve on binlerce insan yaşamını kaybediyor. Gerekli önlemler alınmadığı için ormanlarımız yanıp kül oluyor.”

Baskı ve Zorbalığa Hayır!

Baskı ve Zorbalığa Hayır!

Etkinlikte, şu konuların özellikle altı çizildi: “Türkiye’de parlamenter sisteme son veren ve tüm devlet gücünü elinde toplayan tek adam rejimi iş başındadır. Demokratik hakları ve özgürlükleri yok eden bu baskıcı tek adam rejimi, korku imparatorluğu kurmaya ve emekçileri sindirmeye çalışıyor. Toplumu yapay temelde kutuplaştırarak ve emekçileri birbirine düşman ederek büyüyen sorunların üzerini kapatmak istiyor. Bu yüzden toplumdaki dini ve kültürel farklılıkları öne çıkartıyor, milliyetçiliği kışkırtıyor; durmadan topluma kin ve nefret aşılıyor, gerilimden besleniyor.

“Patronlar sınıfının çıkarlarını koruyan bu iktidar, baskı ve zorbalıkla işçi sınıfının hakları için verdiği mücadeleyi bastırmak istiyor. Sendikaları ve sosyalist örgütlenmeleri baskı altına alıyor. 1 Mayıs Meydanı olan Taksim’e çıkmak isteyenleri cezaevine atarak topluma gözdağı veriyor. Baskıcı tek adam rejimi altında işçilerin sendikalaşmasının önüne geçiliyor. Hakları için grev ve direniş yapan işçilerin karşısına polis ve jandarma çıkartılıyor. Toprağını, deresini, suyunu açgözlü sermaye çetelerine karşı koruyan köylüler karşılarında jandarmayı buluyorlar.

“Doğa ve insan açgözlü sermaye iktidarının umurunda değil. Çıkartılan yasayla hayvan katliamı yapılırken, aynı zamanda şiddetin önü açılıyor. Eğitimi gericileştiren ve İstanbul Sözleşmesinden çekilen iktidarın dili ve politikaları kadına şiddeti körüklüyor; her gün onlarca kadın şiddet görürken, birçok kadın kardeşimiz öldürülüyor. Baskıcı rejim Kürt halkının, Alevilerin, ezilen toplum kesimlerinin demokratik haklarını yok sayıyor. Sosyalistler, Kürt halkının temsilcileri ve demokrat insanlar cezaevlerinde çürütülmek isteniyor.”

Can Atalay’a ve Tüm Siyasi Tutsaklara Özgürlük!

Can Atalay’a ve Tüm Siyasi Tutsaklara Özgürlük!

Hatay halkının oylarıyla milletvekili seçilmesine rağmen cezaevinde çürütülmek istenen Can Atalay’ın ve siyasi tutsakların durumuna da dikkat çekildi. Şöyle denildi: “Tarikatlarla, mafyayla, çetelerle içe içe geçmiş olan bu rejim tepeden tırnağa çürümüş, yolsuzluğa gömülmüştür. Can Atalay ve diğer siyasi tutsakları cezaevinde tutan çürümüş rejimin amacı bellidir: Sömürüye, zulme, haksızlıklara karşı mücadele edenleri susturmak ve yalnızlaştırmak! Bu yüzden, Anayasa Mahkemesi defalarca hak ihlali kararı vermesine rağmen partimiz Türkiye İşçi Partisinin Hatay Milletvekili Can Atalay serbest bırakılmıyor.

“Yargıtay eliyle yargı darbesi yapan AKP-MHP iktidarı, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararını uygulamadı ve Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürdü. Anayasa Mahkemesi ‘vekilliğin düşürülmesini’ geçersiz saymasına rağmen, iktidar hukuksuzluğa devam etti. Can Atalay’ın durumunu görüşmek üzere toplanan Mecliste TİP Milletvekili Ahmet Şık’a saldırarak linç etmek istediler. DEM Parti Milletvekili Gülistan Koçyiğit’in kaşını patlattılar. Meclis dâhil hayatın her alanını zorbalıkla baskı altına alacaklarını, daha güzel bir dünya için mücadele edenleri susturacaklarını sanıyorlar. Ama yanılıyorlar. Asla zorbalık karşısında geri çekilmeyeceğiz. Tüm baskı ve zorbalığa karşı işçilerin, öğrencilerin, köylülerin, kadınların, ezilenlerin, çevrecilerin mücadelesi sürüyor.” Etkinliğin bu kısmında “Direniş Her Yerde” adıyla hazırlanan bir video izlendi.

Normalleşerek Değil Mücadele Ederek “Dur” Diyebiliriz!

Etkinlikte, CHP’nin gündeme getirdiği normalleşmenin neye ve kime hizmet ettiğine de dikkat çekildi: “AKP-MHP iktidarı dört bir koldan emekçilere saldırırken, CHP ‘normalleşme’ türküsü söylüyor. 31 Mart seçimlerinde hezimete uğrayan AKP-MHP iktidarı, kendisini toplumsal muhalefet karşısında zayıf hissediyordu. Çünkü ağır yoksullaşma dalgası altındaki emekçiler hoşnutsuz ve tepkiliydi. Tek adam rejiminin meşruiyetinin sorgulanacağı bir ortam vardı. İşte tam bu anda “normalleşme” söylemiyle CHP iktidarın imdadına yetişti. ‘Normalleşme’ söylemi, Erdoğan ve Bahçeli’yle yapılan görüşmeler iktidarın elinin güçlenmesine neden oldu.

“Kardeşler, emekçilerin boğazını sıkan kemer sıkma programına ‘normalleşerek’ karşı durulamaz. Bugün Mehmet Şimşek’in uyguladığı kemer sıkma programı, TÜSİAD başta olmak üzere ulusal ve uluslararası sermayenin programıdır. CHP liderliğinin bu programla bir sorunu yoktur, bu programa karşı mücadele isteği de yoktur. Kemer sıkma programına, demokratik hakların yok edilmesine ve adaletsizliğe yalnızca işçiler, gençler, kadınlar, emekliler, mücadeleci sendikalar ve sosyalistler karşı durabilir. Bu yüzden daha fazla yan yana gelmeli, birlik ve dayanışmamızı büyütmeliyiz!”

 Kahrolsun Emperyalist Savaş, Kahrolsun Siyonist İsrail Devleti!

 Kahrolsun Emperyalist Savaş, Kahrolsun Siyonist İsrail Devleti!

Bir başka önemli konu ise Siyonist İsrail devletinin Filistin’de uyguladığı soykırım ve Ortadoğu’yu saran emperyalist savaş gerçeğiydi. Şu hususlara dikkat çekildi: “Emperyalist güçler dünyayı kana bulamaya ve emekçilere cehennemi yaşatmaya devam ediyorlar. Ortadoğu’da ve Ukrayna’da yoğunlaşan emperyalist savaş, giderek genişliyor. İnsanlık, nükleer silahların tehdidi altında belirsiz bir geleceğe doğru yol alıyor. Siyonist İsrail devleti, dünyanın gözü önünde Filistin’de soykırım uyguluyor. ABD, İngiltere ve Avrupa devletlerini arkasına alan İsrail, tam bir yıldır hiçbir sınır tanımadan Gazze’yi yakıp yıkıyor.

“Katil İsrail devleti, şu ana kadar 45 bin insanı katletti, yüz binlerce insanı yaraladı. Okulları, hastaneleri, yolları, fırınları, mülteci kamplarını bombalarla yok etti. 2 milyon Filistinli, tam bir moloz yığınına dönüşen Gazze’de hayatta kalmaya çalışıyor. Çocuklar başta olmak üzere Filistin halkı hastalıklarla ve açlıkla boğuşuyor. Adaletsizlik, zulüm, haksızlık arşa yükseliyor.

“Yemen’den Filistin’e, Suriye’den Ukrayna’ya emperyalist savaşın yarattığı ölüm, acı, gözyaşı dinmiyor. Çocuklar savaşın ortasında bir dünyaya açıyor gözlerini. Yüz binlerce çocuk ev, okul nedir bilmeden göç yollarına düşüyor. Her sene binlerce insan umut yolculuklarında, denizleri, nehirleri ve dağları aşarken ölüyor.  Savaşı isteyen ve savaştan çıkarı olan emperyalist ve kapitalist güçlerdir, silah şirketlerdir. Biz barış istiyoruz! Bizim için barış sömürüsüz bir dünyadır. Bizim için barış eşitlik ve adalettir, kardeşliktir, çocukların yüzündeki gülümsemedir.”

Barış İçin Sosyalizm

“Emekçiler olarak birleşmeden ve mücadele etmeden barış gelmez. Barışı getirecek olan işçi sınıfının mücadelesidir. Barışı getirecek olan sosyalizm mücadelesidir!” denilen etkinlikte, şöyle denildi: “Biz istiyoruz ki yıkılsın sömürü düzeni kapitalizm, yere batsın insanı kul köle eden düzen. Bitsin kulluk, bitsin kölelik, tüm dünya halkları barış türküsüne dursun…”

Etkinlikte AKP-MHP iktidarının ikiyüzlülüğüne de dikkat çekildi: “Akşam sabah ‘Filistin davası’ diye nutuk atanlar, İsrail ile ticaret yapmaya devam ediyorlar. İsrail’e petrol ve silah üretiminde kullanılan malzemeler gönderen, aylarca ticareti kesmeyen AKP iktidarı, toplumsal baskı üzerine ticareti üçüncü ülkeler üzerinden yapmaya başlamıştır. Bu ikiyüzlülerin asıl derdinin Filistin davası olmadığını biliyoruz. Onlar amacı Filistin davasını kullanarak Ortadoğu savaşından pay kapmaktır.

ABD ve Batılı emperyalist güçler Filistin’deki soykırımın suç ortaklarıdır! Çin’den Rusya’ya, Türkiye’den Arap devletlerine kadar herkes soykırımı izliyor, kınamaktan öteye geçmiyorlar. Filistin halkının gerçekte dostu farklı din, inanç ve ulustan emekçilerdir. Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir köşesinde emekçiler ve gençler, kitlesel mitingler yaparak, üniversiteleri işgal ederek katil İsrail’i protesto ediyorlar. Bu protestolarda soykırıma, savaşa, milliyetçiliğe, ırkçılığa ‘Hayır’ deniyor. Genç kuşakların başını çektiği bu protestolar bizlere de umut veriyor.” Etkinliğin bu bölümünde dünyanın dört bir köşesinde işsizliğe, yoksulluğa, savaşa, baskı ve zorbalığa karşı ayağa kalkan emekçilerin mücadelesini gösteren “Emekçiler İsyanda” adlı video izlendi.

“Paranın egemenliğine dayanan kapitalist düzende barış olmaz! İnsanın insanı sömürdüğü bir düzende adalet olmaz. Demokratik haklarımızın yok edildiği; savaşın, baskı ve zulmün kol gezdiği bir dünyada insanlığın yüzü gülmez! Barışı getirecek ve sömürüye son verecek olan sosyalizmdir! Sömürünün ve savaşların olmadığı, çocukların öldürülmediği barış dolu bir dünya işçi sınıfının mücadelesiyle kurulabilir” denilen etkinlik, Çav Bella şarkısıyla bitti. Ve şu çağrıyla sona erdi: “Türkiye İşçi Partisine ve Gelecek Bizim Gelecek Sosyalizm grubuna bir kez daha teşekkür ediyoruz. Özgürlük ve barış dolu güzel yarınlar için mücadelemizi büyütmek üzere, hoşça kalın!”

Hayat Pahalılığına, İktidarın Zorbalığına ve Savaşa Hayır! Birlik ve Dayanışmamızı Büyütelim

İlgili yazılar