Ülkenin dört bir tarafından gelen 400 genç, havanın kavurucu sıcağına aldırmadan Urfa’nın Suruç ilçesindeki Amara Kültür Merkezinin bahçesinde toplanıyordu. Gençtiler. Kimisi 17, kimisi 20, kimisi belki 25 yaşındaydı. Birçoğu benimle aynı yaştaydı. Duygu yüklüydüler. Yüzlerinde aydınlık bir gülüşle ve parlayan gözlerle birbirlerine selam veriyorlardı. Sosyalistiler, barış savunucusuydu onlar; umut giyinmişlerdi. Sömürünün, savaşların, kadınların ve çocukların ezilip şiddet görmesinin son bulmasını istiyorlardı; böyle bir dünya için mücadele veriyorlardı. Gururları bundandı. Haklıydılar, çünkü haklı olanın yanındaydılar.
Ama bir de insanlığa, insanlığın tüm değerlerine, umuda, sevdaya, barışa düşman olanlar vardı; karanlıktı onlar. Yüzleri de zihinleri gibi karaydı, o yüzden de kıyafetleri de karaydı. Aydınlık giymiş barışı, yarına filiz olacak umudu boğmak için harekete geçmişlerdi. IŞİD denen katil sürüsünün militanları, onlarca hayatı yok etmek, barış ve umudu öldürmek için canlı bomba olup kendilerini patlattılar. Saat tam 11.50’ydi. Saatler ve zaman sanki durdu o an. Dumanlar yükseldi, alevler, çığlıklar… İnsanlar dalgalandı, acı dalgalandı, onlarca barış karanfili yere düştü. 33 düş yolcusu, 33 fidan hayattan ve gelecek mücadelesinden kopartıldı.
20 Temmuz 2015 Suruç Katliamının üzerinden tam 10 yıl geçti. Cihatçı IŞİD’in gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısında 33 genç hayatını kaybederken 100’den fazla insan da yaralandı. Suruç’a giden o gençler savaşa karşı yaşamı savunuyordu.
Sınırların ötesine geçmek, dayanışma ağları örmek, umudu sınırın ötesine taşımak istiyorlardı. IŞİD’in yakıp yok ettiği Suriye/Rojava kenti Kobanê’deki çocuklar için oyuncak, kitap, umut götürüyorlardı. Kobanê’nin yıkılmış sokaklarında yeniden hayat yeşersin diye düşlerini sırtladılar. Ve o düşler katliamla yarım bırakıldı.
Onlar yalnızca bir halk için değil bütün halklar, emekçiler için yürüyordu. Kürt halkının, yoksulun, emekçinin, kadının, çocuğun özgürlüğü için yürüyordu. Bu yüzden hedef oldular, bu yüzden susturulmak istendiler. Ama onların sesi ve idealleri bizde yaşamaya devam ediyor.
Biz biliyoruz ki devlet, katliamları unutmak ve unutturmak ister. Zaten devlet güçleri işin içinde olmazsa o katiller Suruç’a ulaşıp ölüm saçamazlardı. Tüm bilgi ve belgeler, katillerin korunup kollandığını gösteriyor. Aradan 10 yıl geçmesine rağmen, gerçek suçlular yargılanıp hesap vermiş değil.
Suruç sadece bir acı değil, aynı zamanda bir direniş çağrısıdır. Suruç için adalet istemek, geleceğe sahip çıkmaktır. Bu düzenin karanlığına karşı inadına barış, inadına kardeşlik, inadına sosyalizm demektir. Bu yüzden biz bu katliamı unutmuyoruz, unutmayacağız.
Suruç’u unutmak, insanlığın vicdanında boğulmakla aynı şey olur. Suruç’ta kaybettiklerimizin adlarını anmak yetmez; onların yarım kalan düşlerinin de omuzlanması gerekir. Geçmişten günümüze nice kuşak mücadele verdi, sınıfsız bir dünya için. Bayraklar elden ele geçti. Yine öyle oluyor ve olmaya da devam edecek. Sayısız kuşağın uğruna dövüştüğü sosyalist dünya mücadelesi bayrağı yere düşmeyecek. Düşleri yarım kalmayacak; bizler de dâhil gençler ve gelecek kuşaklar, emekçi insanlığın sosyalizm düşünü bir gün gerçeğe dönüştürecekler.
Birçoğu benim yaşımdaydı, onlar benim akranım. Dünya dönecek, zaman çizelgesi ileri gidecek ama onlar hep aynı yaşta kalacaklar. Onlar daima barış karanfilleri ve düş yolcuları olarak kalacaklar; asla unutmayacağız! Karanlık giymiş kötülüğe karşı insanlığın kurtuluşunu temsil eden sosyalist gençler olarak, barış ve özgür bir dünya için son gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.