Kapitalizmin Peydahladığı Yeni Belâ: Bonzai
Gülhan Dildar, 1 Ağustos 2014

Sentetik bir uyuşturucu madde olan bonzainin kullanımının büyük bir hızla yaygınlaşması, son dönemde gençlerin ölüm haberleri üzerinden sıkça gündeme gelmeye başladı. İstanbul gibi metropol kentler başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde bonzai kullanan gençlerin ölüm haberleri, neredeyse her gün yazılı ve görsel medyada yer alıyor. Hayatlarının baharlarında yitip giden gençlerden geriye ise medyaya yansıyan çaresizlik görüntüleri kalıyor. Gerçekte emekçi kitleleri uyuşturucu maddelere karşı bilinçlendirme veya kullanımının önüne geçme gibi bir derdi olmayan burjuva medya ve düzen güçleri, utanmadan, çocuklarını kaybeden ailelerin dramı üzerinden bir şeyler yapıyorlarmış pozları kesiyorlar.

Tarihi eski çağlara kadar uzanan afyon gibi uyuşturucu maddeler geçmişte “keyif verici maddeler” olarak anılsa da, bunlar, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte emekçileri uyuşturma ve pasifize etme amacıyla kullanılan çok ciddi bir silah haline getirilmiştir. 19. yüzyıl başlarından itibaren kimya alanındaki ilerlemelerle birlikte afyondan morfin gibi daha saf uyuşturucu türevleri üretilmiş, dünya üzerinde milyonlarca insan uyuşturucu kullanıcısı ve bağımlısı haline gelmiş ve ortaya toplumsal bir sorun çıkmıştır. Kapitalizmin günümüzde giderek çürümesine bağlı olarak çok daha fazla çeşit ortaya çıkmış ve uyuşturucunun yaygınlık düzeyi artmıştır.

Bonzai kullanımında patlamalı artış

Son dönemde kullanımı patlamalı olarak artan bonzai de, yine kapitalizmin kendisinin var ettiği, ölümlere neden olabilen sentetik bir uyuşturucu maddedir. “Sentetik kannobionid” ismi altında pek çok kimyasal maddeden oluşuyor. Fare zehiri, tarım ilaçları gibi kimyasalların dahi kimi türevlerinde kullanıldığı bonzai, adeta bir zehirdir. Pek çok çeşidi olan bu uyuşturucu madde Türkiye’de “bonzai” ve “Jamaika” isimleriyle satılıyor. Sentetik esrar olarak da bilinen bu madde, pek çok kimyasal maddenin karıştırılıp bonzai ağacının yapraklarına veya farklı otların üzerine sıkılıp emdirilmesi ve kurutulmasıyla elde ediliyor. Pek çok kullanıcının doğal ot olarak düşündüğü bu madde, toksik etkileri olan ve dozajı ayarlanamadığında tek nefeste öldürücü bir zehirdir. Bonzai, kullanıcısında kalp ritmi bozukluğu, kan basıncının artması ve böbrek yetmezliği gibi semptomlara yol açıyor. Ağız kuruluğu, çok sıvı tüketimi, aşırı şekerli madde tüketimi, kilo kaybı, paranoya, halisünasyon, panik atak, kaygı, kusma, denge kaybı, geçici körlük gibi etkiler görülmektedir. Bonzai kullanımından kısa bir süre sonra kullanıcı, “ölüm tribi” diye adlandırılan ruhsal bunalıma yakalanıyor.

Bu ölüm tribi uzmanlar tarafından şöyle tarif ediliyor: “Kalp çok hızlı atmaya ve çok hızlı kan pompalamaya başlayınca kullanıcıda dünyadan kopma hissi oluşuyor, ölüm korkusu yaşamaya başlıyor. Kişi, öleceğini düşünerek paniğe kapılıyor ve can çekişmeye başlıyor. O dakikalarda beyninde ve bedeninde yaşadığı krizi yönetebilen kurtuluyor, yönetemeyenler ölüyor. Krizi atlattıktan sonra kullanımdan ötürü pişman olmayanlar, ‘ölüm tribi’ denilen o duyguyu yeniden yaşamak için kullanmaya devam ediyor.” Pek çok genç girdiği krizden çıkamayarak kalp krizi geçirmiş gibi ölüyor. Kalp krizi geçiren gençler, hastanelerin acil servislerine kaldırılıyor. Fakat burada hastanın bonzai kullandığı pek çok kez anlaşılamadığı için kayıtlara kalp krizi olarak geçiyor. Dolayısıyla bonzainin sebep olduğu ölümlerin sayısı da net değildir.

Bir dönem çok yaygın olan esrarın yerini son dönemde bonzai aldı. Bir evin içerisinde dahi üretilebilecek bir madde olmasından kaynaklı, diğer maddelerden çok daha ucuz ve kolay bulunabiliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı raporlarda Türkiye’de ilk kez 2010’da rastlanılan bonzainin kullanım oranının, yılda yüzde 300 arttığı belirtiliyor. Polisin yıllara göre yakaladığı bonzai rakamları şöyle; 2011’de 48, 2012’de 182, 2013’de 197, 2014’ün sadece ilk 6 ayında ise 141 kg. Bu rakamlar çeşitli kaynaklara göre değişse de bonzainin yaygınlığını ortaya koyması bakımından önemlidir. Üstelik bu rakamların sadece medyaya yansıtılan kısımlar olduğu düşünüldüğünde, durumun vahameti daha da artmaktadır. Bu tablonun tüyler ürperten boyutu, yakalanan bu miktarların kaç milyon kullanımlık olduğu fark edildiğinde daha net anlaşılmaktadır. Örneğin, 182 kg bonzai, 18 milyon paket ve yaklaşık 54 milyon kullanım demektir. Üstelik yakalananın piyasada varolanın yanında devede kulak olduğunu tahmin etmek güç değildir. Bu da zehirlenecek işçi ve emekçi gençlerin sayısının, yaşanacak ölümlerin hızla artacağını göstermektedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz günlerde bonzai kullanan gençlerin ölüm haberlerinin gelmesinin ardından bir rapor yayınladı. Raporda, bonzainin 4 yıl öncesine kadar bilinmediği, ancak şu anda 400 çeşide ulaştığı ve artık uyuşturucu piyasasının yarısını kapladığı belirtiliyor: “İstanbul uyuşturucu piyasasında en yaygın tüketilen maddeler esrar ve bonzai. İstanbul piyasasının yüzde 50’si bonzaiden, yüzde 30-40’lık dilimi esrardan, yüzde 10’luk dilimi de eroinden oluşuyor. Kâr oranı yüksek. Torbacılar 10 lira maliyetle 10 bin lira kazanıyor. Mad­deye rağbet ondan. İstanbul Narkotik Suçlarla Müca­de­le Şube Müdürlüğü Sentetik Bürosu’nun 2013 iş hacmini yüzde 30-40 bonzai ve türevleri, diğer yüzde 40’ını extacy oluşturuyor.”

Kapitalist sistemde her kesimin bütçesine uygun uyuşturucu maddeleri piyasaya sürülüyor. Daha önce esrar ve extacy kullanım oranı yüksekken, şimdi daha kolay ve ucuza piyasaya sürülen bonzai kullanım oranı yüksek. Tür­kiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Mer­kezi (TUBİM) tarafından yapılan araştırmaya göre, 2011’de ülke genelinde 15-64 yaş grubu nüfusta herhangi bir yasadışı bağımlılık yapıcı maddenin en az bir kere denenme oranı yüzde 2,7 idi. Bu oran her geçen yıl hızla artıyor. Artıştaki patlamayı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezi’ne (AMATEM) başvuru sayısından da görebiliriz. İstanbul’da sadece son bir ay içerisinde Bakırköy AMATEM’e başvuran bonzai kullanıcı sayısı 6 bin kişi. Üstelik bağımlılık yaşı 10-12 yaş aralığına düşmüş durumda.

Esrarın beyindeki etkilerini incelemek için laboratuvar ortamında, bilimsel çalışma amacıyla hayvanlar üzerinde deneyler yapılması sonucu bulunduğu iddia edilen bonzai, her ne hikmetse başkalarının eline geçiyor ve piyasaya sürülüyor. Ancak nedense uzun süre “fark edilemiyor” ve dünyaya yayılmasının önüne geçilmiyor. Bonzai Tür­ki­ye’­de yasadışı uyuşturucu kapsamına ancak 2011’de girdi. Cum­hurbaşkanlığına hazırlanan Erdoğan, çocuklarını yitiren ailelerin öfkesini yatıştırmak ve toplum nezdinde bu duruma karşı sessiz kalmadıklarını göstermek için geçtiğimiz günlerde bonzai satışını yapanları ağır bir şekilde cezalandıracaklarını söyleyerek esip gürlemişti. “Şimdi Bon­zai denilen bir şey çıktı. Daha ucuz, çok daha yaygın. Bir neslin yok oluşu söz konusu. Çıkardığımız son yargı yasasında cezai müeyyideler çok yüksek seviyelere çıkarılmıştır. Hepsi bedelini ağır ödeyecek” diyen Erdoğan, sanki henüz olaydan haberdar olmuş ve bir burjuva hükümetin başbakanı olarak olanlardan sorumlu değilmiş gibi bonzaiye savaş açtığını ilan ediyor. Oysa şurası çok açık ki işçi-emekçi mahallelerinde neredeyse her köşe başında, lise hatta ortaokul kapılarında uyuşturucu maddelerin satışının bu denli yaygın ve rahatlıkla yapılabilmesi ancak devletin kolluk güçlerinin, istihbaratının işin içinde olmasıyla mümkün olabilir. Bilinen bir gerçektir, devletin polis ya da istihbarat güçleri daima mafyayla ve uyuşturucuyla içli dışlı olmuş ve uyuşturucu satışına yön vermiştir.

AKP hükümeti, geçtiğimiz günlerde TCK’da yaptığı değişiklikle bonzai gibi uyuşturucu kullanımındaki ceza alt sınırını 1 yıldan 2 yıla çıkardı. Daha önceden 10 yıl olan üst sınır ise, 20 ile 30 yıl arasında hapis cezası olarak belirlendi. Bu yasa değişikliğinde diğer dikkat çekici husus ise, AKP hükümetinin toplumda ihbarcı yaratma çabasıdır. Çıkartılan yasayla bonzai türü uyuşturucuyu ihbar edip yakalatanlara kilo başına 4 bin 619 lira verilecek. Erdoğan’ın tam da cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde toplumsal sorunlara sahip çıkıyormuş imajı yaratmak için çıkardığı yasanın, sorunun çözümü konusunda işe yaramayacağı aşikârdır. Ancak, uyuşturucu yakalatma gerekçesiyle toplumda ihbarcılık kültürü de yaratılmaya çalışılmaktadır. Üstelik “piyango gibi ödül” başlıkları ile burjuva medya aracılığıyla kitlelere servis edilen bu haberler, kitleleri ihbarcılığa sevk etme çabasını yansıtmaktadır. Böylelikle sorunun kaynağında ne olduğunu sorgulamayan aileler, şimdiden çocuklarını ya da en yakınındakileri dahi ihbar eder hale gelmeye başlamıştır.

Gerçekte sorunun kaynağı kapitalist sistemin ta kendisidir. Dünya üzerinde milyonlarca insan derin bir sefalet ve yoksulluk koşullarında yaşam mücadelesi vermektedir. Bir yanda işsizlik, açlık, emperyalist savaş cenderesinde kadın çocuk demeden her gün yüzlerce insanın korkunç bir şekilde can vermesi, diğer yanda lüks içinde sefalarını süren zenginler… Toplumsal çelişkiler, kapitalizmin içinde bulunduğu tarihsel kriz süreciyle birlikte daha da keskinleşmekte ve sınıflar arasındaki uçurum derinleşmektedir. Kapitalist sistemin işçi ve emekçilere sunduğu gayri insanî koşullar milyonlarca insanın ruhsal ve fiziksel sağlığını bozmakta, onları çıkışsızlığa, umutsuzluğa sürüklemektedir. Yabancılaşma, bozulan psikolojiler, çıkışsızlık ve umutsuzluk genç kuşakları uyuşturucuya sürüklemektedir. Uzun saatler boyunca fabrikalarda, işyerlerinde ömür tüketen, kendisi için bir şey üretemeyen, patron için çalışmaktan başka bir işe yaramadığını düşünen bilinçsiz milyonlarca genç için uyuşturucu kullanmak bu çekilmez yaşama katlanmanın kestirme bir yolu olarak görülmektedir.

Kapitalizm çürümekte ve toplumu da çürütmektedir. İşçi sınıfına çekilmez bir yaşamı dayatan kapitalist sistemi sorgulamayan, onu alaşağı etmek için örgütlenmeyen bir genç kuşak arzu etmektedir burjuvazi. Kapitalizmin bekası için bu gereklidir. Kapitalizmde her şey meta olduğu için uyuşturucu, burjuvazinin bir kesiminin milyon dolarları vurduğu muazzam bir sektör haline gelmiştir. İnsanlar bir yandan uyuşturulup pasifize edilirken, öte yandan milyon dolarları bulan muazzam kârlar elde edilmektedir.

Kapitalizm toplumun ruh sağlığını bozuyor ve yaşamı çekilmez kılıyor. Ancak bundan kurtulmanın yolu insanların kendilerini uyuşturmasından değil kapitalizme karşı mücadele ederek sorunların asıl kaynağını kurutmaktan geçiyor. İşsizliğin, yoksulluğun, savaşların, sömürünün ve yabancılaşmanın olmadığı bir dünya inşa edildiğinde insanlar için yaşam büyük bir zevk haline gelecektir.

İlgili yazılar