Tükettiren Kapitalizm İnsanı Tüketiyor
Gülhan Dildar, 1 Mart 2016

Kapitalist sistemde üretim, insan ihtiyacı esas alınarak yapılmaz. Bu akıldışı sistemde üretimin ana amacı burjuvazinin kâr elde etmesidir. Her kapitalist daha fazla ürün üreterek piyasaya sürmeyi ve pazara sürdüğü malların kısa sürede tüketilip kâra dönüşmesini ister. Gözünü kâr hırsı bürümüş kapitalistlerin asıl hedefi, bu ürünlerde kristalleşmiş olan işçinin ödenmemiş emeğini realize etmektir. Bu nedenle ürünlerin daha fazla tüketilmesi için hedef kitle belirlenir ve her türlü yolla tüketim arttırılmaya çalışılır.

Dünya üzerinde bir yanda zenginlik artarken ve üretim bollaşırken, öte yanda çocuklar yeterli beslenememek gibi kolaylıkla önlenebilir sebeplerden dolayı ölüyorlar. Her geçen gün çelişkilerin giderek derinleştiği kapitalist toplumda gıdadan giyeceğe, iletişim araçlarından beyaz eşyaya varıncaya kadar pek çok ürün seri bir şekilde üretiliyor ve ihtiyaç fazlası bile tüketilsin isteniyor. Bu yüzden, TV, radyo, internet gibi pek çok araç kullanılarak toplumda tam bir tüketim çılgınlığı yaratılmış durumda. Hiçbir fırsatı kaçırmayan kapitalistler, “özel günler” adı altında mağaza vitrinlerinden, billboardlardan yaptıkları duyurularla hediye alma bahanesiyle tüketimi arttırmaya çalışıyorlar. İnsanlar kafalarını nereye çevirse bir “indirim” ilanıyla karşılaşıyor. Tanıtımlar, el ilanları, şaşaalı vitrin reklâmlarıyla “indirimler, promosyonlar” adeta insanların gözüne sokuluyor. İnsanlar birer alışveriş canavarına dönüştürülüyor.

Krizin daha da derinleştiği ve savaşın yaygınlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Ancak kapitalistler, bu sürecin çok iyi farkında olmalarına rağmen medya gibi manipülasyon araçlarını da kullanarak hiçbir şey olmuyormuş ve hayat rutin, olağan bir şekilde akıyormuş gibi bir algı yaratıyorlar. Topluma sürekli olarak “tüketin ve mutlu olun” mesajları pompalanıyor. Medya araçlarıyla bir yandan işçi ve emekçi kitlelerin bilinçleri, vicdanları teslim alınırken, öte yandan tüketim alabildiğine kışkırtılıyor. Özellikle reklâmcılık alanı hem burjuva ideolojisinin yeniden ve yeniden üretimi hem de tüketimin arttırılması için kapitalistler açısından oldukça önemli. Kapitalistler pazarladıkları ürünlerin reklâmlarına tonla para harcıyorlar. Dünyada her yıl yaklaşık 500 milyar dolar harcanıyor reklâmlara. Burjuvazi, emrinde çalıştırdığı reklâmcılık uzmanları, psikologlar aracılığıyla, ürünlerin daha geniş kitlelere nasıl ulaştırılacağı üzerine titizlikle çalışmalar, analizler yapıyor. Örneğin reklâmlarda çocukları kullanarak daha geniş bir yaş grubunu tüketime zorlamayı hesap ediyor. Reklâmı yapılan ürünlerin alımı konusunda çocukların ebeveynlerine baskı yaparak tüketimi arttırmaları hedefleniyor.

Son yıllarda her yeri pıtrak gibi devasa alışveriş merkezleri sardı. Tüketim artışını sağlamak için tasarlanmış araçlardan biri olan AVM’lerde gezip dolaşmak son yılların trendi olurken, kitap okumak, dünyada olup bitenlere kafa yormak ise demode oldu. İçinde çocuk parkı, oyun alanları, sinema vs. bulundurulmasıyla kitlelere pek çok alternatif ürün ve hizmet bir arada sunularak ailelerin çocuklarıyla birlikte AVM’lere akması sağlanıyor. İstenilen bir alana ulaşmak için neredeyse tüm mağazaların önünden geçilecek şekilde dizayn edilmiş AVM’lere gitmişken de alışveriş yapılır! İşçiler ceplerinde para olmamasına rağmen kredi kartları aracılığıyla tüketim çılgınlığının eşiğine getiriliyor. Ay sonunu getirebilmek için gece gündüz mesailere kalmak zorunda olan işçiler dahi, sürekli piyasaya sürülen yeni ürünlerin tüketim ağına düşmüş durumda. Her yıl yeni bir özellik eklendiği bahanesiyle piyasaya sürülen akıllı telefonlar, LCD televizyonlar, otomobiller vs… Alım gücü düşük geniş işçi kitleler, hayatlarının ev-iş çemberine mahkûm olması pahasına borcun altına giriyorlar. Taksitli alışveriş öylesine teşvik edilmiş durumda ki, kimi zaman trajikomik durumlar ortaya çıkıyor; alınan mal eskiyor ama taksitler hâlâ devam ediyor. Borç yükünün altına giren işçiler, işsiz kalma korkusuyla uzun çalışma saatlerine katlanmak zorunda kalırken, ağır çalışma koşullarına ses çıkaramaz hale geliyor. Böylece tüketimi arttırıp cebini dolduran burjuvazi, işçileri başını kaldıramaz hale getirerek bir taşla çok sayıda kuş vurmuş oluyor.

Teknolojinin gelişmesiyle oyuncak ve eğlence alanında da pek çok yeni ürün piyasaya sürüldü. Şimdilerde çocuklu ailelerin evlerinde neredeyse tablet bilgisayarı olmayan yok. İki yaşındaki küçücük çocuklar dahi ellerine aldıkları tabletlerle sanal âlemde oyun oynuyorlar. Aileler çocuklarının basıncıyla sıradan bir oyuncak alır gibi tablet almaya zorlanıyorlar. Böylece tablet bilgisayar tüketimi arttırılmış olurken, çocuklar ise sanal oyunlarla yalnız başına ve asosyal bir şekilde, paylaşımdan uzak büyüyorlar.

İnsanlığın çıkarlarının aksine kâra dayalı üretimin yapıldığı kapitalist sistemde, tüketim arttıkça mutlu olmak bir yana ruh sağlığı giderek bozulan bir toplum ortaya çıkıyor. Burjuvazi tüketimi arttırırken toplumun ahlâki, insanî tüm değerlerini ayaklar altına almaktadır. Toplumsal çıkarlar yerine bireysel çıkarlar öne çıkarılıyor. Yardımlaşma, dayanışma, paylaşma gibi erdemlerin yerini bencillik, rekabet kıskançlık gibi toplumsal yaşamı baltalayan, onu sakatlayan davranışlar alıyor. İnsan ilişkileri de dâhil olmak üzere her şey alınıp satılacak, tüketilecek şekilde metalaştırılıyor. İnsanlar birbirlerine erdemli özellikleri yerine kullandıkları telefon markasına, aracına, evine göre değer verir hale getiriliyor. Yani kapitalizm çürüdükçe insanı da çürütüyor, hasta ediyor. Bugün her beş kişiden biri ruh sağlığını yitirmiş durumda. Hal böyleyken demek ki, daha fazla tüketmek, daha fazla yemek, içmek mutluluk için çare değil. Bu sadece gerçeklerden kaçmak ya da burjuvazinin gerçekleri perdelemesi anlamına geliyor.

Elif Çağlı’nın “Böylesi Yaşamak Değil” adlı şiirinde dediği gibi, bir eşyanın boş düşüyle oyalanmak değildir yaşamak. Mutluluğu daha fazla tüketmekte gören ve sürekli tüketen milyonlar, aslında kendilerini tükettiklerinin farkında değiller. Kapitalizmin sahte mutluluk hayallerinden çıkıp insanlığın kurtuluşu için savaşmak gerek. İnsanlığı her geçen gün tüketen ve yıkıma sürükleyen kapitalist sömürü düzenini yıkmak için mücadeleyi büyütmek, yüreği eşitsizliğe, adaletsizliğe ve kapitalizmin yarattığı her türden çürümeye öfkeyle dolu her işçinin boynunun borcudur.

İlgili yazılar