Devletin “Şerefli Polisine” Atılan Tokatla Kopan Fırtına
Gülhan Dildar, 24 Mart 2011

Bu yıl yüz binlerce insan Newroz alanlarını yine coşkuyla doldurdu. İstanbul’dan Diyarbakır’a dört bir yanda yüz binlerce Kürt taleplerini dile getirmek için bir araya geldi. Alanlar yine Newroz ateşinin sıcaklığı, coşkusu ve mücadele azmiyle doluydu. Rengârenk olan alanlarda Kürtler demokratik talepleri için mücadelede kararlı olduklarını bir kez daha gösterdiler. Alanlarda bu yılki Newroz’un bir dönüm noktası olduğu, Kürt sorununun artık çözülmesi gerektiği söylendi. Meydanlarda kutlanan Newrozlardan sonra yürüyüş ve oturma eylemleri yapılmak istendi. Ancak çeşitli illerde yine devletin kolluk güçlerinin müdahaleleriyle karşılaşıldı.

Bu engellemelerden biri de Silopi’de yapıldı. Demokratik taleplerine dikkatleri çekmek için oturma eylemi yapmak isteyen Kürtlere, polis gaz bombalarıyla ve tazyikli suyla saldırdı. Saldırılanlar arasında BDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel de vardı. Kadın, çocuk demeden vahşice yapılan saldırıyı önlemek isteyen Tuncel, onlarca yılın birikmiş öfkesiyle laf anlatamadığı komiserin suratına bir tokat indirdi. Mal bulmuş mağribi gibi olayın üzerine atlayan burjuva medya tokat öncesinde yaşananları gizlerken, televizyon kanallarında tokat anı döne döne gösterildi. Tabii Başbakanın ve muhalefetin atılan tokada ilişkin yorumları da gecikmedi. Başbakan “en hafif tabirle densizlik” diyor, yasal işlemleri derhal başlatacaklarını açıklıyordu. Ağzı salyalı MHP genel başkanı Bahçeli, “halkın şerefli polisine kalkan bir avuç çapulcu ve gözü dönmüş eşkıyanın kanlı ellerinin kırılıp atılması gerektiğini” söylüyordu. Kılıçdaroğlu ise polisin zor koşullarda görev yaptığını, tokat atmanın yanlış olduğunu belirtiyordu.

Bu ikiyüzlü, aşağılık burjuva siyasetçiler yıllardır sıcacık yataklarında uyurken, Kürt halkı onların zulmüne, inkâr ve imha siyasetine maruz kalıyor. On yıllardır yok sayılan, köyleri yakılıp yıkılan, katledilen, “faili meçhul” cinayetlere kurban giden, yıllardır zindanlara hapsedilen Kürtler, bunlar yetmezmiş gibi sürekli şoven saldırılara maruz kalıyorlar.

Egemenler yıllardır Kürt coğrafyasında yapılanları gizlemeye çalıştılar, Kürtleri yok saydılar. Ancak “Artık yeter”, “ya özgürlük, ya özgürlük” diyen milyonlarca Kürt alanlarda hakları için mücadele ediyor, “biz de varız” diyor. Buna tahammül edemeyen TC egemenleri BDP’yi karalamaya, BDP’li siyasetçileri Kürt halkından yalıtmaya çalışıyorlar. Hatırlarsınız, kısa bir süre önce bölgede operasyonların durdurulması için yapılan protestoda, polisin müdahalesi sonucu BDP Şırnak milletvekili Sevahir Bayındır’ın kalça kemiği kırılmıştı. Ancak buna ne hükümet ne de muhalefet soruşturma açtı. Polisin uyguladığı şiddeti kınamadılar, sorgulamadılar. Şimdi ise yıllardır gerek Kürt halkını, gerekse devrimcileri işkencelerden geçiren, onlara her türlü zulmü uygulayan eli kanlı cellâtlara arsızca, namussuzca “şerefli” diyorlar, “polisimize nasıl el kaldırırsınız?” diye esip gürlüyorlar.

Bu arada burjuva medyanın rolünü de atlamamak gerek. Kürdistan’da yapılan haksızlıklara karşı yıllarca üç maymunu oynayan burjuva medya, bugün de Türk işçi ve emekçilerini şovenizmle zehirliyor. Tokat anını dakikalarca gösterirlerken, halkın üzerine gaz bombalarıyla nasıl saldırıldığını göstermiyorlar. Bunca yıldır Kürt halkının çektiği acılara sessiz kalınırken, Türk işçi ve emekçilerine Kürtler “terörist” olarak tanıtıldı. Türk işçi sınıfının dostunu ve düşmanını iyi tanıması gerekir. Aynı burjuvazinin hem Kürt işçi ve emekçilerinin, hem de Türk işçi ve emekçilerinin düşmanı olduğu, işçi sınıfı ile burjuvazinin karşı cephelerde olduğu unutulmamalıdır.

Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın “terörist sanılarak” bedenine 13 kurşun sıkılarak öldürülmesi unutulmamalıdır. Hayvanlarını otlatan 14 yaşındaki Ceylan’ın bedeninin havan mermisiyle parçalandığı, Ceylan’ın parçalanmış bedenini annesinin eteğinde topladığı unutulmamalıdır. 2006’da Diyarbakır’da Tayip Erdoğan’ın “kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılmalıdır” demesiyle birlikte bir hafta içinde 3’ü çocuk 15 kişinin hedef gözetilerek polis ve asker kurşunuyla katledildiği unutulmamalıdır. Özel harekâtçıların işledikleri cinayetler unutulmamalıdır. Diyarbakır’da polis kurşunuyla katledilen Aydın Erdem unutulmamalıdır. Muğla’da polis tarafından başından vurularak katledilen Şerzan Kurt unutulmamalıdır. Saymakla bitmiyor…

İşte hal böyle olunca aslında o tokadın yapılanların yanında çok hafif kaldığını görüyoruz. En hafif tabirle alçak ve ikiyüzlü olarak nitelendirilecek TC egemenlerine ve onların aynı sıfatlara sahip siyasetçilerine hiçbir şekilde bel bağlanamaz. Bu düzene karşı Türk ve Kürt işçilerinin ortak mücadelesi örgütlenemeden, burjuvazinin gerek ezilen Kürt halkına gerekse işçi sınıfına dönük saldırılarının son bulmayacağını unutmayalım. O tokat bir balyoz gibi burjuvazinin tepesine inmelidir!

İlgili yazılar