Lenin, Friedrich Engels
Gelecekbizim, 5 Ağustos 2024

Nasıl bir akıl meşalesi söndü!

Nasıl bir kalp çarpmayı bıraktı!

N. Nekrasov

5 Ağustos 1895’te Friedrich Engels Londra’da öldü. 1883’te ölen dostu Karl Marx’tan sonra Engels, tüm medeni dünyada modern proletaryanın en büyük bilgini ve öğretmeniydi. Ortak alınyazısının Karl Marx ve Friedrich Engels’i bir araya getirmesinden itibaren, iki dost hayatlarını ortak bir davaya adadılar. Bu nedenle, Friedrich Engels’in proletarya için neler yaptığını anlamak istiyorsak, Marx’ın öğretisinin ve çalışmalarının çağdaş işçi sınıfı hareketinin gelişimi açısından önemi hakkında açık bir fikre sahip olmamız gerekir. Marx ve Engels, işçi sınıfı ve onun taleplerinin verili ekonomik sistemin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu, bu sistemin burjuvaziyle birlikte proletaryayı da zorunlu olarak yaratıp örgütlediğini ilk kez gösteren kişilerdi. Onlar, insanlığı şu an baskı altına alan kötülüklerden kurtaracak olanın, pek yüce fikirli bireylerin iyi niyetli çabaları değil, örgütlü proletaryanın sınıf mücadelesi olduğunu ortaya koydular. Sosyalizmin hayalperestlerin icadı olmadığını, modern toplumdaki üretici güçlerin gelişiminin nihai amacı ve zorunlu sonucu olduğunu ilk kez bilimsel eserlerinde açıklayıp sergileyen Marx ve Engels’ti.  Şimdiye kadar kaydedilen yazılı tarih, sınıf mücadelesinin, belirli toplumsal sınıfların diğerleri üzerindeki egemenliğinin/hükümranlığının ve zaferinin bir tarihi olmuştur.  Ve bu, sınıf mücadelesinin ve sınıf egemenliğinin temelleri –özel mülkiyet ve anarşik toplumsal üretim– ortadan kalkıncaya dek devam edecektir. Proletaryanın çıkarları bu temellerin yıkılmasını gerektirir ve bu nedenle örgütlü işçilerin bilinçli sınıf mücadelesi onlara karşı yönlendirilmelidir. Ve her sınıf mücadelesi aynı zamanda politik bir mücadeledir.

Marx ve Engels’in bu görüşleri, şimdi, kurtuluşları için savaşan tüm proletarya tarafından benimsenmiştir. Ancak 1840’lı yıllarda bu iki arkadaş zamanlarının sosyalist edebiyatına/yazınına ve toplumsal hareketlerine katıldıklarında tamamen yeniydiler. O dönemde, politik özgürlük mücadelesine dâhil olan yetenekli ve yeteneksiz, dürüst ve dürüst olmayan birçok kişi kralların, polisin ve rahiplerin despotizmine karşı mücadeleyle o kadar meşguldüler ki burjuvazinin çıkarları ile proletaryanın çıkarları arasındaki çelişkiyi göremiyorlardı. Bu kişiler, işçilerin bağımsız toplumsal bir güç olarak hareket etmesi fikrini akıllarına bile getirmiyorlardı. Öte yandan aralarında dâhilerin de bulunduğu birçok hayalperest vardı; bunlar sadece yöneticileri ve egemen sınıfları mevcut toplumsal düzenin adaletsizliğine ikna etmenin yeterli olduğunu ve bunun yapılmasıyla barış ve genel refahın dünyada kolayca tesis edileceğini düşünüyorlardı. Mücadele gerektirmeyen bir sosyalizm hayali kuruyorlardı. En son olarak, o dönemdeki sosyalistlerin ve genel olarak işçi sınıfı dostlarının neredeyse tamamı proletaryayı sadece bir ülser, bir çıban olarak görüyor ve sanayinin gelişimiyle birlikte onun nasıl büyüdüğüne korku dolu gözlerle izliyor, tanık oluyorlardı. Bu nedenle de tümü, “tarihin çarkını” durdurmak istercesine sanayinin ve proletaryanın gelişimini durdurmanın bir yolunu arıyorlardı. Marx ve Engels, proletaryanın gelişmesi karşısındaki genel korkuyu paylaşmıyorlardı; tam aksine, tüm umutlarını onun sürekli büyümesine bağlıyorlardı. Proletaryanın sayısı arttıkça, onun devrimci bir sınıf olarak gücü de o kadar büyür ve sosyalizmin gerçekleşmesi o kadar yakın ve mümkün hale gelir. Marx ve Engels’in işçi sınıfına sunduğu hizmetler birkaç kelimeyle şöyle ifade edilebilir: Bir sınıf olarak işçi sınıfına kendini tanımayı ve kendisinin bilincine varmayı öğrettiler, hayallerin yerine bilimsel düşünceyi koydular.

Bu yüzdendir ki Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir. Bu yüzdendir ki Rus işçilerinde sınıf bilincini uyandırmayı amaçlayan bu makale derlemesinde ve tüm yayınlarımızda olduğu gibi, modern proletaryanın iki büyük öğretmeninden biri olan Friedrich Engels’in yaşamını ve çalışmalarını kısaca anlatmamız gerekmektedir.

Engels, 1820 yılında Prusya krallığının Ren eyaletindeki Barmen’de doğdu. Babası bir fabrikatördü. 1838’de, daha lise eğitimini tamamlamadan, ailevi koşulların zorlamasıyla Bremen’deki bir ticarethaneye kâtip memuru olarak girmek zorunda kaldı. Fakat ticari işler, Engels’in bilimsel ve politik eğitimini sürdürmesine engel olmadı. Daha lise yıllarında otokrasiye ve bürokratların zorbalığına karşı nefret beslemeye başlamıştı. Felsefe çalışmaları onu daha da ileriye taşıdı. O dönemde, Hegel’in öğretileri Alman felsefesine hâkimdi ve Engels onun takipçisi oldu. Berlin Üniversitesinde profesör olarak görev yapmasına ve mutlakıyetçi (otokratik) Prusya devletinin bir hayranı olmasına rağmen, Hegel’in öğretileri devrimci nitelikteydi. Hegel’in insan aklına ve onun doğruluğuna olan inancı ve Hegelci felsefenin temel tezi olan evrenin sürekli bir değişim ve gelişim süreci içinde olduğu fikri, Berlin filozofunun bazı öğrencilerini –mevcut durumu kabul etmeyi reddedenleri– bu duruma karşı mücadelenin de mevcut yanlışlara ve yaygın kötülüklere karşı savaşmanın da evrensel ve sonsuz gelişim yasası içinde köklendiği düşüncesine yöneltti. Eğer her şey gelişip değişiyorsa, bazı kurumlar yerlerini başkalarına bırakıyorsa, bu durumda Prusya kralının ya da Rus çarının otokrasisi, önemsiz bir azınlığın büyük çoğunluk pahasına zenginleşmesi ya da burjuvazinin halk üzerindeki egemenliği neden sonsuza dek devam etsin? Hegel’in felsefesi aklın ve fikirlerin gelişiminden bahsediyordu; idealistti. Doğanın, insanın ve insan ilişkilerinin, toplumsal ilişkilerin gelişimini aklın gelişmesinden türetiyordu.[1] Marx ve Engels, Hegel’in öncesiz ve sonrasız (ebedi/sonsuz) gelişim süreci düşüncesini savunup benimserken, önyargılı idealist görüşlerini reddettiler. Hayatın gerçeklerine yönelerek, doğanın gelişimini açıklayan şeyin aklın/zihnin gelişimi olmadığını, tam tersine, aklın açıklamasının doğadan, maddeden çıkarılması gerektiğini gördüler…

Hegel ve öteki Hegelcilerden farklı olarak Marx ve Engels materyalisttiler. Dünyaya ve insanlığa materyalist bir bakış açısıyla yaklaşarak, tüm doğal olayların altında maddi nedenlerin yatması gibi, insan toplumunun gelişiminin de maddi güçlerin, üretici güçlerin gelişimiyle belirlenip şekillendirildiğini anladılar. İnsanların kendi gereksinimlerini karşılamak için gerekli olan şeylerin üretiminde birbirleriyle girdikleri ilişkiler, üretici güçlerin gelişimine bağlıdır. Ve toplumsal yaşamın tüm görüngülerini/fenomenlerini, insan arzularını, fikirlerini ve yasalarını açıklayan da bu ilişkilerin varlığıdır. Üretici güçlerin gelişmesi özel mülkiyete dayalı toplumsal ilişkileri yaratır, fakat şimdi görüyoruz ki bu aynı üretici güçlerin gelişmesi toplumun çoğunluğunu mülkiyetten mahrum bırakır ve mülkiyeti önemsiz bir azınlığın ellerinde yoğunlaştırır. Bu durum, modern toplumsal düzenin temeli olan mülkiyeti aslında ortadan kaldırır ve sosyalistlerin kendilerine koyduğu hedefe doğru yönelir. Sosyalistlerin yapması gereken esas şey, modern toplumdaki konumu nedeniyle sosyalizmi getirmekte çıkarı olan toplumsal gücü tanımak ve bu güce çıkarlarının ve tarihsel görevlerinin bilincini kazandırmaktır. Bu güç proletaryadır.

Engels, proletaryayı İngiltere’de, 1842’de yerleştiği ve babasının ortağı olduğu ticarethanede çalışmaya başladığı Manchester’da yani İngiliz sanayisinin merkezinde tanıdı. Burada Engels sadece fabrika ofisinde oturmakla kalmadı, işçilerin tıkıldığı sefalet dolu mahallelerde dolaştı ve yoksulluklarını ve sefaletlerini kendi gözleriyle gördü. Ancak kişisel gözlemlerle yetinmedi. İngiliz işçi sınıfının durumu hakkında daha önce ortaya konmuş ne varsa okudu ve eline geçirebildiği tüm resmi belgeleri titizlikle inceledi. Bu araştırma ve gözlemlerinin ürünü, 1845’te yayımlanan İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu adlı kitabı oldu. Engels’in bu kitabıyla ortaya koyduğu hizmetin büyüklüğünü daha önce belirtmiştik. Engels’ten önce, birçok kişi proletaryanın acılarını tanımlamış ve ona yardım etmenin gerekliliğine işaret etmişti. Fakat Engels, proletaryanın sadece acı çeken bir sınıf olduğunu söylemekle kalmadı; aslında, proletaryanın utanç verici ekonomik koşullarının onu kaçınılmaz olarak ileriye ittiğini ve nihai kurtuluşu için mücadele etmeye zorladığını da belirtti. Ve mücadeleye giren proletarya kendisine de yardım edecektir. İşçi sınıfının politik hareketi, işçilerin tek kurtuluşunun sosyalizmde yattığını kaçınılmaz olarak fark etmelerine yol açacaktır. Öte yandan, sosyalizm ancak işçi sınıfının politik mücadelesinin amacı haline geldiğinde bir güç olacaktır. Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu adlı kitabındaki başlıca fikirler, şimdi tüm düşünen ve mücadele eden proletarya tarafından benimsenmiştir. Ama bu fikirler o zamanlar tamamen yeniydi. Sürükleyici bir tarzda yazılmış olan bu fikirler, İngiliz proletaryasının sefaletiyle ilgili en gerçekçi ve şok edici betimlemelerle dolu bir kitapta ortaya konulmuştu. Kitap, kapitalizmin ve burjuvazinin müthiş bir suçlamasıydı ve nitekim derin bir etki yarattı. Engels’in kitabı, modern proletaryanın durumunu en iyi şekilde yansıtan eser olarak her yerde alıntılanmaya başlandı. Ve aslında 1845’ten önce de sonra da işçi sınıfının sefaletini bu denli çarpıcı ve gerçekçi bir şekilde tasvir eden bir başka eser de ortaya çıkmadı.

Engels, İngiltere’ye gelene kadar bir sosyalist değildi. Manchester’da, o dönemde İngiliz işçi hareketinde aktif olan kişilerle temas kurdu ve İngiliz sosyalist yayınları için yazılar yazmaya başladı. 1844’te Almanya’ya dönerken zaten yazışmaya başladığı Marx ile Paris’te tanıştı. Paris’te, Fransız sosyalistlerin ve Fransız yaşamının etkisi altında Marx da sosyalist olmuştu. Burada iki dost, birlikte Kutsal Aile, ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi adlı bir kitap yazdılar. İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’ndan bir yıl önce yayımlanan ve büyük bir kısmı Marx tarafından yazılan bu eser, yukarıda açıkladığımız devrimci materyalist sosyalizmin temellerini içermektedir. “Kutsal aile” adı, filozof Bauer kardeşlere ve onların takipçilerine takılmış alaycı bir lakaptır. Bu beyler, bütün gerçeklerin, partilerin ve siyasetin üstünde duran, bütün pratik faaliyetleri reddeden ve sadece çevredeki dünyayı ve onun içinde gerçekleşen olayları “eleştirel” olarak gözlemleyip seyreden bir eleştirel yaklaşımı salık veriyorlardı. Bauer kardeşler, proletaryayı eleştirel olmayan bir yığın olarak görüyorlardı. Marx ve Engels, bu saçma ve zararlı eğilime şiddetle karşı çıktılar. Gerçek bir kişi ve insan adına –egemen sınıflar ve devlet tarafından ezilen işçi– bir mücadele talep ediyorlardı; sadece gözlemlemekle yetinmediler ve daha iyi bir toplum düzeni için mücadele edilmesi gerektiğini savundular. Elbette proletaryayı bu mücadeleyi yürütebilecek ve kendi toplumsal kurtuluşu için buna ilgi duyan bir güç olarak görüyorlardı. Engels, daha Kutsal Aile yayımlanmadan önce, Marx ve Ruge’nin Deutsch-Französische Jahrbücher (Almanca-Fransızca Yıllıkları) adlı yayınında “Politik Ekonomi Üzerine Eleştirel Denemeler” başlıklı bir makale yayımlamıştı. Bu makalede, çağdaş iktisadi düzenin temel görüngülerini, var olma biçimlerini sosyalist bakış açısıyla incelemiş ve bu görüngüleri özel mülkiyetin egemenliğinin zorunlu sonuçları olarak değerlendirmişti. Şüphesiz Marx’ın politik ekonomi çalışmaya karar vermesinde Engels’le olan görüşmesi temel bir faktördü. Bu alanda Marx’ın çalışmaları gerçek bir devrim yaratmıştır.

1845’ten 1847’ye kadar Engels, Brüksel ve Paris’te yaşadı. Burada bilimsel incelemeleri, Brüksel ve Paris’teki Alman işçiler arasında yürüttüğü pratik faaliyetlerle birleştirdi. Marx ve Engels, burada gizli Alman Komünist Birliği ile ilişki kurdular ve bu birlik onları, geliştirdikleri sosyalizmin temel ilkelerini açıklamakla görevlendirdi. Böylece 1848’de yayımlanan ünlü Komünist Parti Manifestosu ortaya çıktı. Ciltler değerinde olan bu küçük kitapçık, uygar dünyanın tüm örgütlü ve savaşan proletaryasına ilham veriyor ve onlara rehberlik ediyor.

Önce Fransa’da patlak veren ve ardından diğer Batı Avrupa ülkelerine yayılan 1848 Devrimi, Marx ve Engels’i doğdukları ülkeye geri getirdi. Burada, Ren Prusyası’nda, Köln’de yayımlanan demokratik Neue Rheinische Zeitung gazetesinin yönetimini üstlendiler. İki dost, Ren Prusyası’ndaki tüm devrimci-demokratik hareketin kalbi ve ruhuydu. Gerici güçlere karşı özgürlüğü ve halkın çıkarlarını sonuna kadar savundular. Bildiğimiz gibi, gerici güçler üstün geldi. Neue Rheinische Zeitung kapatıldı. Sürgün sırasında Prusya vatandaşlığını kaybeden Marx sınır dışı edildi. Engels ise silahlı halk ayaklanmasına katılarak özgürlük için üç muharebede savaştı ve isyancıların yenilgisinin ardından İsviçre üzerinden Londra’ya gitti.

Marx da Londra’ya yerleşti. Kısa süre sonra, 1840’larda çalıştığı Manchester’deki ticaret firmasında tekrar kâtip olan Engels, daha sonra (babasının ölümünün ardından-GB) bu firmaya ortak oldu. 1870 yılına kadar Manchester’de yaşadı, bu süre zarfında Marx Londra’da yaşıyordu. Fakat bu uzaklık, onların aralarındaki canlı fikir alışverişini sürdürmelerine hiç engel olmadı. Neredeyse her gün mektuplaşıyorlardı. Bu mektuplaşmalarda, iki arkadaş görüşlerini ve buluşlarını paylaştılar ve bilimsel sosyalizmi geliştirmek için işbirliğini sürdürdüler. 1870’te Engels Londra’ya taşındı ve ortak entelektüel yaşamları Marx’ın 1883’teki ölümüne kadar yoğun şekilde devam etti. Bu ortak çalışmaların meyvesi, Marx yönünden, çağımızın ekonomi politiğinin en büyük eseri olan Kapital olurken, Engels açısından da irili ufaklı birçok eser anlamına geliyordu. Marx, kapitalist ekonominin karmaşık olgularını çözümlemek/analiz etmekle meşguldü. Engels ise materyalist tarih anlayışı ve Marx’ın iktisadi teorisinin ışığında basit bir dille yazılmış ve genellikle polemik niteliğinde olan yapıtlarında, geçmişin ve günümüzün çeşitli bilimsel sorunlarını ve olgularını ele aldı.

Engels’in yapıtlarından şunları belirtmek gerekir: Dühring’e karşı yazılmış (felsefe, doğa bilimleri ve toplumsal bilimler alanındaki son derece önemli sorunları analiz eder)[2] polemik yapıt, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Rusçaya çevrildi, 3. baskı 1895 St. Petersburg’da yayımlandı), Ludwig Feuerbach (Rusça çevirisi ve notları G. Plehanov, Cenevre, 1892), Rus hükümetinin dış politikası üzerine bir makale (Rusçaya çevrildi, Cenevre’deki 1 ve 2 nolu Sosyal-Demokrat dergisinde yayınlanmıştır), konut sorunu üzerine mükemmel makaleler ve son olarak, Rusya’nın ekonomik gelişimi üzerine iki küçük ama çok değerli makale (Rusya Konusunda Friedrich Engels, Zasuliç tarafından 1894’te Cenevre’de Rusçaya çevrilmiştir). Marx, Kapital üzerine devasa çalışmasını tamamlayamadan öldü. Ancak taslak zaten bitmişti ve Engels dostunun ölümünden sonra Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini hazırlama ve yayımlama görevini üstlendi. İkinci cildi 1885’te, üçüncü cildi ise 1894’te yayımladı (ölümü, dördüncü cildin hazırlanmasını engelledi). Bu iki cilt, muazzam bir emek gerektiriyordu. Avusturyalı sosyal demokrat Adler haklı olarak, Engels’in Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini yayımlayarak eski dostunun dehası için görkemli bir anıt diktiğini ve bu anıta, istemeden de olsa kendi adını silinmez bir şekilde kazıdığını belirtmiştir. Gerçekten de Kapital’in bu iki cildi iki kişinin eseridir: Marx ve Engels. Birçok eski efsane etkili dostluk örnekleriyle doludur. Avrupa proletaryası diyebilir ki kendi bilimi (bilimsel sosyalizm-GB), birbirleriyle ilişkileri antik çağların insan dostluğu üzerine anlatılan en dokunaklı hikâyeleri aşan bu iki bilim adamı ve savaşçı tarafından yaratılmıştır. Engels, her zaman ve genellikle oldukça haklı olarak, kendini Marx’ın ardından konumlandırırdı. “Marx hayattayken ikinci kemanı çaldım” diye yazmıştı eski bir arkadaşına. Yaşayan Marx’a olan sevgisi ve ölen Marx’ın hatırasına duyduğu saygı sonsuzdu. Bu boyun eğmez savaşçı ve katı düşünür, derinlemesine sevgi dolu bir ruha sahipti.

1848-49 hareketlerinden sonra Marx ve Engels, gittikleri sürgünde kendilerini sadece bilimsel araştırmalarla sınırlamadılar. 1864’te Marx, Uluslararası İşçi Birliğini kurdu ve bu birliğe/topluluğa bir on yıl boyunca önderlik etti. Engels de bu birliğin çalışmalarında aktif bir şekilde rol aldı. Marx’ın fikrine uygun olarak, bütün ülkelerin proletaryasını birleştiren Uluslararası Birliğin çalışmaları, işçi sınıfı hareketinin gelişiminde muazzam bir yere ve öneme sahiptir. Ancak Uluslararası Birlik 1870’lerde kapanmasına rağmen, Marx ve Engels’in birleştirici rolü sona ermedi. Aksine, işçi hareketi kesintisiz olarak büyümeye devam ettiği için işçi sınıfı hareketinin manevi liderleri olarak onların önemi sürekli arttı. Marx’ın ölümünden sonra Engels, Avrupa sosyalistlerinin danışmanı ve önderi olmayı tek başına sürdürdü. Hem hükümetin baskısına rağmen hızla ve istikrarlı bir şekilde güçlenen Alman sosyalistleri hem de ilk adımlarını atarken düşünmek ve tartmak zorunda kalan İspanyol, Romen ve Ruslar gibi geri kalmış ülkelerin temsilcileri, Engels’in öğütlerine ve rehberliğine başvurdu. Hepsi, Engels’in yaşlılık döneminde sahip olduğu zengin bilgi ve deneyim hazinesinden faydalandılar.

Rusça bilen ve Rus kitaplarını okuyan Marx ve Engels bu ülkeye büyük bir ilgi duyuyor, Rus devrimci hareketini sempatiyle izliyor ve Rus devrimcileriyle ilişkilerini sürdürüyorlardı. Her ikisi de önce demokrat sonra da sosyalist oldular ve politik despotizme karşı duydukları demokratik nefret son derece güçlüydü. Bu doğrudan siyasi his, siyasi despotizm ile ekonomik baskı arasındaki bağlantının derin teorik anlayışıyla ve aynı zamanda zengin yaşam deneyimleriyle birleşerek Marx ve Engels’i olağanüstü duyarlı hale getirdi. Bu yüzdendir ki bir avuç Rus devrimcisinin despot Çarlık hükümetine karşı kahramanca mücadelesi, bu deneyimli devrimcilerin kalplerinde içten bir yangı uyandırdı. Öte yandan, yanıltıcı ekonomik avantajlar uğruna Rus sosyalistlerinin en acil ve önemli görevi olan politik özgürlüğü kazanma mücadelesinden uzaklaşma eğilimi, onlara doğal olarak şüpheli göründü ve hatta bu eğilimi, büyük sosyal devrim davasına doğrudan bir ihanet olarak değerlendirdiler. “İşçilerin kurtuluşu, işçi sınıfının kendi eseri olmalıdır!” Marx ve Engels durup dinlenmeden bunu öğrettiler. Fakat ekonomik kurtuluşu için mücadele ededen proletarya, kendisine belirli siyasi haklar kazanmak zorundadır. Ayrıca Marx ve Engels, Rusya’daki politik bir devrimin Batı Avrupa işçi sınıfı hareketi için de muazzam bir öneme sahip olacağını açıkça gördüler. Despotik Rusya, genel olarak Avrupa’da gericiliğin kalesi olmuştur. 1870 savaşının Almanya ve Fransa arasında uzun süre anlaşmazlık yaratması sonucunda Rusya’nın elde ettiği son derece elverişli uluslararası konum, elbette ki despotik/mutlakıyetçi Rusya’nın gerici bir güç olarak önemini daha da artırdı. Ancak özgür bir Rusya –Polonyalıları, Finleri, Almanları, Ermenileri ya da diğer küçük milletleri baskı altına alma gereği duymayan ve sürekli olarak Fransa ile Almanya’yı birbirine düşürmek zorunda olmayan bir Rusya–, modern Avrupa’nın savaş yükünden kurtulup özgürce nefes almasını sağlayacak, Avrupa’daki tüm gerici unsurları zayıflatarak Avrupa işçi sınıfını güçlendirecektir. İşte bu nedenle Engels, Batı’daki işçi sınıfı hareketinin ilerlemesi adına Rusya’da siyasal özgürlüğün sağlanmasını büyük bir arzuyla istemişti. Onun kişiliğinde Rus devrimcileri, en iyi dostlarını kaybettiler.

Proletaryanın büyük savaşçısı ve öğretmeni Friedrich Engels’in anısını daima onurlandıralım!

 

Lenin tarafından 1895 Son Baharında Yazıldı, İlk Kez 1896’da Basıldı.

***

Orijinal Kaynak:

Lenin, Collected Works, cilt 2

https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1895/misc/engels-bio.htm#bkV02P025F01

Çeviri: Gelecek Bizim Gelecek Sosyalizm

 

[1] Marx ve Engels, entelektüel gelişimlerinde büyük Alman filozoflarına, özellikle Hegel’e çok şey borçlu olduklarını sık sık vurguladılar. Engels, “Alman felsefesi olmasaydı, bilimsel sosyalizm asla var olamazdı,” diyor.

[2] Lenin Anti-Dühring için şöyle bir dipnot düşmüştür: “Bu son derece zengin ve öğretici bir kitaptır. Ne yazık ki sosyalizmin gelişiminin tarihsel bir taslağını içeren bu kitabın yalnızca küçük bir kısmı Rusçaya tercüme edilmiştir.”

İlgili yazılar