Çocuk Hakları Gününde Çocuklar İş Cinayetinde Ölüyor!

Çocuk Hakları Gününde Çocuklar İş Cinayetinde Ölüyor!

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Birleşmiş Milletler tarafından 1989’da Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edilmesiyle kutlanmaya başlanmış. Dünyayı anlamaya çalışan bir genç olarak ilk öğrendiğim şeylerden biri şu oldu: Bu düzende kâğıt üzerinde haklar var ama gerçekte yok; pratikte yok, iktidarın da umurunda değil var olan haklar. Türkiye, 14 Eylül 1990’da Çocuk Hakları Sözleşmesini kabul etmiş, 27 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe koymuş. Yani ben henüz yokken, babam ise çocuk işçilikten yeni çıkıp gençliğe adım atarken… Ne beklersiniz? O günden bugüne çocukların daha iyi koşullarda büyümesini, çocuk işçiliğinin bitmesini değil mi? Ama yok, tersi olmuş. Her şey zaten gözümüzün önünde…

Ben bir Anadolu Lisesi öğrencisiyim. Benim yaşımda, benim akranım gençler patır patır iş cinayetlerinde ölüyor. Son iki haftada iş cinayetlerinde ölen çocuk işçi sayısı hepimizi sarsmıyor mu? 8 Kasımda Kocaeli Dilovası’ndaki Ravive Kozmetik parfüm dolum fabrikasında patlama oldu; 6 kadın ve 1 erkek işçi yanarak öldü. İki kadın işçi henüz 15, diğeri ise 17 yaşındaydı. İnsan düşünürken bile nefes alamıyor. Üç kuzen birbirlerine sarılmış halde bulundular. Düşleri vardı, hayata yeni adım atıyorlardı. Ama patron daha fazla kâr etsin diye hayattan koparıldılar.

İş cinayetleri çığ gibi büyüyor. Parfüm fabrikasındaki yangından birkaç gün sonra, 14 yaşındaki tarım işçisi Nursefa Samur iş cinayetinde öldü. Geriye kırmızı elbisesi içinde parlayan gözleri kaldı. 12 Kasımda 16 yaşındaki Alperen Uygun inşaattan düşerek öldü. MESEM öğrencisiydi, belki “MESEM kölesi” demek daha doğru olur. 16 Kasımda Urfa’da inşaat iskelesi çöktü, iki kişi yaşamını kaybetti; Sedat Kurt 14, Yakup Güneş 16 yaşındaydı. Birkaç gün sonra yine Urfa’dan 15 yaşındaki Muhammed Kendirci’nin ölüm haberi geldi. İSİG Meclisine göre son 11 ayda şu ana kadar 82 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

Bu çocukların ailelerini bir düşünelim; düşünürken kendi ailelerimizi de düşünelim. Empati yapalım. Biz iş cinayetine kurban gitsek ailemiz ne yapar, ne hisseder? Ya o anne babalar? Ne çilelerle büyüttükleri çocuklarını fidan yaşta kaybettiler.

Türkiye’de çocuk işçiliğinde bir sıçrama yaşanıyor. Öyle doğrusal bir artış değil, adeta bir zıplama var. Resmi rakamlara göre 720 bin çocuk işçi var ama sendikalar gerçek sayının 2 milyon olduğunu söylüyor. Çocuk işçilik, patronlar için kısa yoldan büyük kâr demek. Çocuk işçiliğe dayalı bir düzen kurarak sermayelerini büyütmek istiyorlar. İktidar da bu doğrultuda, çocuk işçiliğinin önünü bile isteye açıyor. Bunu bizzat okulda yaşıyoruz, görüyoruz. Anadolu lisesinde okumama rağmen hemen her gün MESEM propagandasına maruz kalıyoruz. Müdürlerimiz ve birçok öğretmenimiz MESEM’e geçmemizin avantajlı olacağını, hem okuyup hem para kazanabileceğimizi, günün sonunda da diploma sahibi olacağımızı söylüyorlar.

Kuzenim de MESEM’e gidiyor. Haftada 1 gün güya teorik eğitim alıyorlar, 4 gün ise ağır koşullarda çalışıyorlar. Kâğıt üzerinde “mesleki eğitim” verildiği iddia ediliyor ama sıra arkadaşlarımız normal bir işçi gibi tam zamanlı ve ağır koşullarda inşaatlarda, fabrikalarda, atölyelerde, depolarda, otellerde çalıştırılıyor. Asgari ücretin yüzde 30’u kadar ücret alıyorlar. Yani MESEM adı altında çocuklar, patronların istediği her yerde, her koşulda asgari ücretin yüzde 30’una çalıştırılıyor. Üstelik devlet, patronlara “sen iş öğret, ben parasını vereyim” diyerek bu ücretleri İşsizlik Fonundan ödüyor. Yani işçilerden kesilen ve işsizlik için kullanılması gereken bir fon, bu yolla patronlara aktırılmış oluyor. Patronlar için MESEM’li öğrencileri çalıştırmak muazzam sömürü ve kâr anlamına geliyor. Bu durum, patronların neden MESEM’i yaygınlaştırmak için can attıklarını da açıklıyor.

Patronlar ucuz ve savunmasız işgücü olan çocukları sömürerek kârlarını büyütüyorlar. Yatırım yapmak, makine almak büyük sermaye istiyor. Yetişkin işçileri çalıştırmak hem maliyetleri artırıyor hem de yetişkin işçiler üzerinde istenen baskıyı kurmak o kadar kolay değil. Ama çocuk işçiler taze işgücü ve sudan ucuz. Sermayelerini büyütmek isteyen patronlar için adeta yeni keşfedilmiş bir maden gibiler. İktidar da bir dediğini iki etmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve okul yönetimleri eliyle çocuklar MESEM’e yönlendiriliyor.

Okumak çok pahalı, bir de bunun üniversite kısmı var ve iş bulmak kesin değil, hatta çoğu zaman imkânsız. Bu yüzden binlerce işçi ailesi “çocuğum bari meslek öğrensin” diyerek çocuklarını MESEM’e yazdırıyor. Gençler kendilerini çıkışsız ve umutsuz hissediyorlar, geleceksizlik sarmalından kurtulmak istiyorlar. “Hem para kazan hem de meslek edin” söylemi cazip geliyor ama süreç başlayınca ne para kazanabildiklerini ne meslek öğrendiklerini görüyorlar.

Sermaye sınıfı, bir canavar gibi çocuk işçileri yutarak daha fazla şişmek istiyor. Bunu da “sanayinin ara işgücüne ihtiyacı var” diyerek haklı göstermeye çalışıyorlar. Bu yüzden daha fazla çocuk MESEM’e yönlendirilsin, MESEM kapsamındaki okullar çoğalsın istiyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı, zorunlu 4 yıllık lise eğitimini 2 yıla indirip bizleri erken yaşta sermayenin sömürü çarklarına sürmeyi planlıyor. Bu plana göre 2 yıl liseye devam eden öğrenci daha sonra okuldan ayrılıp açıktan okuyabilecek. Böylece daha fazla öğrenci fabrikalara gidecek, gidemeyenler ise evde oturacak. Ne eğitimde ne istihdamda olan genç sayısı daha da artacak. 4 yıllık lise kesintiye uğrayınca MESEM daha cazip gözükecek ve daha fazla taze işgücü sermayenin değirmenine akacak.

Bir meslek edinmeyi, geleceğe hazırlanmayı kim istemez? Ama MESEM bir “meslek edinme yeri” değil. Okul sıraları üretim ve sömürü bantlarının bir parçasına dönüştürülüyor. Meslek adı altında küçük yaştaki çocukların emeği metalaştırılıyor. Arkadaşlarımız sömürü çarklarına sürülüyor ama işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yok! Bu yüzden de her gün arkadaşlarımız iş cinayetlerinde ölüyor.

Çok öfkeliyim. Hayat böyle olmamalı. Bu yaşamı kabul etmemeliyiz! Bizlere eğitim değil sömürü; gelecek değil güvencesizlik dayatan bu çürümüş, karanlık düzene karşı mücadele etmeliyiz! Bizi sömürü çarklarına iten iktidarın politikalarına karşı durmalıyız! Bunun yolu bellidir: Gençler olarak sosyal medya çukurundan kafamızı kaldırmalı, gözümüzü açmalı, gerçekleri görmeli, duyarlı olmalı, örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz!

Patronların Ucuz İşgücü Madeni: MESEM

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü: Gerçekler ve Yalanlar

Dilovası’nda 6 Kadın İşçinin Yanarak Ölmesinin Sorumlusu Patron Düzeni ve Siyasi İktidardır!