Bangladeş’te Kota Protestosu Neden İsyana Dönüştü?
Gülhan Dildar, 26 Temmuz 2024

Ülke genelinde 32 milyonu bulan işsizin 18 milyonunu gençler oluşturuyor ve bunların önemli bir kısmı üniversite mezunu. Bangladeş İstatistik Bürosunun verilerine göre 15-24 yaş arası gençlerin yüzde 39’u yani 12,2 milyonu ne okula gidiyor ne de çalışıyor. Bir yandan hayat pahalılığıyla boğuşan ve sefalet içerisinde yaşam savaşı veren on milyonlar, öte yanda sömürü, yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılıkla tüm zenginliği cebe indiren bir avuç asalak! İşte bu koşullarda kota uygulaması, demokratik hakların her geçen gün daha da daraltıldığı Bangladeş’te gençleri ve emekçileri “artık yeter” noktasına getirdi, isyanı tetikledi.

Bangladeş’te kota sistemine karşı üniversite öğrencilerinin başlattığı eylemler toplumun geniş kesimlerinin dâhil olduğu bir halk isyanına dönüştü. 15 Temmuzda Dakka Üniversitesinde yapılan eylemlere polisin ve iktidar partisi Awami Birliğinin öğrenci kolu BCL’nin saldırısında birçok öğrenci yaşamını kaybederken onlarcası da yaralandı ve eylemler hızla diğer üniversitelere yayıldı. Polisin gençlere azgınca saldırması, üniversite kampüslerinde başlayan protestoların tüm ülkeye yayılmasının önünü açtı. Polisin ve paramiliter güçlerin saldırılarında şu ana kadar iki yüz civarında insan yaşamını yitirdi. Ancak hükümet haber erişimini kısıtladığı için ölü ve yaralı sayısını tam olarak bilemiyoruz, sayının çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

Tüm baskı ve şiddete rağmen başta gençler olmak üzere emekçiler, günlerce sokaklarda eylemlerini sürdürdü. Eylemleri karalayan Dakka’daki devlet televizyonu ateşe verildi. Onlarca insanın katledilmesine, yüzlercesinin yaralanmasına ve çok daha fazlasının tutuklanmasına tepki gösteren emekçiler, polis karakollarını basıp ateşe verdiler. Başkentin kuzeyindeki Narsingdi bölgesindeki hapishaneye baskın düzenleyerek yüzlerce kişiyi ise serbest bıraktılar. “Önce cesetleri sayın, sonra kotayı sayın” sloganlarının yankılandığı sokaklarda, eylemlerin içeriği kota sisteminin protesto edilmesini aşarak hükümetin istifa etmesi talebine dönüştü.

Protestoların bir isyana dönüşüp büyümesiyle paniğe kapılan iktidar; öğrencilerin, işçilerin, emekçilerin bir araya gelmesinin önüne geçmek için 18 Temmuzdan itibaren üniversiteleri kapattı, ülke genelinde interneti kesti ve geniş çaplı sokağa çıkma yasağı ilan etti. İnternet ve telefon kesintileri sebebiyle sosyal medyaya erişim de kısıtlanmış oldu. Hükümetin kontrolündeki yerel gazeteler ve TV kanalları tek haber kaynağı haline getirilerek emekçilerin meşru eylemleri “terör eylemleri” olarak sunuldu, karalandı. Zora giren tüm burjuva hükümetler gibi Bangladeş’teki burjuva hükümet de emekçi isyanını gayrimeşru göstermek amacıyla derhal “dış güçler” propagandasına başladı. “Dış güçler” eliyle “renkli devrim” yapılmak istendiğini, Pakistan gizli servisinin protestoları yönlendirdiğini ve ülkenin istikrarsızlaştırılmak istendiğini söyleyerek kara propaganda yürüttü, yürütüyor. Keza öğrencileri Bangladeş Ulusal Partisi (BNP) gibi sağcı muhalefet partilerinin piyonu olmakla suçluyor. Oysa öğrenciler başbakan Hasina’nın halk isyanını frenlemek için söz konusu partileri ve dini cemaatleri bir aparat olarak kullanacağını bildiklerinden, mümkün mertebe bu yapıların eylemlere katılmalarının önüne geçtiler ve hükümetin yalanlarını teşhir ettiler.

24 Temmuzda ancak kısmi olarak gevşetilen sokağa çıkma yasağı sırasında fabrikalar ve bankalar yine kapalı kalırken, ülkede hayat neredeyse durma noktasına geldi. Polise sokağa çıkanları “vur” emri veren Hasina hükümeti, emekçileri sindirmek ve sömürü düzenini korumak için halka savaş ilan etmiş durumda! Fakat olağanüstü hale, yasak ve engellemelere rağmen emekçilerin iletişiminin ve protestoların devam etmesinin önüne tam olarak geçilemedi. Örneğin gençler cami mikrofonlarını ele geçirerek seslerini minare hoparlörlerinden dahi duyurmasını bildiler. Halka kepenk kapatma ve öldürülen gençlerin cenazelerine katılma çağrıları yaptılar. “Bu artık bir protesto değil, bir savaş!” diye haykıran gençler, göstericilerin katledilmesine son verilmesi çağrısında bulundular.

24 Temmuzdan itibaren sabah 10’dan akşam 5’e kadar 7 saatliğine sokağa çıkma yasağı gevşetildi. Tekstil fabrikaları yeniden üretime başladı, bankalar açıldı. İnternet erişimi kısmen sağlanırken, sosyal medyaya erişim ise kısıtlı.

Biriken öfkeyi açığa çıkartan kota sistemi

Gençlerin kaldırılmasını istediği kota uygulamasına göre, kamu sektöründeki işlerin yüzde 30’u 1971’de Pakistan’a karşı verilen bağımsızlık savaşında “gazi” olanların akrabalarına ayrılması gerekiyor. Fakat gerçekte bu sistem, başbakan Şeyh Hasina Vecid’in iktidar partisi Awami Birliğinin (AL) üyelerinin ve itaatkâr destekçilerinin istihdamı için kullanılıyor. Yani iktidar partisi bu sistemi arpalık olarak kullanıyor ve yandaşlarına iş dağıtarak kitle desteğini sürekli diri tutmaya çalışıyor. Sonuçta “özgürlük savaşçılarının çocukları ve torunları” listesine kimin alınacağına iktidar partisi karar veriyor. Liyakat esasının bir kenara atılması demek olan bu kota sistemi 2018’e kadar yürürlükteydi. Hükümet, 2018’deki kitlesel protestoların ardından kota uygulamasını kaldırmak zorunda kaldı. Ancak geçtiğimiz ay Bangladeş Yüksek Mahkemesi bu kararı iptal ederek kota sistemini yeniden yürürlüğe koyma kararı aldı.

İşsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin arşa yükseldiği Güney Asya ülkesi Bangladeş’te kota uygulamasının geri getirilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Hükümet yandaşlarını ödüllendiren bu adaletsiz uygulama, zaten işsizlik cenderesinde nefessiz kalan gençlerin öfkesini daha da biledi ve eylemlerin başlamasına yol açtı. Eylemler devam ederken Başbakan Hasina’nın protestocuları “Razakarlar” olarak nitelendirip karalaması gençleri daha da öfkelendirdi. Zira Razakarlar, 1971 Bangladeş Kurtuluş Savaşı sırasında Pakistan ordusuyla işbirliği yapan paramiliter bir güçtü. Katliamlar, tecavüzler, işkenceler dâhil her türlü insanlık suçu işlemiş Razakarlar, karşı-devrimci ve hain olmak anlamına gelmektedir. Oysa eylemlere katılan emekçi gençler adaletsizliğe, haksızlığa, kendilerinin geleceksiz bırakılmasına karşı onurlu bir mücadele yürütüyorlar.

Emekçilerin geri adım atmaması üzerine Başbakan Hasina, Yüksek Mahkemenin temyiz kararını “sabırla beklemeleri” çağrısında bulunarak şöyle demişti: “Öğrencilerimizin üst mahkemeden adalet alacaklarına inanıyorum. Hayal kırıklığına uğramayacaklar.” Lakin hükümetin sözüne güvenmeyen emekçiler, geçmişten çıkardıkları derslerden hareketle talepleri karşılanana kadar eylemlerine devam edeceklerini açıkladılar. Protestoların ülke geneline yayılan bir isyana dönüşmesi üzerine Bangladeş Yüksek Mahkemesi, kota kararının revize edilmesine hükmetti. Bu karara göre yüzde 30’luk “gazi” kotası yüzde 5’e düşürüldü.

Ancak gençler, artık başka taleplerde bulunuyorlar: Öncelikle gençlerin katliamından sorumlu olan Başbakan Hasina’nın kamuoyu önünde özür dilemesini; içişleri, adalet, eğitim dâhil ulaştırma bakanlarının hükümetten ve partiden istifa etmesini talep ediyorlar. Diğer talepleri ise şöyle: Öğrencilerin öldürüldüğü yerlerde bulunan polis memurlarının görevden alınması; Dakka, Jahangirnagar ve Rajshahi üniversitelerinin rektörlerinin istifa etmesi; öğrencilere saldıran polis ve BCL güçlerinin tutuklanması; ölen ve yaralananların ailelerine tazminat ödenmesi; üniversitelerin ve yurtların yeniden açılması ve eylemlere katılanların okuldan uzaklaştırılmaması!

Genç işsizlik, gelecek kaygısı ve çıkışsızlık

Kota sisteminin yeniden uygulamaya sokulmasına karşı başlayan eylemler, esasında ülkede biriken toplumsal öfkenin bir sonucudur. “Kaotik Dünya, Belirsiz Gelecek: Çıkış Nerede?” başlıklı yazımızda şunları belirtmiştik: “Dünya burjuvazisinin son 40 yıldır uyguladığı neoliberal saldırı politikaları sonucunda «sosyal devlet» uygulamaları büyük ölçüde tırpanlandı, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları kötüleşti, işsizlik ve gelecek kaygısı büyüdü. Tarihte ilk kez genç kuşaklar bu denli üretim sürecinin dışına itilirken, depresyon yayılıyor, oluşan maneviyat boşluğu derinleşiyor.”[1] Dünya genelinde genç kuşakların ve işçi sınıfının içinde bulunduğu bu durumdan Bangladeş de azade değil. Kapitalizmin yarattığı karmaşık sorunlardan Bangladeş işçi sınıfı ve öğrenci gençlik ağır şekilde etkileniyor: İşsizlik, derinleşen yoksulluk, kölece çalışma koşulları ve geleceksizlik!

Kapitalist dünya sistemine entegre olan ve uluslararası tekeller için ucuz sömürü cennetine dönüşen Bangladeş, kapitalist gelişmişlik açısından bakıldığında geri bir ülke konumundadır. Dünya Bankasının verilerine göre 170 milyon nüfusa sahip ülkenin Gayrisafi Yurt İçi Hasılası 460 milyar dolarken, kişi başına gelir 2 bin 646 dolardır. Ülke nüfusunun yüzde 59’u hâlâ kırsalda yaşarken, köy ve kırsal nüfusun kentlere akışı hızlanmış durumda. Fakat hem kentlerde hem de kırsalda çok ciddi bir işsizlik sorunu var. Hazır giyim sektörünün merkezlerinden biri haline gelen Bangladeş’te işçiler, komşu ülkelerdeki kardeşleri gibi iliklerine kadar sömürülüyorlar. Hazır giyimin en çok üretildiği Vietnam, Kamboçya, Çin ve Hindistan’ın da aralarında yer aldığı Güney Asya ülkelerindeki tekstil işkolunda ortalama ücretler aylık 200 dolardır. Bangladeş ise 110 dolarla en düşük asgari ücretin uygulandığı ülkedir. Yıllarca asgari ücrete zam yapılmayarak ücretlerin baskılandığı ülkede, işçiler mücadele ederek ve canlarını ortaya koyarak ücretleri bir nebze olsun arttırmayı başardılar. Emekçiler yükselen enflasyon altında eziliyor; açlık, yoksulluk ve sefalet koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. Siyasi baskılarla birleşen işsizlik ve kötü yaşam koşulları gençleri nefessiz bırakıyor ve gençlerin içine itildiği geleceksizlik kuyusu derinleşiyor.

Ülke genelinde 32 milyonu bulan işsizin 18 milyonunu gençler oluşturuyor ve bunların önemli bir kısmı üniversite mezunu. Bangladeş İstatistik Bürosunun verilerine göre 15-24 yaş arası gençlerin yüzde 39’u yani 12,2 milyonu ne okula gidiyor ne de çalışıyor.[2] Sendikasız, güvencesiz, düşük ücret ve ağır iş koşullarından dolayı gençler, ücretlerin ve çalışma koşullarının görece daha iyi olduğu kamu sektöründe iş bulmaya çalışıyorlar. Her yıl yaklaşık 400 bin üniversite mezunu, 3 bin kişilik kamu hizmeti kontenjanı için yarışıyor. Bu örnek, ülkede gençlerin içine itildiği çıkışsızlığın özetidir.

Yolsuzluk ve çürüme

Dünya genelinde tanık olduğumuz gibi Bangladeş’te de burjuva siyasal sistem tam anlamıyla çürümüştür. Başbakan Şeyh Hasina, demokratik ve adil olmayan dört seçimde her türlü baskı, hile ve usulsüzlükle “zafer kazandı.” Hasina’nın partisi Avami/halk Birliğinin 15 yıllık iktidarı altında Bangladeş’te yeni yollar, köprüler, fabrikalar, metro hatları inşa edildi. Biliyoruz ki büyük projeler, aynı zamanda büyük yolsuzluk ve vurgun kapısıdır. Dış borçlanma ile finanse edilen bu projelerle sermaye gruplarına kaynak akıtılırken ve sermaye sınıfı büyürken, emekçilerin payına düşen düşük ücret ve yoğun sömürü olmaktadır. Asgari ücretin 100 dolar sınırında olduğu bir ülkede kişi başına düşen gelirin son on yılda üç katına çıkması emekçiler açısından bir şey ifade etmez, etmiyor da!

Kapitalizmin ayrılmaz bir parçasını oluşturan yolsuzluğun Bangladeş gibi siyasi gericiliğin hüküm sürdüğü, işçi ve emekçilerin demokratik haklarının yok sayıldığı bir ülkede olmaması düşünülemez. Nitekim eski bir genelkurmay başkanı, eski bir polis şefi, üst düzey devlet ve vergi memurları da dâhil olmak üzere iktidar yetkililerine yönelik yolsuzluk iddiaları gündemdedir. Açığa çıkan bu yolsuzluğun devede kulak olduğunu ve esas gövdenin açığa çıkmadığını vurgulamaya gerek bile yok! Ülkede yolsuzluk ve rüşvet tartışmaları uzun süredir devam ederken, suç işleyen iktidar kesimleri cezalandırılmak bir yana sorgulanmıyor bile. Bir yandan hayat pahalılığıyla boğuşan ve sefalet içerisinde yaşam savaşı veren on milyonlar, öte yanda sömürü, yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılıkla tüm zenginliği cebe indiren bir avuç asalak! İşte bu koşullarda kota uygulaması, demokratik hakların her geçen gün daha da daraltıldığı Bangladeş’te gençleri ve emekçileri “artık yeter” noktasına getirdi, isyanı tetikledi.

Demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması

Bangladeş 1971’de kurulduğundan bu yana askeri darbeler ve baskıcı rejimlerle yönetiliyor. Ülkede yıllardır Avami Birliği ile Bangladeş Milliyetçi Partisinin (BNP) hâkimiyeti söz konusu. Bu iki düzen partisi iktidara oturmak ve devlet kaynaklarını kendi sermaye çevrelerine aktarmak için işçi ve emekçileri peşlerinden sürükleme mücadelesi veriyorlar. Ülkenin ilk kurucu devlet başkanı ve bugünkü Başbakan Hasina’nın babası Şeyh Mucibir Rahman, 1975 yılında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmiş ve yerine askeri darbe ile iktidara BNP’nin kurucusu Ziyaur Rahman gelmişti. 1981 yılında ise bu kez Ziyaur Rahman suikasta uğradı ve iktidar el değiştirdi.

Burjuva demokrasisinin bile esamesinin okunmadığı ülkeyi beş dönemdir otoriter ve baskıcı politikalarla Hasina yönetiyor. İlk olarak 1996 yılında başbakan olan Hasina’nın partisi Avami Birliği, 2001 yılındaki seçimleri kaybederek ana muhalefet partisi olmuştu. 2009’da seçimleri yeniden kazanan Avami Birliği, her türlü hileyi devreye sokarak, toplumu baskı altına alarak ve isyan edip ayağa kalkan emekçileri katlederek iktidarını korumaya çalışıyor.

Ülkenin ana muhalefet partisi Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP), 2024 Ocak seçimleri için boykot kararı alarak “şaibeli seçime karşı genel grev” çağrısında bulunmuştu. Milliyetçi muhalefetin boykot kararı bir yana, zaten yıllardır iktidardan bıkmış, seçimlere hile karıştırıldığını bilen emekçiler sandığa gitmediler. Seçimin ardından açıklama yapan Seçim Komisyonu, seçime katılım oranı önce yüzde 28 olarak açıkladı. Daha sonrasında ise, bu oranı yüzde 40’a yükselterek seçimlere meşruiyet kazandırmaya çalıştı. İster yüzde 28 isterse yüzde 40 olsun, gerek seçimlere katılım oranının yüzde 50 eşiğinin altında kalması gerekse seçimlerin yapılış biçimi ve emekçilerin isyanı iktidarın meşru görülmediğini açıkça göstermektedir.

Medyayı kontrol altında tutan, basın ve ifade özgürlüğünü yok sayan Hasina iktidarı, toplumu ve muhalefet kesimlerini baskı altında tutuyor. Sendikal alanda bile örgütlenmeye tahammül göstermiyor. On milyonlarca işçinin olduğu ülkede sendikalılık oranı %1 gibi trajik bir düzeyde. İnsan hakları savunucuları son 15 yılda hükümeti eleştiren 80’den fazla muhalifin kaybedildiğini ifade ediyorlar. Her seçim dönemi emekçileri çeşitli vaatlerle aldatmaya çalışan Hasina iktidarı, işçiler ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için grev yapmak istediğinde derhal polis ve orduyu devreye sokmaktan, katliam yapmaktan geri durmuyor. Bunun çarpıcı örneklerinden birini 2023 Kasımında kadın tekstil işçilerinin başını çektiği eylemler oluşturuyor. Tekstil işçileri ücretlerinin 75 dolardan 208 dolara çıkartılması için greve çıkmışlardı. Zor aygıtlarını devreye sokan iktidar, sanayi bölgelerini ve işçi mahallelerini abluka altına almış, ücretlerin yükseltilmesini isteyen işçilerin yürüyüşlerine polis azgınca saldırmış ve gencecik kadın tekstil işçilerini katletmişti. Tıpkı kota uygulamasına karşı protesto gerçekleştiren gençlerin eylemlerinde olduğu gibi, o zaman da tanklar ve polis panzerleriyle eylemler engellenmeye çalışılmıştı.

Özellikle 2000 yılı dönemecinden bu tarafa dünyanın birçok köşesinde işçi ve emekçi kitlelerin ardı ardına isyanları patlak veriyor. Kapitalist sömürü düzenine karşı öfke büyüyor ve dünya meydanları isyan ateşiyle alevleniyor. Birkaç hafta önce Kenyalı emekçilerin zamlara ve vergi artışlarına karşı nasıl ayağa kalktığını ve düzeni sarstığını hatırlayalım. Kenya’daki burjuva hükümet de, aynı Bangladeş’teki sömürücü sınıfdaşları gibi onlarca emekçiyi katlederek isyanı bastırmaya çalıştı. Ancak tüm baskı ve zorbalığa rağmen Kenyalı emekçilerin mücadelesi sürüyor. Arjantinli emekçiler, faşist Milei hükümetinin kemer sıkma programına karşı mücadeleyi yükseltiyorlar. Özellikle Batı ülkelerinde, İngiltere’den ABD’ye emekçilerin İsrail’in Filistin’de yürüttüğü soykırım savaşına karşı mücadeleleri devam ediyor. Bu durum dünya ve insanlık için umudun işçi sınıfında, emekçi gençlikte olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Ardı ardına patlayan emekçi isyanlarını ele aldığımız bir yazımızda belirttiğimiz gibi; “Lenin, emperyalizm çağının, birikimli toplumsal çelişkilerin bir kıvılcımla patlayarak proleter devrime yol açmasının koşullarını olgunlaştırdığına dikkat çekmişti. Lenin’in işaret ettiği gerçeklik, küresel kapitalizm koşullarında daha fazla ete kemiğe bürünmüştür. Son yirmi yıllık süreçte ardı ardına gelen ayaklanmalar ve devrimci durumlar da bunun kanıtıdır. Ekonomik kriz, savaşlar, göç dalgaları, doğa felâketleri, akıl almaz boyutlara ulaşan toplumsal eşitsizlik, tırmanan işsizlik, açlık ve yoksulluk toplumda tam anlamıyla bir girdap yaratmaktadır. İsyan dalgalarının ardı ardına gelmesi de bir tesadüf değildir.”[3] Tarihsel ömrünü doldurarak tıkanan kapitalizmin toplumsal alanda yarattığı sorunlar her yerde kendini dışa vuruyor. Kapitalizm, Marx’ın işaret ettiği geri dönülmez koşulları yaratarak işçi sınıfını, emekçileri devrim için mücadeleye itiyor!

***

[1] https://gelecekbizim.net/kaotik-dunya-belirsiz-gelecek-cikis-nerede/

[2] https://www.benarnews.org/english/commentaries/more-to-mass-protests-than-quotas-07172024190156.html

[3] https://gelecekbizim.net/tum-sorunlarin-cozum-yolu-devrimden-geciyor/

Tüm Sorunların Çözüm Yolu Devrimden Geçiyor!

İlgili yazılar