Bundan 107 yıl önce Bolşeviklerin öncülüğünde Rusya’da işçiler iktidarı ele aldılar. 1917 Ekim Devrimi, işçi sınıfının çalışma yaşamında köklü değişiklikler yarattı, dünyada hiçbir örneği olmayan birçok uygulama işçi iktidarı sayesinde hayata geçirildi. Ekim Devriminin ardından işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili “emeğin korunması” kavramı kullanılmış, çalışma yaşamı işçilerin sağlığı esas alınarak düzenlenmiştir.
Rus takvimine göre 25 Ekimde (7 Kasım 1917) işçi sınıfının iktidarı el almasından iki gün sonra Sovyet Hükümeti kuruldu. Sovyet Hükümetinin ilk uygulamalarından biri uzun çalışma saatlerini ortadan kaldırmak oldu. Devrimden sadece 4 gün sonra, 11 Kasımda çıkartılan bir kararnameyle işgünü 8 saate düşürüldü. Böylece dünya işçi sınıfının uzun yıllardır uğruna mücadele verdiği 8 saatlik işgünü talebini ilk hayata geçiren Rusya’daki işçi iktidarı oldu. 1927 yılında ise ücretler aynı kalmak şartıyla, işgünü 7 saate düşürüldü. Gece çalışmalarında iş saati 6 saat ile sınırlandırıldı. Daha sonra ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçiler için mesai günde 6 saate, bazı sektörlerde (örneğin cıva sanayi) ise 4 saate indirildi. İşçi iktidarı köklü değişiklikleri bir çırpıda hayata geçirirken, dünya işçi sınıfının en büyük mücadele başlıklarından biri olan 8 saatlik işgünü talebi ABD’de ancak 1938 yılında yasalaşabildi.
Yine dünyada ilk kapsamlı sosyal güvenlik uygulamasını, Ekim Devrimiyle kurulan işçi iktidarı hayata geçirdi. İşçi iktidarı 13 Kasım 1917’de bir kararname yayınlayarak “Tam Sosyal Sigorta” yasasını kabul etti. Bu sosyal sigorta istinasız bütün ücretli emekçiler ile köy ve kent yoksullarını kapsamaktaydı. Hastalık, yaralanma, yaşlılık, gebelik, dulluk, yetimlik ve işsizlik gibi birçok durumu kapsayacak şekilde düzenlenmişti. Yani dünyada ilk defa “işsizleri” ve “tarım emekçilerini” kapsayan bir sosyal sigorta hayata geçirilmiş oldu. Dünyanın sayısız ülkesinde hâlâ daha işsizleri kapsayan bir sosyal sigorta uygulaması yokken, işçi iktidarı sayesinde bu uygulama bundan 107 yıl önce hayata geçirilmişti.
1920 yılında çıkartılan bir başka kararnameyle, bu kez sanayi bölgelerinin yerleşim yerlerinin uzağında kurulmasını düzenleyen yasa kabul edildi. İşçi sağlığı ve iş güvenliğini de içeren iş mevzuatı, 15 Kasım 1922’de kabul edildi. Bu mevzuata göre hiçbir sanayi tesisi veya işlik, sendikalar ve sağlık otoritelerinin onayı alınmadan inşa edilemez, tadilat yapılamaz veya başka yere taşınamazdı. Hiçbir tesis iş müfettişi ve hijyen müfettişi tarafından incelenmeden hizmete giremezdi. İş müfettişleri, sendikalar kanalıyla işçiler arasından seçilmekte ve bu seçilen işçiler özel iş müfettişliği okullarında eğitim almaktaydılar. İşyerlerinin kontrolü, işçiler arasından seçilen iş müfettişlerine verilmişti. Emeğiyle geçinen herkes (ev işleri yapanlar, zanaatkârlar vb.) bu yasayla birlikte işçi olarak kabul edilmişti.
Proletarya iktidarı, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında bilimsel çalışmaların yapılabilmesi için enstitüler kurdu. Bu enstitüler sayesinde fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkenlere maruz kalanlar için standartlar oluşturuldu ve standartlar işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında dünyada yol gösterici oldular. 1920’lerde hava kirliliğiyle ilgili standartlar ilk defa Sovyetler Birliğinde kullanılmaya başlandı. İşçi sağlığına zararlı 14 maddeyi içeren liste, yine ilk defa Sovyetler Birliğinde yayınlandı.
Çalışma ortamındaki toksik maddelerin azami düzeyinin belirlenmesi amacıyla, içerisinde sendika temsilcilerinin de bulunduğu bilimsel bir komite kuruldu. Komite tarafından yapılan çalışmalar ve hazırlanan işçi sağlığı standartları her yıl yayınlanmaya başlandı. Meslek Hastaneleri ve Sanitasyon Denetim Merkezleri işyerinde periyodik olarak kimyasalların miktarı, gürültü, işçilerin muayenesi, havalandırma gibi konularda analiz ve teftişler yaptı. Ayrıca işletme yönetimi, kirlenme düzeyi yüksek olan işlerde sabun, zehirlenme riski olan işlerde süt, sıcak yemekler ve tüm işyerlerinde kaliteli su bulundurmak zorundaydı. Yasa, bu önlemlere uymayan işyeri sorumlularına ağır cezalar öngörüyordu. Özetle işçi iktidarı, aldığı önlemlerle tehlikeleri kaynağında yok etmeyi veya en aza indirmeyi hedeflemişti.
Kârı değil insanı esas alan işçi sınıfı iktidarı, güvenli ve sağlıklı çalışma alanları oluşturulabileceğini tüm dünyaya göstermiştir. Günümüzde işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili yasalar ve standartlar oluşmasına, birçok bilimsel çalışma yapılmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını görüyoruz. Tamamen kâr üzerine kurulu kapitalist düzende işçilerin sağlığı ve hayatı hiçe sayılıyor. Kâra doymayan ve sürekli sermayesini büyütmek isteyen kapitalistler sınıfı, işçi sınıfına ve emeğe karşı bir savaş sürdürüyorlar. Makinelerdeki koruyucular, üretim sürecini yavaşlattığı gerekçesiyle sökülüyor. Çoğu işyerinde havalandırma yok ya da yeterli değil. Bu yüzden her sene dünyada iş kazalarına ve meslek hastalıklarına bağlı olarak 2 milyon işçi hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise her yıl ortalama 2000’e yakın işçi iş cinayetlerine kurban gidiyor. En basit önlemleri aldırmak için bile işçilerin birlik olmak ve mücadele etmekten başka şansı yok. Çalışırken sağlığımızı ve hayatımızı kaybetmemek için bu düzenin yıkılması gerekiyor. İşte bu yolda 1917 Ekim Devrimi bize yol gösteriyor!
Kahrolsun Kapitalizm!
Yaşasın Sosyalizm!