Dünya Nüfusunun Yüzde 70’i Sosyal Güvenceden Yoksun
Gülhan Dildar, 21 Eylül 2014

Kapitalizmin içine düştüğü küresel krizin, dünya işçi sınıfı açısından sonuçları katlanılmaz boyutlara ulaştı. Burjuvazinin azgın bir şekilde hayata geçirdiği neo-liberal politikalarla sosyal haklar tırpanlandı, iş güvencesi ortadan kaldırıldı, işsizlik arttı, işsizlik ödeneği ve emeklilik gibi temel sosyal güvencelerden yararlanma koşulları ağırlaştırıldı, yoksulluk ve sefalet daha da derinleşti. Dünyanın farklı ülkelerinde işçi sınıfı bu sorunları farklı boyutlarda yaşıyor. Bu durum bizzat burjuvazinin kendi kurumlarının yaptığı araştırmalarla da ortaya konmaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yeni yayınladığı 2014-2015 Dünya Sosyal Koruma Raporu, 2008’de patlak veren ekonomik krizle birlikte, AB ülkeleri ve ABD dahil dünyanın pek çok ülkesinde işsizlik ve yoksulluk artarken bile burjuva hükümetlerin kamu harcamalarını kıstığını, sosyal güvenceleri ortadan kaldırdıklarını ortaya koyuyor. Raporda çocuklar, yaşlılar, hamile ve yeni doğum yapmış kadınlar, işsiz ve sakat kalmış işçilerin hak kayıpları ele alınıyor. Rapora göre, dünya nüfusunun yüzde 70’ten fazlası yeterli gelire, sağlık hizmetlerine, emeklilik maaşına ve diğer sosyal haklara sahip değil. Dünya nüfusunun büyük kısmı yeterli beslenme, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçlara dahi ulaşamıyor. İşçi sınıfının sahip olduğu haklar kemer sıkma politikalarıyla bir bir elinden alınıyor ya da kısıtlanıyor. Örneğin rapora göre 122 ülke kamu harcamalarını kıstı ve üstelik bunlardan 82’si gelişmiş kapitalist ülkelerden oluşuyor.

Raporda dikkat çeken önemli noktalardan birini, çocukların korunması için yeterli fonların ayrılmaması oluşturuyor. Her gün 18 bin çocuk, beslenme, sağlık, eğitim, bakım hizmetleri ve çocuk işgücü kullanımına karşı koruma için fonların ayrılmamasından kaynaklı ölüyor. Üstelik bu ölümlerin tamamı önlenebilir olmasına rağmen gerçekleşiyor. Binlerce çocuk her gün sessiz sessiz ölüme giderken, milyonlarcası da derin bir sefalet içerisinde ölüm kalım savaşı veriyor. Rapordaki veriler, yoksulluğun azalmak yerine giderek arttığını gösteriyor: 2012 yılında AB’de yoksulluk içinde yaşayan çocuk sayısı 2008 yılına göre 800 bin arttı. 2007 ile 2012 yılları arasında, 28 AB ülkesinden 19’unda, çocuklar arasındaki yoksulluk yükseldi. 2012’de, AB nüfusunun yüzde 24’ünü oluşturan 123 milyon insan yoksulluk ve sosyal yardımlardan mahrum kalma riskiyle karşı karşıyaydı ki, bu rakam 2008’de 116 milyondu.

Dünyada burjuvazinin gerçek sayıyı yansıtmaktan son derece uzak olan kriterlerine göre bile işsiz işçi sayısı 202 milyon ve bunların sadece yüzde 12’si işsizlik fonundan yararlanabiliyor. Yine insanların neredeyse yarısı emekli maaşından yoksun. Emekli maaşı alanların çoğunluğu için ise bu maaşlar oldukça yetersiz durumda. İşçiler için hayati bir önem taşıyan işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı herkesin malumûdur. Türkiye’de Soma’daki maden işçilerinin ve Bangladeş’teki tekstil işçilerinin işyerlerinde katledilmesi, yaşanan felâketlerin işçiler ve aileleri üzerindeki korkunç boyutlarını gözler önüne seriyor. Ama dünyanın hiçbir yerinde kapitalistlerin işçilerin yaşamlarını umursamadığı ortadadır. Rapora göre, dünyadaki işçilerin sadece yüzde 33,9’u işyerlerinde yaralanmalara yönelik zorunlu sosyal sigorta kapsamında bulunuyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi işsiz kalma korkusuyla hamileliklerini dahi gizlemek zorunda kalan kadın işçilerin yalnızca yüzde 28’i, hamileliklerinin son aşamalarında ve doğumlarının ardından belirli bir gelir güvencesi sağlayan doğum ödeneği alabiliyor. Düşük gelirden kaynaklı olarak çok sayıda kadın, doğum sonrasında, doğum izni tamamlanmadan erkenden işe dönmek zorunda kalıyor. Bu durum gerek kadın gerekse çocuk sağlığını olumsuz etkiliyor. Ancak işten atılma ya da kendisinin yerine yeni bir işçinin işe alınması korkusuyla hareket eden ve örgütsüz olan işçiler, bu saldırılara çaresizce boyun eğmekteler.

Dünya genelinde “paran kadar sağlık” anlayışını yerleştiren burjuvazi, sağlık hizmetini giderek paralı hale getirmekte ve sağlık hizmetlerini özelleştirmektedir. Dünya nüfusunun yüzde 39’u sağlık hizmetleri kapsamında değil ve bu oran kimi düşük gelirli ülkelerde yüzde 90’ın üstüne çıkıyor. Yani dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı, sağlık harcamalarını doğrudan kendisi karşılamak zorunda bırakılıyor.

Rapordaki veriler, dünya işçi sınıfının çocuk, yaşlı, kadın, erkek tüm kesimlerinin nasıl sefalet içerisinde olduğunu çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Toplumun büyük bir kesimini oluşturan işçi sınıfının bu durumda olmasının sebebi elbette ki, bir avuç kapitalistin işçi sınıfını sömürerek tüm zenginliği kendi elinde biriktirmesidir. Burjuvazi kapitalist sisteminin doğasından kaynaklanan ekonomik krizleri en az hasarla atlatmak için işçi sınıfına vahşice saldırmaktadır. İşçilerden kesilen paralarla oluşturulan fonlar, krizden kurtarılmak istenen dev bankalara, şirketlere peşkeş çekilirken, işçiler ise işsizlikle boğuşmaktadırlar. Üstelik kendi ücretlerinden kesilerek oluşturulan ödeneklerden, fonlardan yararlanamamaktadır. Emperyalist piramidin tepesinde yer alan sözümona rüyalar ülkesi ABD’den AB’ye tüm ülkelerde sosyal yardımlar ortadan kaldırılıyor ya da kısıtlanıyor. Fonlardan yararlanma süreleri kısaltılıyor, iş arayanlara daha sıkı yükümlülükler ve meslekleri dışındaki işler dayatılıyor. Örneğin, ILO, ABD’de işsizlik ödeneği alan işsiz işçilerin oranının yalnızca yüzde 26,5 olduğunu ve bunun Bulgaristan’daki yüzde 25,6’lık orandan biraz daha fazla olduğunu belirtiyor.

Raporda incelenen 201 ülkeden yalnızca 20’si, ilk kez iş arayanlara işsizlik yardımı sağlıyor. Rapora göre, genç işçiler, sıkça, işsizlik sigortasından yararlanmak için gerekli asgari katkı dönemini tamamlamadan işten çıkarılıyorlar ve çoğu zaman işsizlik yardımı kapsamında olmayan part-time, geçici ve kısa süreli sözleşmeli işlerde, güvencesiz ve kayıt dışı koşullarda çalıştırılıyorlar.

Burjuva devletler, tırmandırdıkları emperyalist savaş koşullarında bütçelerinin büyük kısmını askeri harcamalara ve silahlanmaya ayırırken, çok küçük bir bölümünü kamu harcamalarına ayırmaktalar. Rapora göre, hükümetler, gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yalnızca ortalama binde 4’ünü çocuk ve aile yardımlarına ayırıyorlar. Bu pay, Batı Avrupa’da yüzde 2,2’i olarak gerçekleşirken, Afrika, Asya ve Pasifik ülkelerinde binde 2’ye düşüyor. ABD, çocuk ve aile yardımlarına GSYH’sinin yalnızca binde 7’lik bir bölümünü ayırırken, yüzde 4,2’sini askeri harcamalarda kullanıyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde “mezarda emeklilik” yasaları geçirilerek emeklilik yaşı 65 ilâ 67’ye yükseltildi. Kadın erkek demeden işçiler, uzun yıllar boyunca düşük ücretle, güvencesiz işlerde çalıştırılıyorlar. 86 ülkenin emeklilik yaşını yükselttiğini ve emekli olma koşullarını zorlaştırdığını belirten ILO, emeklilerin uluslararası düzeyde içinde bulundukları koşulları şöyle özetliyor: “Dünyadaki yaşlı kadınların ve erkeklerin çoğunun gelir güvencesi ve emeklilik hakkı bulunmuyor; onlar, sıkça düşük ücretli ve güvencesiz işlerde olabildiğince uzun süre çalışmaya devam etmek zorundalar. Bugün, çalışma yaşındaki insanların yalnızca yüzde 42’si gelecekte sosyal sigortadan emekli maaşı almayı umut edebilir ki gerçek oran bundan da düşük.”

ILO’nun hazırladığı rapordaki veriler, kriz, savaş, işsizlik, yoksulluk, sefalet koşullarında hayatta kalma mücadelesi veren işçilerin durumlarını rakamlarla ortaya koymaktadır. Bu veriler aslında, işçi sınıfının bu köhnemiş sömürü düzenine çok uzun süre katlanamayacağına ve baş kaldıracağına da işaret etmektedir. Bir yanda zenginlik, refah, sağlık, diğer yanda derin bir sefalet. Bu uçurum giderek derinleşmekte ve işçi sınıfı içindeki hoşnutsuzluk artmakta, öfke kabarmaktadır. Bu öfke örgütlü bir güce kavuşmayı beklemektedir. Ve o günler hiç de uzak değil. İşçi sınıfının, kendisine sefaleti reva gören bir avuç asalağın tepesine yumruğunu indireceği ve kapitalist düzeni yerle bir edeceği gün yakındır!

İlgili yazılar