Brecht’in Şiirini Marx’ın Tarih Anlayışıyla Okumak!

Brecht’in Şiirini Marx’ın Tarih Anlayışıyla Okumak!

Geçtiğimiz ay, düzenlediğimiz bir piknikte Bertolt Brecht’in Okumuş Bir İşçi Soruyor şiirini okumuştuk. Bu şiirinde Brecht, sürekli sorular soruyordu ama soruları cevaplamak aslında koca bir tarihi, en azından onun dinamiklerini anlamak anlamına geliyordu. Şöyle diyordu Brecht:

Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?

Bir hocamız, “ne dersiniz, kitaplar neden hep kralların adını yazıyor, tarihi yapan krallar, büyük insanlar ya da zeki insanlar mı?” diye sordu. Şiire eklenen bu soruyla birlikte, okuldaki eğitim sistemi üzerine konuştuk. Okulda okuduğumuz hiçbir kitapta, Teb şehrini kimin yaptığı, kayaları kimin taşıdığı ya da taşıyanların önemi yazmıyordu, peki neden? Daha sonra “Marx’ın tarih anlayışı” konulu bir sohbetimiz oldu ve kafamdaki birçok soru yerli yerine oturdu. Marx ve Engels, Komünist Manifesto’nun daha ilk cümlesinde şöyle diyorlardı: “Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir.”

Hocalarımız, tarihi büyük ve zeki adamların yapmadığını, o büyük ve zeki adamların da dâhil olduğu sınıfların, sınıflar arasında sürüp giden çatışmanın, isyanların, devrimlerin, savaşların tarihi belirlediğini anlattılar. En basitinden, 1917’de Rusya’da bir devrim oldu, işçi sınıfı iktidarı ele geçirdi; o andan itibaren de 20. yüzyılın tarihi değişmiş oldu. Şimdi kim yapmış oldu tarihi; büyük, zeki, hırslı veya çılgın adamlar mı yoksa onların tamamının içinde yer aldığı sınıflar arasındaki mücadele mi? Cevap yeterince açık zaten: Senelerdir bizlere okutulan, söylenen, anlatılanın tam tersi yani…

Aslında Brecht, tam da Marx’ın tarih anlayışı temelinde yazmış şiirini. Bu bakış açısıyla şiiri bir daha okudum, çok etkilendim. Brecht’in şiiri insanı yoğun bir duyguyla sarmıyor sadece, insanı alıp tarihin derinliklerine götürüyor. Brecht, emek harcayan, zenginliği üreten, en büyük yapıları kuran emekçilerin tarihte neden iz bırakmadığını sorgulamamızı istiyor. Kitaplar yalnız kralların adını yazıyor ama üreten, emek veren, değiştirip şekil veren krallar değil emekçilerdir. Krallar ise emeğimizi, milyonlarca insanın emeğini çalan sömürücülerdir.

Brecht, şiirin devamında şöyle soruyor:

Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
Kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
Altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
Dillere destan olmuş koca Bizans’ta?

“Ne oldular dersin duvarcılar/ Çin Seddi bitince?” Gerçekten de ne olmuştu, nereye gitmişlerdi? O kölece koşullara kimse isyan etmemiş miydi? Roma’da zafer anıtlarından geçilmezmiş ama birileri zafer kazanmışsa birileri de yenilmiş demektir! Roma’daki zenginliğin kaynağı, başka ülkelerin yağmalanmasıdır, köle emeğidir. O köleler ki defalarca isyan ettiler, ayaklandılar. Onlardan biri de Spartaküs isyanıydı. Bir köle ve gladyatör olan Spartaküs önderliğinde ayaklanan köleler, 100 bin kişilik bir ordu kurdular ve Roma’nın anlı şanlı generallerini defalarca yendiler. Amaçları, sömürünün ve köleliğin olmadığı bir güneş şehri kurmaktı, başaramadılar. Ama onların mücadelesi, bugün hâlâ bizlere yol gösteriyor.

Brecht, sınıf bilinçli bir işçinin gözünden sorularını sormaya ve tarihin derinliklerine yolculuk yapmaya devam eder:

Atlantis’te, o masallar ülkesinde bile,
Boğulurken insanlar
Uluyan denizde bir gece yarısı,
Bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
Hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz İskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalılar’ı Sezar?
E bir aşçı olsun yok muydu yanında?
İspanyalı Filip ağladı derler
Batınca tekmil filosu.
Ondan başkası ağlamadı mı?
Yedi yıl Savaşı’nı İkinci Frederik kazanmış?
Yok muydu ondan başka kazanan?

Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
Ama ödeyen kimler harcanan paraları?

İşte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru.

Brecht soru sormamızı, düşünmemizi istiyor. Soru sorumak, katı olana, cansız olana can veriri adeta. “Neden böyle değil de öyle yapılmış veya yazılmış?” sorusunu sorup cevap vermemiz, bizi mutlaka başka sorulara yöneltir ve öğretilmiş ezberlerin dışına çıkartır.

Sitemizde, Brecht’in yaşamını ve devrimci tiyatrosunu ele alan kapsamlı bir yazı var. Onu okuduktan sonra, Brecht’in neden bu soruları sorduğunu daha iyi anladım. Brecht, sadece bir yazar ve şair değildir, aynı zamanda tiyatro içinde büyük bir devrim yapmış bir sanatçıdır. Brecht’in en büyük özelliklerinden biri, tiyatroyu sadece eğlence aracı olarak değil, insanları düşündüren ve onların içinde bulundukları dünyaya farklı bakmalarını sağlayan bir araç olarak kullanmasıdır. Onun eserlerinde bizim gibi sıradan insanların sorunları, toplumsal eşitsizlikler, savaşın ve adaletsizliğin acı yüzü işlenir. Brecht’e göre sanat, dünyanın değiştirilebilir olduğunu göstermelidir.

Ve Okumuş Bir İşçi Soruyor şiiri de dünyanın, insanın ve toplumun her an değişim halinde olduğunu; dünyanın değiştirilebilir olduğunu göstermek için yazılmıştır. Sanıldığının ve egemenlerin yazdığı tarihin aksine, en görkemli piramitlerin ve sarayların mimarı emektir. Dünyadaki bütün güzellikleri yaratan bizleriz ancak tarihte adı geçmeyen, yoksulluk çukurunda yaşayan da bizleriz! Bu dünyada her şey ters duruyor; yapmamız gereken o dünyayı ayakları üzerine dikmektir. Bunun için, Brecht’in bize öğretmeye çalıştığı gibi soru sormalı, bilinçlenmeli, örgütlenmeli ve sosyalist bir dünya için mücadele etmeliyiz!

 

Brecht ve Epik Tiyatro

Karl Marx: Yaşamı ve Öğretisinin Ana Çizgileri