15-16 Haziran Direnişinin 54. Yıldönümü: Cüret Eden İşçi Sınıfına Selam!
Gelecekbizim, 15 Haziran 2024

15-16 Haziran, demokratik haklara sahip çıkmadan ekonomik hakları geliştirip ilerletmenin bir yolu olmadığını da çıplak bir şekilde ortaya koymuştur. Yasal engellerle DİSK’in kolunun kanadının kırılması kaçınılmaz olarak işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesi anlamına gelecekti. Üretimi durdurup meydanlara inen 150 bin işçi, demokratik haklarına sahip çıktı. Birçok açıdan olduğu gibi bu açıdan da 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi tarihi bir örnek sunmaktadır. Bugün Saray rejimi altında Mehmet Şimşek’in uyguladığı “yerli IMF” programıyla yoksullaştırılan işçi sınıfı için, Türkiye tarihinin bu en büyük işçi direnişi çok daha değerli ve öğretici olmalıdır. İşçi sınıfı bağımsız bir güç olarak örgütlenmeden, demokratik ve siyasal haklar için mücadele etmeden, bu bağlamda baskıcı rejime karşı direnmeden kemer sıkma programını durduramaz ve ekonomik haklarını geliştiremez.

54 yıl önce, 15-16 Haziran 1970’te işçi sınıfı Türkiye kapitalizminin kalbi konumunda olan İstanbul ve Kocaeli’de ayağa kalktı, ekonomik ve demokratik haklarını savundu, sahip çıktı. Sermaye sınıfı ve onların iktidardaki temsilcisi Adalet Partisi, DİSK’in hızla işçi sınıfı içinde güçlenmesinden ve işçilerin hakları için dirençli bir mücadele yürütmesinden rahatsızdı. Ucuz işçi sömürüsünü sürdürüp kârlarını katlamak için yeni bir yasayla DİSK’in önünü kesmek, onu işlemez hale getirmek istiyorlardı. İşçi sınıfının, Türk-İş’in temsil ettiği devlet sendikacılığına mahkûm edilmesi amaçlanıyordu. İşte Kemal Türkler liderliğindeki DİSK’li işçiler bu saldırıyı püskürtmek için fabrikalarından çıkıp meydanlara döküldüler. Türk-İş dâhil diğer sendikalara üye işçilerin önemli bir kısmı ve toplumun ilerici kesimleri de bu eylemlerde yerini aldı.

Sanayi bölgelerinden kent merkezlerine doğru yürüyüşe geçen işçilerin önü polis ve jandarma tarafından defalarca kesildi. Ama kent merkezlerine ulaşmakta ve tepkilerini ortaya koymakta kararlı olan işçi kafileleri polis, asker ve tanklardan oluşan barikatları aşıp geçtiler. Özellikle 16 Haziran’da eylemlerin çapı daha da büyüdü. Önde gelen birçok sermayedar İstanbul’u terk ederken, Süleyman Demirel liderliğindeki sağcı Adalet Partisi hükümeti sıkıyönetim ilan ederek DİSK yöneticilerini tutuklamaya girişti. İşçi kitleleri eylemlerini sürdürmek üzere fabrikalara dönmüştü ve fakat iki uzun gün boyunca işçi sınıfı kapitalistlerin ve tepedeki egemenlerin yüreğine korku saldı. İşçi sınıfının ayağa kalkmasının etkisiyle Anayasa Mahkemesi ilerleyen aylarda söz konusu yasayı iptal etti.

Her şeyden önce 15-16 Haziran Türkiye işçi sınıfı tarihinin en cüretkâr eylemidir. O güne kadar toplumsal bir sınıf olarak işçi sınıfı siyaset sahnesinde dikkate alınmıyordu. Türkiye’de devrim, niteliği ve devrimin öncü gücünün kim olacağı tartışılırken, meselâ küçük-burjuva sosyalist kesimler, dikkate değer bir işçi sınıfı olmadığını söyleyerek asker-sivil bürokratik kesimlerden “zinde güçler” devşirmeye girişmişlerdi. İki uzun gün boyunca tanklardan barikatları aşıp geçen işçilerin eylemi, kapitalizme karşı mücadelede esas sürükleyici gücün işçi sınıfı olduğunu Türkiye’de de gösterdi.

Katıksız bir sınıf hareketi olarak gelişen 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin amacı DİSK’in yok edilmesini önlemekti. Bu yolla işçiler ekonomik haklarına sahip çıkıyorlardı ama kitleselleşip sertleşen direniş kaçınılmaz olarak siyasal iktidarı hedef aldı. Marx’ın belirttiği üzere, işçiler ister bilincinde olsunlar ister olmasınlar, onların hareketi kolektif bir eyleme dönüşerek burjuvazinin karşısına bir sınıf savaşımı olarak dikilir ve genelleşmiş talepler etrafında örülen her sınıf savaşımı aynı zamanda politik bir savaşımdır. 15-16 Haziran Direnişi, işçilerin tek tek insanlardan oluşan bir yığın değil bir sınıf oluşturduklarını kavramaları yolunda büyük bir dönemeç noktası olmuştur. O günlerde bir işçi temsilcisinin “Başbakan Demirel, kendisi zamanında çobanlığından bahsediyordu. Acaba bütün Türk işçisini davar sürüsü mü zannediyor? Özür dilerim, artık eski devir bitmiştir. Davar sürüsü ölmüştür. Artık karşısında aslan sürüsü var” sözleri bu açıdan ele alınmalıdır.

15-16 Haziran Direnişinin en önemli boyutlarından biri de Kemal Türkler liderliğindeki DİSK’in, dönemin işyeri temsilcilerinin ve işçilerinin hükümetin saldırısı karşısında pasif kalmamaları ve direniş için cüret göstermeleri, herkesin birbirini bu yönde etkilemesi ve ileri itmesidir. O güne kadar egemen sınıf işçi sınıfının nasıl toplumsal bir güç olduğunu Avrupa’dan hareketle biliyordu ama bu genel bir bilgi olarak kalıyordu. Ayrıca Türkiye’nin tarihsel ve güncel koşullarından dolayı işçilerin, Avrupa’daki gibi direnişlere kalkışacak cesaret ve bilince sahip olmadığını düşünüyor ve esas olarak da büyük bir küçümseme gösteriyorlardı. İki uzun gün, küçümsenip hafife alınan işçilerin egemenlere bir yanıtıdır aynı zamanda.

15-16 Haziran, demokratik haklara sahip çıkmadan ekonomik hakları geliştirip ilerletmenin bir yolu olmadığını da çıplak bir şekilde ortaya koymuştur. Yasal engellerle DİSK’in kolunun kanadının kırılması kaçınılmaz olarak işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesi anlamına gelecekti. Üretimi durdurup meydanlara inen 150 bin işçi, demokratik haklarına sahip çıktı. Birçok açıdan olduğu gibi bu açıdan da 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi tarihi bir örnek sunmaktadır. Bugün Saray rejimi altında Mehmet Şimşek’in uyguladığı “yerli IMF” programıyla yoksullaştırılan işçi sınıfı için, Türkiye tarihinin bu en büyük işçi direnişi çok daha değerli ve öğretici olmalıdır. İşçi sınıfı bağımsız bir güç olarak örgütlenmeden, demokratik ve siyasal haklar için mücadele etmeden, bu bağlamda baskıcı rejime karşı direnmeden kemer sıkma programını durduramaz ve ekonomik haklarını geliştiremez.

İlgili yazılar