Kocaeli/Çayırova’dan bir metal işçisi: Bazen düşünüyorum, 25 Kasım Uluslararası Kadına Şiddetle Mücadele Gününü neden var ki? Neden olsun? Kadınlar neden cinsel taciz, fiziksel, psikolojik şiddete maruz kalıyor? Biz kadınlar da bu yaşamın bir parçası değil miyiz? Bizleri aşağılayan, eve hapseden, haklarımızı elimizden alan, sindirmeye çalışan bütün yanlış politikalara karşıyız. Biz kadınlar hayatın her alanında varız, var olmaya da devam edeceğiz. Geçmişten bugüne yapılan bütün baskılara rağmen kadınlar, her alana girmiş ve birçok hak elde etmişler. Bizler de şimdi bu mücadeleyi, işçi sınıfının sınıf bilinçli, sosyalist kadın ve erkekleri olarak, hep birlikte her yerde ve alanlarda büyütüp devam ettirmemiz lazım.
Türkiye’de kadına dönük şiddetin ve cinayetlerin zirve yaptığı bir dönemde, 2025 yılı “aile yılı” ilan edildi. Ocak ayında en az 33 kadın öldürüldü, bunun yüzde 24’ü evli olduğu erkekler tarafından gerçekleştirildi. 2025’in ilk 6 ayında ise en az 136 kadın katledildi. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Ekim 2025 raporuna göre, yılın ilk on ayında 317 kadın öldürüldü. Kadınların, en çok aile içindeki erkekler tarafından öldürüldüğü tespit edildi. Kadınların yüzde 63,5’i kendi evlerinde yani o “sıcak yuvada”, “kutsal ailede” katledildi. Günde neredeyse 2 kadın öldürülüyor.
Erdoğan’ın “aile yılı” ilan etmesindeki amaç emekçi kadınların daha rahat bir yaşama kavuşması değil. Amaç, hem evde hem işte daha çok iş yükü bindirip erkek egemenliği altında kadını sindirmek, eve hapsetmektir. Doğurganlığı artırmak istemelerinin nedeni insan ve çocuk sevgisi değil, öyle bir dertleri yok! Doğurganlığı artırmak istiyorlar, çünkü kapitalistlerin sömürülecek yeni işçilere ihtiyacı var. Kadını ikinci plana iten, erkek şiddetini körükleyen bu politikalar, felakete dönüşüyor. Ama bir de utanmadan ekranlara çıkıp, “şiddeti engellemenin yolu aile kurumuna sahip çıkmaktan geçiyor” diyorlar. Çok öfkeleniyoruz, insanın aklıyla dalga geçiyorlar. Yukarda sıraladığımız verileri biz görüyoruz da, onlar görmüyor mu? Farklı dünyalardayız sanki… Hep şunu diyorlar; “Kadınlar başımızın tacıdır.” Ama fabrikalarda kadınlar yanarak ölüyor. “Kadınlar çiçektir” ama kadınlar katlediliyor. “Cennet kadınların, annelerin ayakları altındadır” ama tacize, tecavüze uğrayan da kadınlar!
Demek ki söylemleri ile yürüttükleri politikalar birbirini tutmuyor. İkiyüzlülükte sınır tanımıyorlar. Aileyi kutsal ilan ediyorlar ama o kutsal ilan edilen işçi aileleri yoksulluktan nefes alamıyor. Kadınlar, çocuklarının beslenme çantasına bir şey koyamıyorlar. Geçim sıkıntısı bunalıma dönüşüyor, gerilimi, çıkışsızlığı ve şiddeti besliyor. Bizler ataerkilliği ve erkek egemen zihniyeti yeniden üreten kapitalist düzene, sömürüye, savaşa, yoksulluğa, şiddete karşı çıkıyoruz. Bulunduğumuz her alanda mücadelemizi büyütüyoruz.
İstanbul/Avcılar’dan bir eğitim emekçisi: 25 Kasım 2025… Bugün bir kadın olarak içimde hissettiğim tüm korkuları, sessizlikleri ve güçlenmiş yanlarımı, sözcüklere dökmek istedim. Biz kadınlar, bazen yüksek sesle söyleyemediğimiz acıları kalbimizin derinliklerinde saklarız. Bazen duymayan kulaklara seslenir, anlamayan gözlere bakarız. Ama bugün başka, bugün susmak istemiyorum.
Bugün, yaşadığımız her zorluğun bizi nasıl yeniden inşa ettiğini hatırladığım bir gün. Belki sesim titreyecek, belki kelimelerim sarsılacak ama biliyorum ki hiçbir kadın yalnız değil. Diliyorum ki bir gün hiçbir kadın korkuyla kapısını kilitlemek zorunda kalmasın… Hiçbir kadın, “Benim suçum neydi?” diye düşünmesin… Hiçbir kadın eksilmesin, yaralanmasın, susturulmasın… Hiçbir kadın korkmasın. Bugün kendim için, kız çocukları için, tanımadığım tüm kadınlar için yazıyorum: Biz güçlüyüz, biz varız, her yerdeyiz, artık susmuyoruz!
İstanbul/Esenyurt’tan bir öğrenci: 25 Kasımda sadece kadına yönelik şiddeti değil, bu şiddeti doğuran düzeni de karşımıza alıyoruz. Çünkü biliyoruz ki kadınlar üzerinde kurulan baskı, sermayenin en eski ve en kirli dayanaklarından biridir. Kadına şiddet sadece evde, işte ve sokakta değil, bizzat eşitsizliğe dayanan sistemin içinde üretilir ve tüm yaşam alanlarımıza yansır. Ve biz bu düzenin kader diye dayattığı hiçbir şeyi kabul etmiyoruz.
Hiçbir kadın boyun eğmek zorunda değil. Hiçbir kadın yalnız değil. Bugün susmak yerine yan yana geliyoruz. Korkuya değil, dayanışmaya yaslanıyoruz. Çünkü bir kadının özgürleştiği gün, toplumun zincirlerinden biri daha kırılır. Ve biz o zincirin tamamen kopacağı güne kadar, tüm gücümüzle savaşacağız ve yeni özgür bir yaşamı kendi ellerimizle kuracağız.
Kocaeli/Çayırova’dan bir petrokimya işçisi: Kadının varoluşu… Bu ifadenin altında yatan o kadar çok şey var ki… Bu ne sözle ne de yazıyla anlatılabilir. Ama yine de dile getirmek istedim. Doğumdan ölüme kadar kadınlar bir sürü isim ve sıfatla nitelendiriliyor. Kadın, kız, eş, anne, namus, sevgili gibi… Kendi kimliğimizin, benliğimizin sürekli arka planda olması, varız ama aslında her zaman yok olmamız, görünmez olmamız ve daha nice buna benzer şeyler.
Kadınlar eşleri tarafından aldatıldığı zaman suçlu yine kadın oluyor, çünkü elinde tutamadın diyorlar. Kadınlar öldürüldüğü zaman, “kim bilir ne naneler yemiş de o yüzden öldürüldü” diyorlar. Evlenmek istediğinde, yuva kurmak istediğinde “kudurmuş” diyorlar. Okumak istediği zaman akılsız ve yetersiz olmakla itham ediliyor, kadınlığıyla vuruluyor. Hiç düşündünüz mü kadın olmasaydı ne olurdu diye? Bunu kalkıp bir erkeğe sorsak; “biz olmasak kadınlar olmaz, kadınlar yaşayamaz, kadınlar geçinemez” gibi bir sürü cevap verirler. Ama aslında her zaman onlara öğretilmiş olanı tekrar ederler; kendilerini kadınlardan üstün görürler ve onu kaybetmek istemezler, bundan korkarlar. Kadın anne oluyor, baba olmadan da baba oluyor, kardeş oluyor, işçi oluyor; kadın istese her şey oluyor. Erkekler olmadan da yasayabilirler, bu cinsiyetle ilgili değil ki. Kadın doktor, kadın avukat, kadın psikolog, kadın öğretmen, kadın başkan, kadın pilot, kadın asker, kadın kaynakçı, kadın şoför, kadın inşaatçı ve bunun gibi binlerce şey sayabilirim. Kadınlar erkeklerin yaptığı bütün işleri yapıyorlar.
Sömürü düzeni ya da onun oluşturduğu toplum, erkeği hep haklı görüyor. Erkek eskiden beri hep haklı görüldü çünkü “erkek!” Çocuğa tecavüz etti ama erkek! Kadına, hayvana tecavüz etti ama erkek! Sebep sorulduğunda ama erkek nefsi denildi. Gelenekler, toplumun geri kültürel yapısı hep erkeğin suçlarını akladı, kadını bastırdı. KADIN canlı değil mi, nefsi yok mu? Öldürdü, hakaret etti, yok saydı, aldattı ama erkek! Bunların hepsi ona mübah, neden? Bana sorarsanız eğer, neden kadın bu kadar geri plana atıldı diye, şöyle derim: Kadının hep yok sayılmasının, görünmez olmasının altında yatan birçok sebep var ama ana kaynak erkek egemen sömürü düzeni… Toplumda sınıflar varsa, sömüren ve sömürülen varsa, ezen ve ezilen de vardır, eşitsizlik de vardır. Her alanda eşitsizlik ve adaletsizlik doğuran sömürü düzeni, kadını da ikinci plana itmiştir. Erkekler ama özellikle de egemen sınıfın erkekleri, üretim araçlarını, parayı, zenginliği ve yönetim gücünü ele geçirdiler. Kadınlar ev işi alanına sıkıştırıldı ve bu doğal düzenmiş gibi kabullendirildi. Sömürü, zulüm ve eşitsizlik yaratan düzen, erkeği aslında kendisinin bekçisi yapmıştır. Ezilen ve sömürülen bir işçi, eşine veya kızına ya da başka bir kadına haksızlık yaptığında düzenin gardiyanlığını yapar. Farkında olmasa da bunu yapar.
Biz kadınız ama işçiyiz, emekçiyiz. Kadın olarak eziliyoruz ama işçi olduğumuz için sömürüldüğümüzü de biliyoruz. Bu yüzden, bizim sırtımızdan sefa süren burjuva sınıfın kadınlarıyla dünyaya aynı yerden bakmıyoruz. Bunun da bilinmesini isteriz. Emeği evin sessiz duvarlarında yitip gidenleriz, emeği yok sayılanlarız ama biz olmadan tuzsuzdur bütün dünyanın yemekleri. Kadın çocukları geleceğe hazırlayandır, kalabalığın içindeki tek anlayan bakıştır. Adı “yardım” diye anılır ama aslında hayatın ta kendisidir. Bunu minik bir şiirle taçlandırmak istiyorum.
Bir evi yuva yapan sıcak,
Bir cümleyi dua yapan ses,
Bir çocuğu insan yapan Şefkat
Bir toplumu ayağa kaldıran sessiz direniştir.
Adı bazen unutulur,
Soyadının arkasına gizlenir,
Ama dünya onun omuzunda durur,
Farkına varmayız çoğu kez.
Kadın diyorum sadece, sessiz ve sonsuz…
Kadına Şiddeti ve Erkek Egemen Zihniyeti Doğuran Kapitalizmdir!
Başka Türlü Bir Yaşam İçin Mücadeleden Başka Seçeneğimiz Yok!
