Artan Yoksulluk, Direnişler ve Sendikaların Göstermelik Eylemleri
İstanbul'dan bir kadın metal işçisi, 25 Ağustos 2024

Son günlerde Türkiye’nin birçok kentinde grevler ve direnişler yaşanıyor. Maraş’tan Bursa’ya birçok yerde çiftçiler, ürettikleri ürünler ellerinde kaldığı ve artan maliyetleri karşılamadığı için eylemler yapıyorlar. Hayat pahalılığı belimizi bükerken, günden güne yoksullaşırken işçilerin susup oturmasını kimse beklemesin! Önümüz sonbahar, kış. Enflasyondan dolayı tüm mallar zamlanırken, ücretlerimiz yerinde sayıyor, yani yoksullaşıyoruz. İktidar yaz aylarında elektriğe ve doğalgaza zam yaptı. Bunlar geçim sıkıntısı olarak üzerimize çökecek. Sırtımızdaki vergi yükü daha da arttırıldı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de “hedef enflasyon” diye bir şey çıkardılar. Önümüzdeki yılbaşında “hedef enflasyon” diyerek asgari ücrete yüzde 15-20 zam yapmak istiyorlar. Böylece biz daha fazla yoksullaşırken, sermayenin kârı büyüyecek! Çünkü bu düzeydeki bir zam enflasyon karşısında hemen eriyecek. Asgari ücrete yapılacak böyle bir zam, biz sendikalı işçileri de etkileyecek. Toplu sözleşmemiz yaklaşıyor ve biz de aynı zam dayatmasıyla karşı karşıya kalacağız! MESS patronları, şimdiden sendikaları baskı altına almaya başladılar. Daha önce büyük bir zam yaptıklarını ve bu sefer durumun farklı olacağını söyleyerek şimdiden sefalet zammına zemin hazırlıyorlar.

Fabrikada herkes geçinemediğinden dert yanıyor haklı olarak. Türkiye’de insanların kendisine yoksul demesi ayıp sayılıyor. Sanki yoksul olmamızın nedeni sömürü düzeni değil de bizmişiz gibi! Yoksul olmak ayıp sayıldığı için, genellikle kimse açıktan ben geçinemiyorum demezdi. Ama bu durum değişiyor. Herkes geçinemediğini, ay sonunu getiremediğini anlatıyor birbirine. Sadece yoksul değiliz. Çalışma saatleri çok uzun ve yorucu. Patronlar, müdürler, işçileri hor görüp aşağılıyorlar. Emek veren, üreten biz, aşağılanan da biz! Ayrıca işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri de alınmıyor. Güya eğitim veriliyor ama her şey göstermelik. Hem hakları için direnişe geçen Polonez fabrikası işçilerinin hem de CarrefourSa Depo işçilerinin taleplerinin başında işçi sağlığı ve iş güvenliği geliyor. CarrefourSA işçileri ek zam istedikleri, iş güvenliği önlemlerinin alınmasını istedikleri için işten atıldılar. Oysa istedikleri sadece 5 bin lira zam, kendilerine düzgün muamele yapılmasını ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını istiyorlar. Patronların tek düşündükleri şey kârlarını daha fazla artırmak ve bunun önündeki tüm engelleri kaldırmak. Patronlar makineleri işçilerden daha kıymetli görüyorlar. Biz işçilere, karnı doyurulacak ve ölünceye kadar çalıştırılacak yük hayvanı muamelesi yapıyorlar. CarrefourSA işçilerinin anlattıkları da bunu doğruluyor: Küflü ekmeklerden, böcek çıkan yemeklerden tüm işçiler şikâyetçi. Yemekler çok kötü ve bir işçinin sadece makarna, bozuk ve kalitesiz çorbayla beslenerek ertesi gün tekrar çalışabilecek güce kavuşması çok zor. Yemekler yalnızca kötü ve kalitesiz değil, aynı zamanda kurtlu ve sağlıksız. Yani aslında işçilere bu şekilde hakaret ediliyor ve bu da doğal olarak öfke doğruyor. Kadıköy Fikirtepe’de lüks konutların inşaatında çalışan işçilerin kurtlu yemeklere tepki gösterip yemekhanedeki masaları ve sandalyeleri kırmaları sebepsiz değil.

AKP-MHP iktidarı ve patronlar sınıfı, bize kara kışı yaşatmak istiyor. Hayat pahalılığı, eriyen ücretler, artan vergiler işçilerin tepkisinin büyümesine neden oluyor. Toplu sözleşme kapsamında alacağımız ek zamlar ve fazla mesailer neredeyse tamamen vergiye gidiyor. Patronlar da utanmadan kalkıp “ücretleriniz çok yükseldi, zam istemeyin” diyorlar. Oysa bu vergiler bizim cebimizden çıkıp önce devletin kasasına giriyor, oradan da patronlara teşvik olarak veriliyor. Vergi kesintileri tüm işyerlerinde tepki toplamış durumda ve özellikle sendikalı işyerlerinde huzursuzluk var. İşte bu yüzden Türk-İş, DİSK ve Hak-İş konfederasyon başkanları bir araya gelip ortak bir açıklama yaptılar. Ardından da sendikalar kimi eylemler düzenlemeye başladılar. Ama her konfederasyon ayrı eylem yapıyor. 20 Temmuzda Türk-İş “Zordayız, geçinemiyoruz” ve “Vergide adalet istiyoruz” talebiyle 81 ilde basın açıklaması yaptı. Tüm basın açıklamalarında ezberlenmiş cümleler kuruldu, hayat pahalılığından ve enflasyondan söz edildi. Ama ek zam talep edilmedi ve somut olarak bundan sonra sendikaların ne yapacağı açıklanmadı. Biliyoruz ki bu eylemler göstermelik ve amaç hoşnutsuz tabanın gazını almak! Güya eylemler düzenleniyor ama bu eylemlerden işyerlerindeki işçilerin haberi yok, hatta birçok işyerinde temsilciler bile bu eylemlere çağrılmadı. Sendika yöneticileri yaptıkları toplantılarda işçilerin yüksek beklenti içine girmemelerini söylüyorlar. Güya bunlar işçilerin temsilcileri! Gerçekte ise tüm dertleri işçileri kontrol altında tutmak ve koltuklarını korumak!

Sendika konfederasyonlarının ortak bir açıklama yapması elbette önemlidir. Bunun nedeni işçi sınıfının içine itildiği yoksulluk çukurunun daha da büyümesi ve tepkinin artmasıdır. Öylesine bir durum var ki,  yer yerinden oynaması gerekirken, göstermelik eylemler yapılıyor. Sonbahar ve kışla birlikte yoksulluğumuz daha da artacak. Asgari ücret zammı şimdiden çok önemli bir mücadele konusu haline gelmiştir ve şimdiden hazırlanmamız lazım. İşte bunun için sendika tabanlarında baskıyı artırmamız lazım. Çünkü bizim baskımız olmadan sendika bürokratlarının kendiliğinden harekete geçmesi mümkün değil. Sitemizde çıkan “Meclisteki Zorbalık ve Toplumsal Mücadelenin Yönü” yazısında da ifade edildiği gibi, sosyalist örgüt ve partiler ile mücadeleci sendikalar harekete geçmeden, bir emek cephesi oluşmadan patronlar sınıfının ve siyasi iktidarın saldırılarına karşı duramayız!

Meclisteki Zorbalık ve Toplumsal Mücadelenin Yönü

İlgili yazılar