Dostlara, bu düzende sömürülen, ezilen ve yalnızlaştırılmaya direnen herkese merhaba.
Kapitalist sistemin krizlerinin derinleştiği, emeğin sömürüsünün katmerlendiği bu karanlık dönemde, iktidarın 2025 yılından başlayarak gelecek 10 yılı “Aile yılı” ilan etmesi ne bir tesadüf ne de masum bir politikanın sonucudur. Bu adım, iktidarın, mevcut tahakküm ilişkilerini yeniden üretmek ve konumunu güçlendirmek amacıyla attığı bilinçli, ideolojik ve politik bir adımdır. Amaç, “aileyi koruma” adı altında işçilerin, kadınların, gençlerin direnişini kırmak, emekçilerin örgütlenmesinin önüne geçmektir. “Aile yılı” ile zorunlu lise eğitiminin kaldırılarak çocuk işçiliğini tamamen yasalaştırma niyeti arasında bir bağ var. İktidarın, ailelerimizi kullanarak biz gençleri itaatkâr bireylere dönüştürme niyeti ile “aile yılı” arasında bir ilişki var.
Sitemizde yayımlanan “Rejimin Aile Sevdası!” yazısında vurgulandığı gibi, aile ve ailelerimiz rejimin zerrece umurunda değil. Rejim her alanda sıkışmış, toplumun büyük kısmı nezdinde meşruiyeti zayıflamış durumda. Sermaye taze ve ucuz işgücü sömürüsüyle palazlansın diye, liselileri okul yerine fabrikalara göndermek istiyor. Biz gençler isyan etmeyelim diye ailelerimizi başımıza gardiyan olarak dikmek istiyor. Sürekli aile kurumunu gündeme getirerek, aile dağılıyor, aile şöyle kutsal, aile böyle önemli diyerek ailelerimizin biz gençleri dizginlemesini istiyor. Son süreçte gençlerin nasıl öfkeli olduğunu rejim görüyor ve bir şekilde, dini ve aileyi kullanarak emekçilerin çocuklarının mücadeleye dâhil olmasını engellemeye çalışıyor.
Sabah akşam ailenin kutsallığından söz ediyorlar. Ama bunu ağızlarından düşürmeyenlerin nasıl yalancı olduğunu biz gençler her gün yaşayarak tecrübe ediyoruz. Gençler olarak mahallemizden dışarı bile çıkamıyoruz. Arkadaşlarımızla kafeye gidip bir kahve bile içemiyoruz çünkü ailelerimiz yoksul, asgari ücretle çalışan işçi aileleri. Geçim sıkıntısı, ay sonunu getirememe, kadının eve sıkışıp kalması, çocukların kafese hapsedildiğini hissetmesi yüzünden yoksul ailelerde tartışma, gerilim ve kavga eksik olmuyor. Kadına şiddetin en önemli sebeplerinden biri yoksulluktur. Kapitalist sömürü düzeninde işçiler iliklerine kadar sömürülüyor, kadınlar ve çocuklar ezilip şiddet görüyor, çocuk emeği sömürülüyor. Sonra da kalkmış bize ailenin kutsal olduğu ahkâmı kesiyor, “aile yılı” ilan ediyorlar. İkiyüzlü utanmazlar!
İşçi sınıfının büyük önderleri Karl Marx ve Friedrich Engels, daha 1848’de yazdıkları Komünist Manifestosu’nda, aileye en büyük darbe indiren ve onu dağıtanın kapitalist sömürü sistemi olduğunu söylerler. Ailenin gerçek düşmanı, insanın insan tarafından sömürülmesine ve her türlü insan ilişkisinin çıkar temelinde belirlenmesine neden olan kapitalizmdir.
Gerçek insani ilişkilerin, dayanışma ve paylaşımın enayilik olarak görüldüğü bir düzende, aile kurumu nasıl kutsal olabilir? Tam bir şirket gibi işleyen, muazzam sermayeyi tek elde tutmak için bir arada duran, holdingler arası evliliklerin yapıldığı burjuva ailesi mi kutsal? Bu düzende aile kurumu, sömürücü düzene hizmet etmesi için ayakta tutulmak isteniyor. Örneğin, aile kurumunda kadının emeği görünmez, erkek egemen düşünce üstün kılınmak istenir. Bu kurum önemseniyor çünkü işçi sınıfının çocukları ve gençleri itaat kültürüne göre büyütülmek, suskun bireylere dönüştürtülmek isteniyor. Gençlerin milliyetçi, başka halklardan insanları aşağılayan ırkçı bireyler olmasında burjuva ideolojisine göre şekillenen aile kurumunun büyük rolü var. Bu yüzden hem Almanya’da Hitler hem de İtalya’da Mussolini, gençleri faşist temelde örgütlemek ve onları insanlık düşmanı rejimlerini ayakta tutmak için aile kurumunu kullanmışlardır. Bugün Türkiye’deki rejim de bunu yapmaya çalışıyor ama tüm çabası boşa çıkıyor. Bizler, oynanmak istenen oyunu görüyoruz ve tarihimizden de öğrenerek sömürü düzenine karşı, demokratik hak ve özgürlüklerimizi savunmak için mücadeleyi seçiyoruz.
Biliyoruz ki gerçek sevgi, ancak sömürü ortadan kalktığında, kadın ve erkek eşit olduğunda var olabilir. İşte o zaman birey ve aile ilişkileri kapitalizmin kirli zemininde şekillenmeyecek. Gerçek sevgi, özgürlükle başlar ve günümüzde aileye atfedilen özellikler ancak sömürüsüz bir dünyada gerçekliğe kavuşabilir. Bu dünyada ise, yalnızca kapitalist sömürü düzenine karşı mücadele edenler gerçek sevginin, ailenin ifade ettiği dostluğun tadına varabilir.
İşçi sınıfının aileleri mücadele temelinde kapitalizme karşıt bir pozisyon almalıdır. Biz gençler de bunun için tüm gücümüzle çalışmalıyız. Bizler, bu sözleri mücadelemizin pusulası yapıyoruz. Bizim ailemiz aynı zamanda fabrika önünde direnen işçidir, cezaevindeki devrimcidir, sokakta hakkını arayan emekçidir, birbirine yoldaş olan gençlerdir. Biz, işçilerin sömürülmediği, savaşların olmadığı, kadının özgürleştiği, çocukların öldürülmediği, LGBT bireylerin horlanıp dışlanmadığı, gençliğin korkmadığı, hayal kurabildiği bir dünya için savaşıyoruz. Kapitalist sömürücüler ve iktidar, bizi yalnızlaştırmak istiyor. Ama biz bu yalnızlığa teslim olmayacağız, örgütleneceğiz!