Vietnam Savaşı Protestolarını Yeniden Hatırlamak
Gülhan Dildar, 18 Temmuz 2024

Sivil Vietnamlıların, asker ve gerillaların da aralarında olduğu üç milyon civarında insanın korkunç bir biçimde yaşamını yitirdiği, üç milyon insanın yaralandığı ve 500 bin askerin “savaş sonrası travmatik stres bozukluğu” yaşadığı bu savaşın vahşeti toplumsal hafızadan silinmiş değil. Vietnam Savaşı protestoları ve 68 başkaldırısı, işçi sınıfının ve genç kuşakların emperyalist savaşa ve kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı ayağa kalktığı devasa bir mücadele olarak tarihte yerini aldı. Emekçilerin ayağa kalkmasının basıncı altında kalan ABD, Vietnam’dan 1973’te çekilmek zorunda kaldı. Bugün soykırımcı İsrail devletini durduracak olan da emekçi gençliğin eylemlerinin güçlenmesi ve işçilerin genel grevlerinin yaygınlaşmasıyla mümkün olabilir ancak.

İsrail devletinin Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşı 9. ayını geride bırakıyor. Siyonist İsrail devleti 7 Ekimden bu yana Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı. Filistin halkı enkaz yığınına dönen Gazze’de yaşam savaşı verirken, İsrail’in baş destekçisi ve soykırımın suç ortağı ABD emperyalizmi dünya halklarından yükselen tepkileri yumuşatmak için yeni bir adım attı. ABD başkanı Biden, ikiyüzlülükte sınır tanımayarak 31 Mayısta ateşkes çağrısında bulundu. ABD’nin BM’ye sunduğu ateşkes planı 11 Haziranda onaylandı. Ancak BM ve pek çok ülkeden İsrail’e gelen ateşkes ve insani yardım çağrıları sözde kalıyor. Sonuç itibariyle dokuz ayda 40 bini aşkın Filistinlinin yaşamını yitirdiği soykırım, tüm vahşetiyle ve yıkıcılığıyla devam ediyor. Uluslararası baskı ve yaptırımla karşı karşıya gelmeyen İsrail, düşük tonlu ateşkes çağrılarına kulak asmadığı gibi savaşı Lübnan’a genişletme hamleleri yapıyor.

Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyada emekçilerin kitlesel mitinglerle İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırımı durdurma ve ateşkes çağrıları yaptığı bir dönemde ABD’nin ateşkes teklifini BM’ye sunması manidardır. Uluslararası emekçi kamuoyunun yarattığı basıncın da etkisiyle ateşkes planını duyurmak zorunda kalan ABD, böylelikle yükselen tepkileri yatıştırmaya ve zaman kazanmaya çalışmaktadır. Büyük birader ABD’nin sahtekârca ateşkes planı ileri sürmesiyle soykırımcı İsrail ve savaş son bulmayacak! Savaşa son verecek olan emekçilerin kararlı ve güçlü savaş karşıtı eylemleri, grevleri olacaktır. Bunun tarihsel örnekleri, ABD’de başlayıp hızla diğer ülkelerin üniversite kampüslerine yayılan Gazze’yle Dayanışma eylemlerinin de hatırlattığı 1968 başkaldırıları ve Vietnam Savaşı protestolarıdır. Sınıf mücadelesi tarihinin bu kesiti emekçilerin ve gençlerin emperyalist savaşa karşı güçlü birlikteliklerinin, eylemlerinin nelere kadir olduğunu gözler önüne sermektedir.

ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana son yirmi yılı aşkın süredir birçok kez ABD üniversitelerinde öğrenciler, savaş karşıtı eylemler gerçekleştirdiler. Irak, Afganistan, Libya ve diğer ülkelerde Amerikan ordusunun varlığına son verme çağrısında bulundular. Fakat Vietnam Savaşı protestoları bambaşka bir düzeydeydi. Bugün İsrail zulmünün ve emperyalist savaşın sonlandırılmasına giden yolda emekçilerin ne yapmaları gerektiğine ışık tutması bakımından süreci kısaca yeniden hatırlamakta fayda var.

İkinci Dünya Savaşının geride bıraktığı enkaz üzerinde canlanma dönemine giren kapitalist sistem, özellikle 1960’ların ikinci yarısından itibaren yeni bir tıkanma sürecine girmişti. 20 yıl boyunca aralıksız ve tempolu bir büyüme sürdüren kapitalist sistem yeni bir krizle sarsılırken, toplumsal alanda biriken çelişkiler birçok noktada kendini dışa vurmaya başladı. Vietnam’da, Cezayir’de, birçok Afrika ülkesinde ve Filistin’de yükselen ulusal kurtuluş mücadeleleri genç kuşakların kapitalist sisteme olan tepkisiyle birleşerek yeni bir toplumsal mücadele dalgasının yükselmesine neden oldu. Tarihe 68 başkaldırısı olarak geçen ve milyonların meydanları doldurduğu, kitlesel mitinglerin, grevlerin, üniversite işgallerinin gerçekleştiği, burjuvaziyi hop oturtup hop kaldıran bir dönemden söz ediyoruz. Eylemlerin yoğunlaştığı yıl olan 1968’le simgelenen bu dönem, esasında 1960’ların ortalarından 1970’lerin başına kadar uzanan, kapitalist sisteme karşı toplumsal muhalefetin güçlendiği ve özellikle öğrenci gençliğin sosyalist mücadele saflarını doldurduğu yıllardı. Ulusal kurtuluş/özgürlük mücadelesi veren hareketlerin kazanımları, ABD’de gerçekleştirilen suikastlara karşı biriken öfke[1], siyahların ırkçılığa karşı yükselttiği mücadeleler ve ABD’nin Vietnam işgaline duyulan tepki gençliğin isyan ateşini harlıyor, toplumsal muhalefeti yükseltiyordu.

Vietnam Savaşı ve yükselen protestolar

İnsanlık, Vietnam Savaşıyla birlikte hafızalardan silinmeyecek bir vahşete tanıklık edecekti. Kısaca hatırlayalım: 17. yüzyılda bölgede etkisini artırmaya başlayan Fransa, 1884’te Vietnam, Laos ve Kamboçya’nın da içinde yer aldığı geniş bir coğrafyayı “Fransız Hindiçini” adıyla sömürgeleştirdi. Fakat İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla Japonya, Eylül 1940’ta Vietnam’ı işgal etti. Ho Chi Minh liderliğinde kurulan Vietnam Bağımsızlık Birliği (Viet Minh), hem Japon işgaline hem de Fransız sömürge yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi başlattı. Savaştan yenik çıkan Japonya’nın çekilmesiyle ülke yönetimi İmparator Bao Dai’ye bırakıldı. Bu durumu kabul etmeyen ve Japonya’nın çekilmesinden yararlanan Viet Minh birlikleri kuzeydeki Hanoi şehrini ele geçirdi. Ho Chi Minh liderliğinde 2 Eylül 1945’te Vietnam Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi. Ancak Fransa ve aslında Batılı emperyalist güçler bölgenin tamamını ele geçirmek, SSCB ve Mao liderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyetinin nüfuzunun gelişmesinin önüne geçmek istiyorlardı. Bu yüzden Fransa, 1949’da İmparator Bao Dia liderliğinde başkenti Saygon olan Vietnam Cumhuriyetini ilan etti. Böylece Viet Minh güçleri, Fransa ve onun kukla yönetimine karşı 1946’dan 1954’e kadar sürecek bir savaş başlattı.

Fransa’nın Viet Minh birlikleri karşısında yenilmesinin ardından 1954’te Cenevre Barış Konferansı yapıldı ve ülke Kuzey ve Güney olarak ikiye bölündü. Fakat 1956’da yapılacak bir seçimle ülkenin iki parçasının birleşmesi hedefleniyordu. Ne var ki Fransa’nın yerini alan ABD’nin nüfuzundaki Ngo Dinh Diem liderliğindeki Güney Vietnam hükümeti, özgür olmayacağı gerekçesiyle genel seçimlere izin vermedi. Böylece ABD’nin yüz binlerce asker yığdığı ve en ağır silahları kullandığı Vietnam Savaşı yeniden başladı ve çok daha yıkıcı sonuçlar doğurarak insanlık tarihine kara bir leke olarak kazındı. İlk başlarda ABD emperyalizmi Güney’e silah veriyor ve askerleri eğitiyordu. Fakat 1963’te resmen savaşa dâhil oldu ve 1967’in sonuna gelindiğinde ABD’nin Vietnam’daki askeri sayısı 500 bini aşıyordu. ABD başkanı Lyndon B. Johson’ın Kuzey Vietnam’ı bombalama emriyle başlayan yıkım, “Gök Gürlemesi” adını verdikleri harekâtla başka bir evreye geçti. Tek başına bu harekâtta, Vietnam’a, İkinci Dünya Savaşı sırasında atılan tüm bombalardan daha fazla bomba atıldı. 8 milyon ton bombanın patlatıldığı, 15 milyon ton cephanenin harcandığı, 75 milyon litre öldürücü kimyasal madde kullanıldığı Vietnam Savaşında, 5700 köyden 4000’i tahrip olmuş, 150 kasaba yok edilmiş, 6 şehir haritadan silinmişti. Kimyasal silahlar, ülkenin bitki örtüsünü dahi tahrip etmişti. Savaşın toplam maliyeti ise 350 milyar dolardı. Bu akıl almaz rakamlar savaşın ne denli korkunç boyutlarda yürütüldüğünü gözler önüne seriyor.

Haritada Vietnam’ın yerini dahi bilmeyen, ülkelerinden binlerce kilometre ötedeki savaşa gönderilen on binlerce ABD’li gencin cansız bedenleri evlerine dönmeye başlayacaktı. Kimi sakat dönerken kiminin cansız bedeni dahi dönmeyecekti. Vietnam Savaşında ABD verilerine göre 58 bini aşkın Amerikan askeri ölmüştü. Ölü sayısı, Vietnam’da tanıklık ettiği vahşeti hafızalarından silemeyen askerlerin ülkelerine döndüklerinde intihar etmeleriyle birlikte 60 bini aşacaktı. Bir başka çarpıcı rakam ise, 1966-1973 arasında 503 bin askerin ordudan firar etmiş olmasıdır. 500 bini aşan devasa orduya rağmen ABD savaşı kazanamıyor, asker ihtiyacı her geçen gün artıyordu. Zorunlu askerlik kapsamında her yıl 40 bin genç askere çağırılıyordu ve bunun anlamı ölmek ya da sakat kalmaktı. Savaşa gidecek asker ihtiyacının artması üzerine Amerikan Kongresi, öğrencileri askerlikten muaf tutan yasayı kaldırmış ve milyonlarca öğrenci genci Vietnam’a göndermeye çalışmıştı. Fakat gençler “Gitmeyeceğiz” (We don’t go) kampanyaları başlatarak savaşmayı reddediyorlardı.

Savaş ve büyük askeri harcamalar, bütçe açığının baş döndürücü bir şekilde artmasına ve ekonomik koşulların kötüleşmesine sebep oluyordu. Kötüye giden ekonomik koşullarla birlikte savaşın yol açtığı can kayıpları ciddi öfke birikimine yol açıyor, tahammül edilemez noktaya geliyordu. ABD’nin Vietnam Savaşına katılımı yoğunlaştıkça savaş ve ırkçılık karşıtlığı öğrenci protestolarının ana gündemi haline geliyordu. Ordudan firar eden askerlerin “onursuzlukla” suçlanması ve sayısız askerin Kanada’ya kaçması tepkileri daha da büyütüyordu. Soğuk savaş yıllarında “komünizm tehlikesine karşı –SSCB ve Çin tehlikesine karşı– ülke sınırlarının korunması, güvenliğin sağlanması gerektiği” propaganda ediliyordu. Fakat artık çok daha fazla genç, bu propagandayı sorguluyordu… Ülkelerinden binlerce kilometre ötede dillerini, kültürlerini bilmedikleri topraklarda kim için, ne için öleceklerdi?

ABD’nin Vietnam’da yürüttüğü savaşa karşı protesto dalgası, tıpkı Filistin halkıyla dayanışma eylemlerinde olduğu gibi yine Columbia Üniversitesinde başlamış, ülke geneline ve kısa sürede sınırları aşarak hızla diğer ülkelere yayılmıştı. 1960’ların ikinci yarısında başlangıçta öğrenci eylemlerinin gündemini eğitimin kalitesinin yükseltilmesi (derslik, yurt, kütüphane, laboratuvar vb. sayısının arttırılması), işsizlik sonunun çözülmesi, ifade özgürlüğü gibi konular oluşturuyordu. Ancak Vietnam Savaşının uzaması ve gerek ABD’li emekçilerin çocuklarının gerekse Vietnamlı sivillerin ölüm haberlerinin artması eylemlerin politikleşmesinin önünü açtı ve protestolar yeni bir evreye girdi. 1968 yılı boyunca her ay binden fazla ABD askeri ölmeye başlamıştı. 1968 Martında 500 civarında sivilin “Vietkong gerillaları sanıldığı” iddiasıyla acımasızca katledilmesi (My Lai Katliamı), gerek ABD’de gerekse dünyanın başka ülkelerinde kitlelerde büyük bir öfkeye yol açmıştı.[2] (Geçtiğimiz Mayıs ayında Refah’ta sivillerin füze bombardımanıyla diri diri yakılmasını Netanyahu’nun “trajik aksilik” olarak nitelemesine ne çok benziyor değil mi!)

Televizyonların insanların hayatına girmeye başlamasıyla milyonlar, ABD’nin vahşi katliamlarına ekran başlarında tanıklık ediyor, dehşete kapılıyorlardı. Ancak elleri kolları bağlı savaşı izlemiyorlardı artık. Amerikalı anneler savaşın bitmesini ve çocuklarının derhal evlerine dönmelerini istiyorlardı. İşçiler, öğrenciler, askerler bu savaşın kendi savaşları olmadığını söylüyor, emperyalist savaşa karşı tek yumruk oluyor, sokaklara dökülüyorlardı. Artık ABD sokaklarında öğrenciler ve işçiler ortak yürüyüşler gerçekleştiriyorlardı. Geçtiğimiz haftalarda California Üniversitesi kampüslerinde politik grev örgütleyen UAW (Otomobil İşçileri Sendikası), Vietnam Savaşının son bulması için de çeşitli faaliyetlerde bulunuyordu. Teamsters (Taşıma İşçileri Sendikası) gibi daha pek çok sendika üyesi işçi, savaşın faturasını ödemeyi reddediyor, gösterilere kitlesel bir şekilde katılıyordu. Toplumdaki tepki arttıkça savaşa karşı tutum alan ve grevler örgütleyen sendikaların sayısı da artıyordu. Sadece ABD’de 4 milyon işçi savaşa açıktan karşı duran sendikaların üyesiydi.

Daha 1966’dan itibaren on binler Washington, New York, Berkeley, Kaliforniya gibi pek çok kent merkezinde savaş karşıtı eylemler gerçekleştirdi. 1967 Nisanında New York’ta 300 bin kişilik bir eylem gerçekleştirilirken, 1971’e geldiğinde eylemlerin kitleselliği artarken aynı zamanda politik düzey de yükselmişti. 24 Nisan 1971’de San Francisco’da 300 bin, Washington’da ise 500 ilâ 750 bin arasında insan savaşın son bulması için bir araya gelmişti.

68 başkaldırısı

Politikleşip kapitalizm karşıtı bir boyut alan gençlerin eylemleri, işçilerin grevleriyle birleşiyordu. Devrimci dalga Fransa, Almanya, İtalya ve daha pek çok ülkeye yayılıyordu.  ABD emperyalizminin Vietnam halkına reva gördüğü zulüm kitlesel eylemlerle protesto ediliyordu. Japonya’da Okinawa’da bulunan Amerikan üssünün kapatılması için gösteriler düzenlenirken, Latin Amerika’da ise ABD emperyalizmini protesto eylemleri ölüm pahasına gerçekleştiriliyordu. Meksika’da yüzlerce insanın polis tarafından katledildiği eylemler gerçekleştirilmişti. İtalya ve Fransa’da okul boykotları, üniversite işgalleriyle birlikte işçi grevleri de giderek büyüyordu. Dönemin ABD başkanı Richard Nixon’ın ziyarete gittiği İtalya’ya savaş karşıtı protestolar sebebiyle giremeden geri dönmek zorunda kalması, protestoların ne denli çarpıcı ve etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Fransa’da üniversite işgallerini sonlandırmak için polisin üniversitelere girip ABD’nin Vietnam işgalini protesto eden gençleri tutuklaması ve şiddet uygulaması öfkeyi daha da bilemişti. Polisin azgın saldırıları, protestoların büyümesini ve sokaklarda barikatlar kurulup polisle çatışmaları şiddetlendirdi. Tıpkı Filistin’le dayanışma eylemlerinin ardından pek çok üniversitenin online eğitime geçmesi ya da eğitim yılını erkenden sonlandırması örneğindeki gibi, Vietnam işgalini protesto eylemleri sırasında da üniversiteler öğrencilerin bir araya gelmemesi için kapatılmıştı. Şimdi öğrencilerin eylemlerinin bir başka konusunu üniversitelerin açılması talebi oluşturuyordu. Eylemlerin önüne geçilemezken, üniversite öğrencilerine artık lise öğrencileri ve işçiler de destek veriyordu. 1968 Mayısında gerçekleştirilen genel grevler olayların seyrini değiştirmiş, işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanarak hayatı durdurması burjuvazinin yüreğine korku salmıştı.

Sivil Vietnamlıların, asker ve gerillaların da aralarında olduğu üç milyon civarında[3] insanın korkunç bir biçimde yaşamını yitirdiği, üç milyon insanın yaralandığı ve 500 bin askerin “savaş sonrası travmatik stres bozukluğu” yaşadığı bu savaşın vahşeti toplumsal hafızadan silinmiş değil. ABD’de başlayan ve dünyanın diğer ülkelerine yayılan kitlesel savaş karşıtı protestolar da tarihe yazılmış, unutulmayacak izler bırakmış, örnek olmuştur. Olmaya da devam ediyor. Nitekim bugün ağırlıklı olarak kapitalizmin merkez ülkelerinde gerçekleştirilen Filistin halkıyla dayanışma eylemlerinden egemenlerin korkmasının nedeni bu tarihsel deneyimdir. Sonuç olarak Vietnam Savaşı protestoları ve 68 başkaldırısı, işçi sınıfının ve genç kuşakların emperyalist savaşa ve kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı ayağa kalktığı devasa bir mücadele olarak tarihte yerini aldı. Emekçilerin ayağa kalkmasının ve savaş karşıtlığının yayılıp toplumsal havayı belirlemesinin basıncı altında kalan ABD, Vietnam’dan 1973’te çekilmek zorunda kaldı. Bugün soykırımcı İsrail devletini durduracak olan da emekçi gençliğin eylemlerinin güçlenmesi ve işçilerin genel grevlerinin yaygınlaşmasıyla mümkün olabilir ancak.

Soykırımcı İsrail’e Karşı Dünya Emekçilerinin Mücadelesi Umudu Büyütüyor

[1] 1965’te siyahi lider Malcolm X’in ve 1968’de ırkçılık karşıtı hareketlerin liderlerinden Martin Luther King’in öldürülmesi ırkçılık karşıtı binlerce genci harekete geçirmiş, üniversitelerde eylemler gerçekleştirilmişti.

[2] Adam Silverman ve Kristin Hill, My Lai Katliamı: Bir Amerikan Trajedisi adlı eserde olayları şöyle anlatıyorlar: “Amerikan askerleri, sığırlar, tavuklar, kuşlar ve daha da kötüsü siviller dâhil olmak üzere hareket eden her şeye ateş ediyorlardı. Köylüler herhangi bir direniş göstermiyordu; fakat askerler kulübelere el bombası atmaya, emirler yağdırmaya ve herhangi bir ayrım gözetmeksizin öldürmeye devam ediyorlardı. Vahşet sabah boyunca devam etti. Bebekler öldürüldü, çocuklar vuruldu ve kadınlar vurulma tehdidi altında tecavüze uğradılar. Çok geçmeden 500 sivil ölmüş halde yerde yatıyordu. Fakat işleri bitmemişti… Bundan sonra sıra köyün yakılmasındaydı. Cesetler, evler, erzaklar, yiyecekler; her şey yakılıyordu.” https://socialistrevolution.org/the-tet-offensive-the-turning-point-in-the-vietnam-war/

[3] https://www.history.com/topics/vietnam-war/vietnam-war-history

İlgili yazılar